Yeni dünyayı anlamak için yeni kavramlar gerekiyor. 19. YY sonunda oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY’ı anlamak, açıklamak artık mümkün değil.
Mesela, kim bu “Z kuşağı” dediğiniz, ya da bu “Pasif aktivistler”, “Troller” kimler. “Kollapsolok” ne demek? “Kollapsolok” “Çöküş bilimci” demekmiş. Hani yeni bir düzen kuruluyor ya! GlobalReset sonrası “YeniNormal” döneme geçerken, “eskiyi unut / yeni yolu tut” derken, bir yandan geleceği tasarlamanız gerek, öncesinde de kontrollü olarak eskiyi yıkıp, tasfiye etmelisiniz ki, yerine yeni bir şey inşa edesiniz. Bu durumda Kollapsolokluk dünyanın en eski mesleklerinden biri. Çünkü hep bir yandan yıkılışlar, çöküşler yaşanıyor, bir yandan kuruluşlar, yükselişler.
11 Eylül’ü hatırlayın. İkiz Kuleleri yıkacaksınız, o yıkım yeni bir süreç için başlangıç olacak. Sonra onun yerine yeni bir bina dikeceksiniz. Yıkımın faturasını Suudilere çıkartacak, gidip Irak’ı işgal edeceksiniz!
Grip’19 süreci “dünyanın krizlere karşı son derece dayanıksız olduğu”nu gösterdi. Aslında burada sorun Grip’19 değil, onu üreten, yöneten, kullanan, lobi fitnenin başı. Grip’19, soğuk savaş döneminin kontrollü bunalım stratejisi yerine ikame edilen postmodern bir bunalım stratejisi uygulaması. Soğuk savaşın yerine ikame edilmek istenen bir biyolojik savaş aparatı. Bu savaşa karşı yeni bir savunma stratejisi gerekiyor.
Yeni dönem savaşlarında, hava, kara, deniz kuvvetlerine ihtiyaç yok. Beyaz gömlekleri ile şifacı rolü üstlenerek, içimizdeki siyaset, bürokrat, cemaat, medya, iş adamı, akademisyen birilerini ele geçirerek geliyorlar, nasıl dün aynı ülkenin çocuklarını, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye birbirine kırdırdılarsa. Bu saldırılar toplumsal hafızayı, aklımızı kalbimizi hedef alıyor. Sınırlarımızı geçtiler, tepemizdeler, ekranlarda onları görüyorsunuz ve artık onlar sadece 5 duyumuzu değil, o mRNA’larla bedenimizin içine sızdılar, chiplerle beynimizi kontrol etmeye çalışıyorlar. Yerel, bölgesel, özerk, çok yönlü sivil dayanışma ve kolektif savunma inisiyatiflerine ihtiyacımız var. Farklıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama iradesini ortaya koyarak, adalet, barış, özgürlük temelinde, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, bir erdemliler ittifakı ile bu beladan kurtulmanın yolunu aramalıyız. Onun için bütün dünyanın erdemli, dürüst, bilgili, cesur, sabırlı insanları ile birlik olmamız gerek. Bu anlamda hatt-ı müdafaa yok, sath-ı müdafaa var. Satıh bütün dünyadır. Bütün dünyanın erdemli insanları birleşin!
Gelecekte en büyük sorun işsizlik. Üretim ve hizmet sektöründe işin % 80’ini, daha ucuza, daha kısa sürede, daha kaliteli bir şekilde otonom robotlar yapacak. Üstelik eğitim istemiyorlar, kriminal risk taşımıyorlar, yemek parası yok, izin kullanmıyorlar, mesai istemiyorlar, sağlık sorunları yok. Sigorta ve gelir vergisine tabi değiller, tüketim bağımlılıkları çok sınırlı.
Dünya bu süreçte daha çok sağlık ve gıda krizi yaşayacak, iklim krizi yaşayacak. Bunlar planlı ve örgütlü bir iş! Tıpkı Grip’19 gibi. Grip 19 sürecinde birçok şey test edildi onaylandı: Toplum, politikacı, bürokrat, akademisyenler, meslek örgütleri ve STK’lar, sermayedarlar, medya üzerinden kolayca manipüle edilebiliyor, uysal koyun gibi güdülebiliyor.
2015’de çıkan “Her Şey Nasıl Darmadağın Olup Çökebilir?” (Comment tout peut s’effondrer, petit manuel de collapsologie à., 2015 / İngilizce: How Everything Can Collapse: A Manual for Our Times) kitabının yazarı Pablo Servigne 1978 doğumlu bir genç. Ona göre Grip’19 “toplumların ve devletlerin, örgütlerin ne kadar dayanıksız olduğu”nu gösteren bir örnek oldu.
