Bazen gördüklerimizi, görmek istediklerimiz sınırlar. Ya da birileri neyi görmemiz gerekiyorsa onu gösterir. Biz de ona göre düşünür, düşündüğümüze göre kararlar verir, kararlarımıza göre hareket ederiz.
Türkiye Cumhuriyeti, içte hainlerin ve dışta iştah kabartan emperyal efendilerin pençeleri arasında yaşam mücadelesi veren Osmanlının yadigârı olarak hayat bulan biricik devletimizdir. Cihan harbinden sonra Osmanlı Devleti olarak başlattığımız Milli Mücadeleyi Türkiye Cumhuriyeti olarak tamamladık. Pekâlâ Osmanlı Devleti olarak da tamamlayabilirdik.
Biz elbette ki yeni doğmuş cumhuriyetimizi şanlı bir başlangıca münasip görmek isteriz. Fakat gizli kalmış gerçekler bir gün karşımıza çıkacak ve bizi yeniden hastalığa maruz bırakacaksa şeffaf olmak aklıselimin gereğidir.
Bu aklıselimin gereği olarak işaret buyurduğumuz kıvrımlı tünelin izaha muhtaç bazı hususlarını biraz irdeleyelim mi?
1908’den 1923’e dek hep gündemde olan Chester Projesi nedir, kim ne kadar biliyor? Ve yakın tarih müfredatımızda neden hiç dillendirilmez? I. Lozan görüşmelerinde hiçbir netice alınamazken hangi makul gerekçeler vücut buldu da II. Lozan görüşmeleri sonucunda bağımsız bir Türkiye ortaya çıktı? Bu nasıl oldu? Bunun Chester ile ilintisi var mı? Bilhassa Osmanlı üzerindeki emperyal hesaplar sebebiyle başlayan Cihan Harbinin akabinde yeni yetme Yunan’ı tokatladık diye bütün hesaplarından vazgeçen Batı bize gerçekten de Lozan ile bağımsızlığımızı altın tepside sunmuş mudur?
1908’den itibaren İttihatçıların gündeminde olan Chester Projesinin Sultan Abdülhamit’in hal’i sonrası Mebusan Meclisine sunulduğunu hatırlatalım evvela. Chester ile İttihatçilerin ilişkilerini tarih araştırmacılarının dikkatlerine arz edelim bu arada.
Mebusan Meclisinde proje hususunda netice alınamadı çünkü ülke savaştan savaşa sürüklendi. Fakat Chester hep akıllardaydı. Cihan Harbi sonrası cemiyetlerden biri de Wilson Prensipleri Cemiyetiydi. Yani ABD idi. Yani Chester idi.
Milli Mücadele müfredatında bahsedilmez ama bu dönemde Ankara egemen efendilerin cirit attığı bir merkezdi. Bu ince hesaplar pazarında Chester halen cüretli bir şekilde masadaydı.
ABD’li Amiral Colby M. Chester ve Milli Heyet arasındaki temaslar neticesinde meşhur proje I. Lozan görüşmeleri sırasında 9 Nisan 1923’te TBMM onayından geçti.
Peki bu Chester Projesi özünde nedir, neyi hedefliyordu?
Demiryolları:
1. Sivas- Harput- Ergani- Diyarbakır- Bitlis- Van
2. Harput-Yumurtalık
3. Diyarbakır - Bitlis – Musul - Kerkük- Süleymaniye
4. Samsun-Havza-Amasya-Zile-Sivas
5. Musaköy -Ankara
6. Çaltı – Erzurum - Doğu Beyazıt
7. Pikriç veya Aşkale - Trabzon
8. Hacı Şefaatli - Kayseri-Ulukışla
Limanlar:
1. Samsun
2. Şirket tarafından belirlenecek Karadeniz’de ikinci bir liman
3. Yumurtalık
Biraz açalım yukarıdaki satırları. ABD şirketi, inşa edilmesi planlanan bu demiryolu hatlarının her iki yakasından 45’er kilometrelik alanlarda 99 yıllığına işletme hakkına sahip olacaktı. Buralardan elde ettiği ganimetleri de limanlar vasıtasıyla piyasaya sürecek ya da ülkesine taşıyacaktı.
Bu arada parantez içinde ifade edelim. Özellikle Samsun-Havza-Amasya-Zile-Sivas hattı 1914’te İttihatçılar tarafından Fransa’ya teklif edildiği için bu projeye en çok Fransa karşı çıkıyordu. İngiltere de dolaylı olarak Musul-Kerkük bölgesinin Irak krallığına ait olduğunu savunarak bu projeye taraftar değildi.
TBMM, Chester Planı sayesinde ABD’yi tamamen yanına alacağını düşünmekteydi lakin Lozan görüşmelerinde umduğu desteği bulamadı. Çünkü Chester’in ABD’deki gücü kırılmıştı. Demokratların yerine Cumhuriyetçiler iktidara gelince ABD Dışişleri Demokratçı Chester’in arkasında durmamıştı. Şirketin ABD’yi temsil etmediğini geç anlayan TBMM, projeyi onaylasa da uygulamaya koymamıştır.
Uygulanmamıştır derken yanlış anlaşılmasın, ABD tarafından uygulanmamıştır. Projenin yeni sahibi İtilaf grubu olmuştur. 1923’te başlayan proje ile 2023’e kadar ilgili bölgelerimizdeki tasarruflarını sürdüreceklerdir.
Bu yüzden güçlü bir Türkiye istenmiyor, güdümlü bir ülke olalım arzu ediliyor. Bu yüzden 1923’ten bu yana her ne vakit Türkiye’de işler düzelme eğilimi gösterse krizler, darbeler oluyor. Çünkü elimizde daha el değmemiş hazineler var. Ve bunu bize yedirmek istemiyorlar.
Bugün tam da söz konusu bölgede Kürt meselesi başlığı altında PKK, YPG, PYD adlarıyla maşalık yapan piyonlar iş başında. Doğu ve Güneydoğu için büyük hesaplar var egemen efendilerin aklında. Bölgedeki el değmemiş bakir hazineleri 2023’e kadar bizim elimizden alabilmek için her türlü fitne ve entrikayı çevirecekler. Çeviriyorlar da.
Bu oyunun tam da karşısında durması gereken Kürt kardeşlerimizin gerektiği gibi bilinçlendirilmesi gerekiyor. Özgürlük-bağımsızlık argümanlarıyla egemen efendilerin salyalarına malzeme olmamaları gerekir. Güçlü Türkiye en çok bölgedeki Kürt vatandaşlarımızı bahtiyar edecektir. Eğer daha güzel yarınlar umuyorlarsa Güçlü Türkiye için herkeslerden daha çok Kürt vatandaşlarımız çırpınmalıdır.
2023’e dek daha bir çok senaryoyu üzerimizde deneyeceklerdir. Ama bizler 15 Temmuzda olduğu gibi bir ve bütün olur, kenetlenirsek üzerimize taarruz eden her bir senaryo bizi daha da güçlü yapar.
Allah’ın nusret eli üzerimizden eksik olmasın…