Bir devletin en mahrem istihbarat sırlarının, içeriye ve dışarıya yönelik hesaplarının, gelecek planlarının, gizli tarihinin muhafaza edildiği yerlere, o devletin iktidar gücünü istismar ederek girenler neyi arar, amaçları ne olabilir? Cemaat zannettiğimiz bir yapı, Türkiye’nin kozmik odalarında neyi bulmayı hesaplıyordu? Ya da o yapı, bu bilgileri kopyalayıp hangi ülkelere servis etti? Kozmik Oda operasyonu, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan en büyük istihbarat operasyonudur. Gezi isyanı ile 17-25 Aralık müdahalesi birer darbe planıydı. Ukrayna’ya döndüremedikleri Türkiye’yi Mısır’a döndürme müdahalesiydi. Gerçekten de ortada çokuluslu bir proje vardı. Bugünlerde Frankfurt’taki isyana gazetelerinde yer bile vermeyenler o zaman sokakları provoke ediyorlar, Alman istihbaratı ve fonlarıyla Türkiye’de darbe yapmaya hatta iç savaş çıkarmaya çalışıyorlardı. Bu iç savaş, onlara göre mezhep kimliği üzerinden yürütülecekti. Başarsalar, bugün Ukrayna’nın hazin halini yaşıyor olacaktık. İstiklal Mahkemeleri kuracaklardı Ukrayna senaryosu, mezhebe bağlı iç savaş, sokak darbesi ve Alman fonları yetmedi. Der Spiegel’in “Boyun eğmeyin” kapakları da yetmedi. Kurdukları örgütler koalisyonu ve marjinal muhalefet çatısı da yetmedi. Hemen başka bir senaryoyu devreye soktular. Çevreden değil çok daha içeriden, derinden, sistem içinden bir darbe planladılar. Erdoğan’ı Mursi, Türkiye’yi Mısır yapacaklardı. Yüzlerce insanı içeri atıp Türkiye için bir Sisi bulacaklardı. İstiklal Mahkemeleri gibi çalışacak paralel yargı kadrosu çoktan hazırdı. Bu projenin hazırlıkları çok önceden başlamıştı. Birkaç yıldır “Türkiye’nin normalleşmesi” zannettiğimiz operasyonlar aslında 17 Aralık’la start verdikleri darbenin ön hazırlıklarıymış. Vesayetçi efendileri Gezi ile ulaşmak istedikleri hedefin “B Planı”nı onlara birkaç yıldır hazırlatıyormuş. Anadolu’nun bağrından çıkan insanlar, bir uluslararası müdahale planı için bir ibadet aşkıyla çalıştırılmış. Gezi’nin önde gelen fon ülkesi Almanya idi. 17 Aralık’ın arkasındaki güç İsrail ve ABD aşırı sağı oldu. Küresel koalisyonun Türkiye projesi de bir konsorsiyumla yönetiliyordu. Paralel’in servis ettiği bilgilerle bugün Türkiye’yi vuruyorlar.. Projenin gerçekleşmesi için adım adım yürütülen ön hazırlığın belki de en önemli aşaması Kozmik Oda operasyonuydu. Bir taşeron istihbarat yapılanması, gözlerimizin önünde ülkeyi ve devleti çökertiyordu ve bizler bunu anlamıyorduk bile. Daha doğrusu devletin normalleşmesi, Türkiye’nin önünün açılması sanıyorduk. Oysa, cemaat olarak örgütlenen bir istihbarat yapılanmasının, bir başka ülke ve istihbarat konsorsiyumu için aldığı bir ihale varmış. Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları, yargı erki, hakimleri, savcıları, polisi kullanılarak, devlet aygıtı kullanılarak devleti çökertmeye, içeride ve bölgede felç etmeye dönük bir plan varmış. Bu plan kapsamında ülkenin gizli tarihi, mahrem sırları, ekonomik hedefleri, iç güvenlik stratejileri, bölge ve uluslararası ilişkiler takvimi, Türkiye’nin gelecek perspektifleri o istihbarat örgütlerine servis edilmiş. Buradan aldıkları bilgilerle ekonomiyi çökertecekler, buradan aldıkları bilgilerle iç güvenliği tehdit edecekler, buradan aldıkları bilgilerle Türkiye’yi bütün bölgede kımıldayamaz hale getireceklermiş. Türkiye’nin bütün örtülü operasyonlarını, bütün savunma stratejilerini, bütün silahlanma projelerini efendilerine peşkeş çekmişler. Bugün yakın çevremizde oluşturulmaya çalışılan Türkiye karşıtı cephenin en büyük istihbarat kaynağı işte bu operasyonlarla sağlanan bilgilerdir. Servis ettikleri o bilgiler bugün Suriye’de ve yakın çevremizde Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanılıyor. Paralel istihbarat örgütünün içeriden devşirip servis ettiği malzemelerle Türkiye’yi vuruyorlar şimdi. Ya o ortaklıklar deşifre olursa! Hala utanmadan dürüst insan rolü oynuyorlar, utanmadan hiçbir şey yapmamışlar gibi mağdur rolü oynayabiliyorlar. Bu ülkeye, vatana, millete, tarihe ve ülkenin geleceğine yapılan topyekun saldırının failleri değilmişler gibi, hiçbir şey olmamış gibi, yüzleri kızarmadan ortalıkta dolaşabiliyorlar. 