Bu hafta çok yönlü ve etraflı ekonomi toplantılarına sahne oldu; devletin öndegelenleri global krizin Türkiye'ye yansımaları konusunda bir görüş birliğine varmak üzere piyasaya yön verenlerle biraraya geldi. Önümüzdeki hafta da, alınacak tedbirler üzerinde çalışmalarla geçeceğe benziyor.
ABD'de başgösteren ve Avrupa'yı etkisi altına alan kriz bizi gerçekten de teğet geçebilirdi; 'kriz lobisi' buna izin vermedi. Paralarını başka ülkelerdeki yüksek faizli dandik fonlara yatıran çok zenginler, fonlar balon gibi patlayınca, yatırımlarının büyük bir bölümünü kaybettiler. ABD'de ve Avrupa'da kaybettikleri paralarını Türkiye'de geri alma çabasındalar şimdi; hükümetin bulacağı kaynakları kayıplarını kapatmak üzere kendilerine aktarmasını bekliyorlar...
Kendi ülkelerine güvenmeyen lobi üyeleri, aşırı tamahları yüzünden başka ülkelerde kaybettikleri servetlerini bizlere ödettirmenin peşinde.
Ülkenin krizden en az etkilenmesini sağlamak üzere hükümetin ne tür kararlar alacağı bu yüzden önemli. Pahalıya mal olan kısıtlı kaynaklar, yabancı menşeli krizden etkilenmiş kendi ülkesine güvenmeyen tiplere mi aktarılacak, yoksa dişiyle tırnağıyla ülke kalkınmasına katkıda bulunan reel sektörü canlandırmak için mi kullanılacak?
Aslında cevap sorunun içinde yatıyor.
Türk ekonomisi 'enflasyonla mücadele' temel hedefine kilitlenmiş durumda hayli zamandır; bunu sağlayabilmek için hemen herkes büyük fedakârlıklara katlanıyor. Hükümetin altı yılın bütününü kapsayan ekonomi politikaları enflasyonu tek rakama indirerek hedefe vardı.
Her şeyden önce bu politikayı bir süreliğine askıya almak gerekiyor. Krizle mücadele için enflasyonla mücadeleyi askıya almak anlaşılabilir bir yöntemdir. İthal krizi etkisiz bırakmanın en önemli yolu iç tüketimi kamçılamaktan geçiyor çünkü. Tüketime dönük iştah kabartıcı düzenleme ve teşvikler ise, bir yan etki olarak, enflasyonu tetikleyebilir.
Tetiklerse tetiklesin. Önemli olan, işsizliği azdırma eğilimi gösteren, reel sektörü kıpırdayamaz hale getirebilecek krizi kabul edilebilir sınırlar içerisinde tutabilmektir. Tüketim artarsa krizin ihracata vurduğu darbe yüzünden durma noktasına gelen fabrikalar iç piyasaya dönük olarak yeniden faaliyete geçer, işçi çıkarmalar durur.
Peki tüketim nasıl teşvik edilir? Bunun tek yolu var: Gelecekle ilgili umut ve güvenlerini artıracak güçlü ifadelerle iştahlarını artırarak, harcayabileceği kaynakları vatandaşlara aktarma yoluyla...
Hükümet krizi belli sınırlar içinde tutacağı güvenini verme çabası gösterirken, elindeki kaynakları akıllıca kullanmalıdır. Devletin ve belediyelerin kişilere ve şirketlere olan borçlarının öne alınıp derhal ödenmesi hem moral artırıcı bir etki yapar, hem de piyasada dolaşacak ciddi bir para kaynağı teşkil eder.
Memurlara ve emeklilere bir maaş ikramiye verdiğinde hükümet, beklenmeyen bu kaynağın derhal tüketime girmesini sağlar... Çarşı-pazardaki, alış-veriş merkezlerindeki hareketlilik sisteme güveni sağlamlaştırır.
Hükümetin kamu bankalarını da reel sektörün sıkıntılarını hafifletmek için devrede tutması şart.
Piyasaları hareketlendirmeyi mi tercih edecektir hükümet, yoksa önceliği sesi gür çıkan kriz lobisinin taleplerini yerine getirmeye mi verecektir? Buna bir an önce karar verse iyi olacak.
Sağduyu ve akıl iyi niyete yol gösterecektir