Evet, koskoca dünya, küçük bir lobiye teslim oldu. Tutarsız, çelişkili, yalan haberler üzerine bir senaryo yazıldı ve bu senaryo hâlâ oynanmaya devam edebiliyor. Servigne’ye göre dünya “genel kalp spazmı” geçiriyor.. Evet, dünya, kolektif bir tehdit algısına rağmen dayanışma içine giremedi. Yerel güçler, örgütler, geleneksel kurumlar, dini cemaat yapıları, ideolojik topluluklar, Meslek örgütleri, sivil toplum, akademi hepsi savruldu. Siyaset her şeyi belirlemeye başladı, özerk yapılar buharlaşıverdi. İnsanlar ne yapacaklarını bilemediler.
Grip’19 komplosu karşısında maske, mesafe, musluk, ne olduğu belli olmayan, fazları tamamlanmamış aşılar, yanlış ilaç ve yanlış sonuç veren test kitleri karşısında hâlâ ilk günkü şok atlatılamamış gözüküyor. Mikrop izole edildi mi edilmedi mi, onu konuşuyoruz. The Lancet, Grip’19 bilim kurulunu tasfiye ediyor ve topluma dayatılan birçok bilginin yanlış olduğuna ilişkin bilimsel makaleler yayınlanıyor, yargı bu konudaki iddialar karşısında sessiz kalıyor. Aslında bugün yaşadıklarımız, en azından son 10 yılda, birçok tartışmaya, yayına, filme konu oldu, ama kimse bunun böyle olacağını söylemedi. Bu da biraz garip değil mi? Uyarılar görmezden gelindi, fantezi ve komplo olarak geçiştirildi.
Evet, “Asıl bu krizin bir tek sağlıkla ilgili olduğunu zannetmek faka basmak olur. Gerçekte, sağlığın dışında –ekonomik, ekolojik, mâlî-sebepleri ve sonuçları var. Küresel ve sistemsel bir kriz bu. Bu kadar hızlı ve zorlu bir darbeye hiç hazır değildik; öncelikle hiç bu biçim altında vuku bulmamış olduğu için, ama aynı zamanda özellikle finans ya da enerji krizleri başta olmak üzere çok sayıda ciddi krizi önceden görüyordum; ama bu krizin gelişini görmedim, oysa teoride bildiğim bir şeydi bu”. Servigne böyle diyor kitabında. İnsanlara Grip 19’la ölümü gösterdiler ve onları hastalığa razı ettiler. Herkes, içeridekiler ve dışarıdakiler bu şeytani yalan konusunda uzlaştı ve suç ortağı oldular. Susmak da çözüm değil, konuşmak da. Çünkü insanlar neye inanacaklarını şaşırdılar. Böyle bir noktaya geldi insanlık.
Bu gidişle, özellikle iklim anlaşmasından sonra, sağlıktaki, siyasetteki toplum hayatındaki ve ekonomideki bu kriz genel bir çöküşe yol açabilir. Din, ahlak, ideolojide, sanatta beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Zaten, kripto para sistemi yeni bir Bretton Woods’ı kaçınılmaz hale getirdi. Gelecekte bu şekli ile FED de olmayacak LIBOR da! Bunun sonucu finans sistemi çökerse ne olacak. Enerji piyasası da öyle, üretim, emek, pazarlama, hepsi değişecek. Eski şekilde de devam edemez artık, yerine doğru bir sistem inşa edilmezse de, büyük çöküş kaçınılmaz. İntiharlar, psikolojik sorunlar, boşanmalar patlar, uyuşturucu kullanımı ve kriminal olaylar artar. Bu durumda tabi ki devletler zor duruma düşer, darbeler olur, isyanlar, terör yükselir. Dahası, sınırlar, rejimler ve iktidar yapıları tepetaklak olur. Her şey domino etkisi ile birbirini tetikleyerek süreç savaşlara, hastalıklara ve kıtlıklara neden olur.
Kuşkusuz beterin de beteri var. Öte yandan, insanlar bu bir riski görüp tedbir alabilir ve dünya uçurumun kenarından dönebilir. “Tarihin sonu”nda bir “Medeniyetlerarası savaş”ın kurbanı olmayabiliriz, birileri bunun için “Tanrıyı kıyamete zorlamak” istese de!
Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır.
Kollapsolik konusuna önümüzdeki günlerde yeniden döneceğim inşallah. Selam ve dua ile.