Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğun basın toplantısını izledim.
Önce eğlenceli bir ayrıntıya değineyim sonra da asıl konuya girelim.
Başbuğ ne hakkında konuştu?
Taraf Gazetesinde yayımlanan bir belge hakkında.
Peki, Başbuğun basın toplantısında Taraf Gazetesi var mıydı?
Hayır.
Niye?
Çünkü Taraf muhabirlerinin Genelkurmaya girmesine izin vermiyorlar.
Bu bile tek başına ne tür bir ülkede yaşadığımızı göstermeye yetmez mi?
Komik bir ülke burası.
Genelkurmay Başkanlığının generallerin özel mülkü kabul edilen bir memleket.
Orgeneral Başbuğu epey sıkıntılı gördüm.
Konuşması da çelişkilerle doluydu.
Çelişkiden kurtulması da mümkün değil.
Çünkü bir yandan hukuka ve demokrasiye saygılı bir ordu olması için hem Türkiyeden hem dünyadan büyük bir baskı var Silahlı Kuvvetlerin üstünde, hem de ordu hukuka ve demokrasiye saygı göstermek istemiyor.
Hukuku ve demokrasiyi reddederek hukuka ve demokrasiye saygılı görünmeye çalışmak kolay bir iş değil.
Bunun için tehdit, saptırma, yalan, bazı gerçekleri görmezden gelme gibi çeşitli yöntemlere başvurma zorunluluğu çıkıyor.
Türkiyenin tartışma gündemine giren askerî yargıdan başlayalım.
Başbuğ, bunun birçok ülkede olduğunu söylüyor.
Orgeneral, askerî yargı sistemi Türkiyedeki gibi çalışan bir tek ülke göstersin.
Gösteremez.
Öyle bir ülke yok çünkü.
Başka ülkelerdeki askerî mahkemeler sadece askerî disiplin suçlarına bakıyor, sivil yargıyı ilgilendiren konulara asla karışmıyor.
Hadi Başbuğ yalan söylüyor, demeyelim de bu konuları bilmiyor, bilmediği konularda konuşuyor diyelim.
Askerî yargı bağımsızdır da diyor Başbuğ.
Bunu tartışacak kimse çıkacağını sanmam bu ülkede, bu sözleri bir şaka olarak kabul etmek gerekiyor sanırım.
İlla bir cevap vermek zorunluysa tek kelime yeter:
Şemdinli.
Orgeneral, orduya karşı asimetrik bir psikolojik savaş yürütüldüğünü, bunun örgütlü olduğunu da söyledi.
Şimdi kendi halkına karşı psikolojik savaş belgeleri ve andıçlar hazırlayıp yakalanan bir ordunun, psikolojik savaştan söz etmesini biraz izansız buluyorum doğrusu.
Daha önce yayımlamıştık, çıkartır o andıçları bir daha yayımlarız.
Psikolojik savaş yürütülüyor ama bu savaşı ordu kendi halkına karşı yürütüyor.
Zaten biz de bunu durdurmaya çalışıyoruz.
Başbuğ, bizim yayınlarımızı orduya karşı bulduğunu söylüyor.
Biz darbecilere karşıyız ve onları ortaya çıkarmaya çalışıyoruz, kendini darbecilerle bu kadar özdeşleştirmenin âlemi ne?
Hem demokratım deyip, hem de darbeciler ortaya çıkarılsın deyince psikolojik savaş diye bağırma neyin nesi?
Tarafın yayımladığı son belgeye gelince...
Orgeneral buna kâğıt parçası dedi.
Belgenin aslı hükümet ve sivil yargı tarafından aranırken böyle kesin hüküm vermek ne anlama geliyor?
Ya aslı bulunursa bir yerde, Başbuğ o zaman ne yapacak?
Albayın askerî savcılıktaki ifadesini sahte bir imzayla imzalaması konusunu geçiştirmesini de bir yana bırakalım.
Konuşmanın en korkunç yanı Genelkurmay Başkanının sivil savcılara talimat vermeye kalkmasıydı.
Savcıların, belgenin gerçek olup olmadığını araştırmalarını istemiyormuş.
Ne istiyormuş?
Bu belgenin sahte olduğunu kabul etmelerini.
İşte buna haddini aşmak denir.
Sivil savcılar orgeneralin emireri değil, onların neyi arayıp neyi aramayacağını generaller söyleyemez, öyle aynı cümleyi iki kere tekrarlayarak onları korkutmaya da kalkamaz.
Ordu, o günlerin geçtiğini bir türlü kabul edemiyor...
Ama o günler geçti.
Zaten o günlerin geçtiğini Başbakan ve Ergenekon savcısı hemen gösterdi.
Başbakan, belgenin aslını bulur bulmaz gereğini hemen yapacaklarını söyleyerek kâğıt parçası lafını bir kenara itti.
Ergenekon savcısı da, andıçın altında imzası bulunan Albay Çiçeki sekiz SAT subayıyla birlikte şüpheli olarak ifade vermeye çağırdı.
Orgeneral Başbuğun lafı havada kaldı.
Anlaşıldı ki bu andıçı ondan başka kâğıt parçası olarak kabul eden yok.
Belki bir de Genelkurmayın kadrolu gazetecileri ciddiye almıştır bu lafı.
O kadar.
Benim anladığım kadarıyla, bizim yayımladığımız belgeyle ordu içinde bir cunta ortaya çıktı.
Genelkurmay bu gerçeği örtmeye çalışıyor.
Ama hükümet ve Ergenekon savcıları o cuntayı yakalamaya kararlı.
Benim Başbuğa dostane önerim, orduyu gerçekten demokrasiye ve hukuka saygılı hale getirmesi.
Aksi halde daha çok kıvranır.
Kimsenin Genelkurmay Başkanından korkmaya niyeti yok çünkü.