Hapisteki bir Kürt politikacının, bütün Kürt politikacıları güvenilmez gösteren, amacı anlaşılmaz “Habur ihbarına” karşı diğer Kürt politikacılarının gösterdiği tepki sanırım ilk işaretti.
Ardından Sırrı Sakık’ın, her türlü demokratik girişimi torpilleyen CHP’ye karşı Parlamento’da yaptığı sert konuşma geldi.
Doğrusu ya çok sevindik.
Türkiye’de kıran kırana bir “demokrasi savaşı” verilirken, sanki demokrasi sadece Türkleri ilgilendiren bir şeymiş gibi Kürtlerin kenara çekilmesi, bu kavgaya karışmaması biraz kalbimizi kırıyordu.
Kürt politikacıları, 28 Şubat öncesindeki Erbakancılar gibi garip bir “cemaatçilikle” sadece kendilerini, kendi ırklarını, kendi bölgelerini ilgilendiren sorunları dile getiriyorlar, hepimizin ortak sorunları karşısında ise sessiz kalıyorlardı.
Sanırım bu, “AKP alerjisinin” sonucu ortaya çıkan bir politikaydı.
Ama garip olan bir durum vardı.
Bu ülkede halkın hakkını isteyen her kesimin karşısına baskıcı “devlet” çıkarken, o devletin baskıcılığıyla değil de AKP’yle uğraşmak, rakip olarak hep AKP’yi görmek ne kadar doğruydu?
AKP’nin devletle işbirliği yaptığı ve devletle karşı karşıya geldiği durumlarda, hiç ayrım yapmadan hep AKP’ye karşı çıkmak, bir anlamda CHP politikalarını taklit etmek, sonuçta Kürt politikasını da anlaşılmaz şekilde “devletçi” bir çizgiye oturtuyordu.
“Dersim tarzı” çözümleri savunan CHP ile aynı çizgide olmak Kürt politikacıları rahatsız etmiyor gibiydi.
AKP’ye muhalefet etmek isteyen bir partiye AKP çok imkân veriyor.
Sadece KCK operasyonları, seçilmiş belediye başkanlarına “kelepçe” vurulması değil, Başbakan’ın Genelkurmay Başkanı’yla zirve yapması, Erdoğan’ın basın konusundaki anlamsız konuşmaları, anayasa değişimi konusundaki çekingenliği, YÖK’ü ve RTÜK’ü kaldırmak için parmağını bile kımıldatmaması, seçim barajını indirmemesi, AKP’ye muhalefet edilecek noktaları ortaya koyuyor.
Buralarda AKP’yi eleştirmeyip, Ergenekon soruşturmaları sırasında, Kürt açılımında, Balyoz operasyonlarında AKP karşıtı bir tavır almak, Kürt politikasını da CHP’lileştiriyor.
Daha da ötesi, Türk demokratlarını, askerî vesayete karşı verdikleri mücadelede böylesine yalnız bırakmaları, “sizin demokrasi mücadeleniz bizi hiç ilgilendirmez” anlamındaki mesafeli duruşları, Kürt yayın organlarında, sitelerinde, açıklamalarında bu mücadeleyi küçümseyen, suçlayan sözler söylemeleri şaşırtıcı oluyor.
Kürtlerin haklı talepleri karşısında “birlik” olup, herkesi ilgilendiren “demokrasi” kavgasında geri çekilmenin anlamı ne?
Demokrasi hepimizin ortak sorunu.
Türklere ait bir sorun değil.
Herkesi ilgilendiren bir sorun.
Eğer bir “Kürt devleti” kurulmasını isteyen, bu istekle Türkiye’ye ve buradaki demokrasi mücadelesine yabancılaşan Kürtler varsa, kurmayı istedikleri o devlette de demokrasi önemli olacak.
Tabii eğer akıllarında bir Kürt devleti kurup orada Kürtleri ezmek gibi fikirler yoksa.
Demokrasi etrafında birleşmek için aynı ırktan, aynı dinden, aynı inançtan, aynı düşünceden olmak zorunda değiliz, demokrasi bütün farklı kesimleri kendi etrafında toplayabilecek bir yönetim biçimi.
Eşitliği savunan bir yönetim biçimi.
Devletin zorbalığını sona erdiren bir yönetim biçimi.
Herkesi “tek ırk, tek inanç biçimi, tek düşünce” etrafında toplamak için baskı kuran devletin bu zorbaca tutumuna, devletin hoyratlığından bunca acı çekmiş, bunca kurban vermiş Kürtlerin kendi siyasal kimlikleriyle karşı çıkmaları gerekmez mi?
Devletin baskıcılığını savunmak için “AKP’yi bahane eden” CHP ve merkez medya ile aynı politikaları izlemek Kürt halkının çıkarına mı?
Darbecilerin yakalanması, yargılanması Kürtleri hiç ilgilendirmiyor mu?
O darbeciler iktidara gelseydi sadece Türklere mi eziyet edecekti, sadece bizi mi tutuklayacaktı, 12 Eylül’de Kürtlere neler yaptıklarını biz unutmadık, Kürtler unuttu mu?
Bu, ortak bir mücadele.
Kürt Türk, dindar dinsiz, hiç fark etmez, hepimizi ezen bir sistemi değiştirmek için bir mücadele veriliyor.
Kürt politikasındaki son gelişmeler beni de, birlikte çalıştığımız Kürt arkadaşlarımızı da çok sevindirdi.
Yarım mücadele yoktur.
Ortak bir mücadeleyi “ırklara, dinlere, inançlara” göre parçalara ayırmaya kalkarsan, sonunda yenilirsin.
Erbakan, Susurluk’a “fasa fiso” diyerek bunu denedi, sonucu hepimiz gördük.
Sıkı, sağlam, zorlu bir kavga veriliyor, Kürt Türk, dindar dinsiz, Sünni Alevi, solcu muhafazakâr, demokratik bir hayat isteyen herkesin hep birlikte olacağı bir kavga bu.
Demokrasi, kimsenin durumunu bugünkünden daha kötü yapmaz.
Yoldaşlık hepimize böyle zamanda lazım.
Kürtler ve demokrasi
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.