Aynı mutluluk gibi iyiliğin de resmini yapmak isteseydik onu neyle tasvir ederdik acaba?
Bence iyiliği, sıkıntı içindeki bir insana yardım elini uzatan birini çizerek, gerçeğe en yakın bir biçimde tasvir edebilirdik. Benim için bu tasvirlerden ilki, Hz. Ömer’in ocaklarında taş kaynayan aç çocukların evine, bir gece vakti sırtında un çuvalı götürdüğü andır… Diğeri, Victor Hugo’nun destansı eseri Sefiller’de Jean Valjan’ın, karlı bir gece vakti ırmaktan kovayla su taşıyan küçücük Cosette’in taşıdığı kovayı almak için elini uzattığı o an... O an sanki karanlık orman, o iyiliğin ışıltısıyla sımsıcak bir ışıkla aydınlanır. Böylesi iyilik anlarını okumak bile içinizi ısıtır.
Sizin iyilik tasviriniz eminim başka bir şeydir…
O tasvir ne olursa olsun, iyiliğin gerçekleştiği o anda, dünyanın hala iyi bir yer olduğuna dair inancımız artar. “Hala iyi insanlar var” deriz inancımızı tazelerken.
Zor bir zamandan geçiyoruz. İyiliğe çok ihtiyacımız var. İyiliğin kahraman örnekleri gibi diğerinin elinden tutmazsak, bu zor zamanlar çok daha zorlaşacak. Dar gelirli insanlar, işten çıkarılanlar, dükkanını kapatmak zorunda kalanlar birilerinin iyi şeyler düşünüp, iyi şeyler yapmasını bekliyorlar.
Yardım kurumlarımız, yılların tecrübesiyle bu sürecin başından beri seferberlik ilan etmiş durumdalar. Ama bu iş sadece yardım kuruluşlarıyla ya da devlet kurumlarıyla olacak gibi değil. Herkesin gücü ölçüsünde bu sürece katkıda bulunması gerekir. Ama özellikle hali vakti yerinde olanların…
İş adamı Dikran Masis’ de bu konuda benzer şeyler düşünmüş ve çok anlamlı, çok büyük bir iyiliğe imza atmış. Masis’in tam 1447 kiracısı bulunuyormuş. Tam 1447 esnaf… Tam 1447 aile… Düşünün, kim bilir ne kadar yaşlı ve çocuk… Evde kal sloganlarının ilk zikredildiği günlerde kiracılarından kira almamaya karar vermiş ve bunu uygulamış Masis. Hiçbir kiracısından kira almıyormuş o günden bu yana. Bunu açıklarken şöyle söylüyor:
“Şimdi düşünün, 1447 esnaf evinde oturuyor, o bunalımın içinde bir de ‘Eyvah! Kiramı nasıl ödeyeceğim’ diye beni düşünecek! Hayır kardeşim! Sen sağlıklı kal, hayatta kal yeter!”
Bu kolay telaffuz edilen isteğin faturası kaç milyondur, bunu bilmiyoruz. O kadar milyondan vazgeçmek herkesin harcı değildir. Bu tavrın arkasında son derece duyarlı, takdir edilesi, örnek alınası bir insani düşünce yatıyor. İnsanı yaşatma düşüncesi… Elbette, inancını vitrin gibi kullanan büyük zengin dindarlar da dahil kimse iyilik yapmaya zorlanamaz. Ama Masis, kendisi gibi mülk sahiplerinin, iş yapamayan esnaftan “Kira almaya hakları olmadığını” düşünerek onlara çağrıda bulunuyor. Böyle zor bir zamanda kira almanın insani olamacağını söylüyor.
1447 kira bedelini hibe etmiş olmasam da, ben de böyle düşünüyorum. Bunun insanlığımızın sınandığı bir durum olduğuna inanıyorum. O yardım sever edalar, o ballandıra ballandıra anlatılan hayra dair menkıbeler bugün işe yaramayacaklarsa, ne zaman yarayacaklar?
Belki haberleri yakından takip etmediğimden de olabilir ama ben söz konusu haberi bir rastlantı sonucu ancak fark ettim. İnternetten arama yaptığımda da hakkında sadece bir kaç haber yapıldığını gördüm. İşte bu çok üzücü! Halbuki böyle bir tavır, duyurulmayı hak ediyordu. Hayat kurtaran bu büyük “iyilik” sahipsiz kalmamalıydı. Bence her gün bir hoca ağırlayan televizyon programları, Dikran Bey’i veya onun gibi hayır sahiplerini de misafir etmeliler... İyiliği, onun dedikodusunu yapanlardan çok, onu bizzat yapan birinden, birilerinden dinlemek, anlamak daha öğretici olacaktır…
Bitirirken hatırlayalım, ne demişti rahmetli Aliya İzzetbegoviç o ayet hakkında: “Sevdiğiniz şeylerden infak etmeden iman etmiş olmazsınız.” Yani “imana gel ki iyi insan olasın denmiyor. Tam tersine; iyi insan ol ki iman etmiş olasın” deniyor. Nasıl imana geleyim, imanımı nasıl kuvvetlendireyim sorusuna cevap şudur: İyilik yap; Allah’ı, tefekkür ederek bulmaktansa, iyilik yaparak bulmak daha kolaydır.”