17 Aralık başarısız olunca soluğu efendilerinin karargahlarında aldılar, onlara sığındılar. Şimdi onların açtıkları yoldan gidip, başkent başkent dolaşıp Türkiye karşıtı kara bir kampanya yürütüyorlar. İhanete devam ediyorlar. Yakın gelecekte o ilişkiler ağı deşifre olursa, o bağlantılar, o ortaklıklar bir bir ortaya çıkarsa ne yapacaksınız. Bu nasıl bir arsızlık, bu nasıl bur küstahlık, bu nasıl bir bağ ki, hepsi Anadolu kökenli olan bir topluluğu Türkiye karşıtı en büyük ihanet kadrosuna dönüştürebildi? Birinci Dünya Savaşı’nda da şeyhlik makamına kadar yükselmiş İngiliz istihbarat mensuplarına tanık olduk. Ama böylesine, bu kadar yaygın bir ihanete tanık olmadık. Biliyoruz şartlar değişti. Eskiden içerideki politik kadrolar üzerinden iş yürütüyorlardı. Vesayeti bunlar üzerinden devam ettiriyorlardı. Tıpkı Ortadoğu’nun monarşileri gibi, onlara ayar verip Türkiye’ye ayar vermiş oluyorlardı. İşleri kolaydı. Ama yeni siyasi kadrolar, yeni iktidar çevreleri de Türkiye’nin dönüşümü ile değişti. O tezler işe yaramaz oldu. Yıldız gücün ortaya çıkışı Vesayetle yapamazsan sokakla yap, onu da yapamazsan on yıllardır sistemin içinde beslediğin kadroları harekete geçir dönemine girildi. Sistemin içini de denediler, en çevrede kalmış en marjinal yapıları da denediler, olmadı. Olmayacak.. Bu ülke vesayeti çoktan kafasından silip attı. Belli kadrolar, ekipler hariç toplumsal hafıza yeni bir durumla, yüz yıl sonra yeni bir gerçekle, kendi gerçekliği ile tanıştı. Hafızasını yeniledi, kendini yeniledi, geleceğe kendi gözleriyle bakmayı öğrendi. Artık o kadroların, o çevrelerin, o vesayetçi geleneksel siyasi muhalefetin söylemlerinin Türkiye’de hiçbir karşılığı kalmadı. Dikkat edin, onların kalmadığı gibi, efendilerinin tehditlerinin, şantajlarının da bir toplumsal karşılığı kalmadı. Artık kimse Almanya ne diyor, ABD ne diyor, İngiltere nasıl reaksiyon gösteriyor, umursamıyor. Bu umursamazlık hali bir özgüvendir, bir gelecek ayaklanmasıdır. Bölgede bütün rejimler çözülürken işte bu tablo, yeni bir yıldız gücün ortaya çıkış görüntüleridir. Bu savaş sekiz yıl daha sürecek Bizim için Birinci Dünya Savaşı bitmedi. Vesayet bittiği anda dünya savaşının izleri de, kalıntıları da, etkisi de bitecek. Bu yüzden Türkiye aslında en az Birinci Dünya Savaşı kadar büyük bir mücadele veriyor. Aslında bu yeni istiklal mücadelesidir. Anadolu Cumhuriyeti’nden bir dünya gücü çıkarma mücadelesidir. Bugün toplumsal, siyasi ve ekonomik mücadelenin ana ekseni budur. Bu yüzden savaş devam edecek. Yerli olanla bağımlı olan arasında, gerçek Türkiye ile cephe ülkesi Türkiye arasında mücadele devam edecek. 2023 yılında, Cumhuriyeti’n yüzüncü yılında, yeniden kuruluş ilan edilinceye kadar, savaş devam edecek. Önümüzdeki sekiz yıl boyunca Türkiye’yi diz çöktürmek için her yolu deneyecekler. Yeni bir gücün, yeni ve güçlü bir aktörün sahneye çıkmasını engellemek için her çirkefliğe başvuracaklar. Çünkü bu bir asırlık mücadeledir ve o kayıp asrın sonuna geldik. Bir yüz yıl daha kaybetmeyeceğiz, bir yüz yıl daha vekaletle yönetilen ülke olmayacağız. İlk iki çokuluslu müdahale kaybetti Gezi ve 17 Aralık müdahalesine neden bu kadar takıldık. Çünkü bu iki müdahale, Yeni Türkiye projesine karşı iki isyan denemesiydi. Açık savaşın ilk iki örneğiydi. Arkalarında Çanakkale’de karşımıza dikilen cephe kadar geniş bir koalisyon vardı. Asla Türkiye için bir sorun değildi. Dolayısıyla Yeni Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin ilk iki zaferiydi. Gezi de, 17 Aralık da, Kozmik Oda operasyonu da bu hesaplaşmanın parçasıydı. Bundan sonra uygulayacakları her senaryo bu hesaplaşmanın bir parçası olacaktır. 17 Aralık darbesi ile aldıkları ihaleyi gerçekleştirip Türkiye’yi içeriden çökertmeye çalışanlar tarihin yanlış tarafında yer aldılar. Bundan sonra siyasi alanda, ekonomik alanda, iç güvenlik ve yakın çevre politikaları alanında Türkiye’nin büyük yürüyüşünü durdurma yönünde saf tutanlar da o yanlış tarafta yer almış olacaklar. Siyasi tarihimiz, bölgenin tarihi bunu böyle kaydedecektir. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı topraklarında yaşayıp yanlış tercih yapanlar gibi. Unutmayın, bu yeni bir istiklal mücadelesidir. Bugün bu mücadeleyi yürütecek siyasi zeka, siyasi kadro, kaynak ve toplumsal destek mevcuttur. Tarihin yanlış tarafında yer alanlar ilk iki çokuluslu mücadelenin kaybedenleri oldu. Umarım benzer şekilde yanlış tercihler yapmaya hazırlananlar ya da zorlananlar bu gerçeği, Türkiye gerçeğini görebilirler. Tarih değişti, rüzgar yön değiştirdi, yeni bir tarih yazılıyor. Cesur insanların ve yalnız ülkemizin yanında saf tutma zamanı.