Hemen her zaman yaptığımız gibi, bu hafta da Türkiye’de meydana gelen olaylardan, bu olayların “Vakit’e yansıması”ndan söz etmeyi düşünüyorduk… Ki, geçen hafta, gündeme “Balyoz” gibi düşen bir “darbe plânı” vardı… Bu plâna göre; “Fatih ve Beyazıt Camileri bombalanacak, Ege Denizi üzerinde kendi jetimizi düşürüp, Yunanistan’a savaş ilân edecek, irticacı denilerek 200 bin kişiyi Fenerbahçe Stadı’na dolduracak, demokrasi ve özgürlük yanlısı 36 gazeteci tutuklanacak, 137 gazeteciden de yararlanılacak”tı!..
Mart 2003’te hazırlanan “5 bin sayfalık darbe plânı”nda neler yoktu neler?.. O dönemde 1. Ordu Komutanı olan Org. Çetin Doğan tarafından hazırlanan plânda; devrilecek “AK Parti Hükümeti”nin yerine kurulacak Hükümet’te yer alacak “Başbakan ve Bakanlar Kurulu listesi” bile hazırlanmıştı… “Kabine listesi” ne ki; “vali”lere ve “kaymakam”lara varıncaya kadar; “hangi bürokratın yerine, kimin getirileceği” bile isim isim sayılmıştı!.. “Bazı bankalara el konulması” ve genel müdürlüklere getirilecek “general”ler bile tesbit edilmişti!..
Bereket ki; dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök; kendisine yönelik “iç eleştiri”lere, “suikast korkusu”yla evinden “sefertası”nda götürüp, yediği yemekler pahasına, bu “darbe girişimleri”ne engel olmuş da, Türkiye büyük bir “belâ”nın eşiğinden dönmüş!..
AYDIN DOĞAN’IN VAKİT KORKUSU
Bugün, işte bu “darbe girişimi”nden söz edecek, “ayrıntı”lara girecek ve “Vakit’in tavrı”nı dile getirecektik… Öyle ya; eğer darbe girişimi başarıya ulaşsaydı, “tutuklanacak 36 gazeteci”den 8 tanesi, “Vakit yazarları”ydı!..
Yani, diğer gazetelerden birer-ikişer yazar tutuklanacak iken, “Vakit’ten 8 yazar” tutuklanacaktı!..
Demek oluyordu ki;
“Darbe”lerin ve “Darbeci”lerin karşısında “en dik duran” gazete Vakit’tir!..
Demek oluyordu ki;
Vakit, her türlü “yolsuzluk” ve “soysuzluk”ların önünde “aşılmaz bir engel” olarak durduğu gibi; “cuntacılar” için de “büyük bir engel”dir!..
Öyle olmasa;
“Vakit’in 8 yazarını tutuklamayı” ve dolayısıyla bizi “susturmayı” plânlamazlardı!..
İşte bunlardan söz edip, “ayrıntı”lara girecektik ki; Vakit’e “hırlayan”lara, “başka kapıya” demek mecburiyetinde kaldık!..
Malûmlarınız olduğu üzre;
22 Ocak Cuma günü, sürmanşetimizde bir haber yayınladık… Başlığı şöyleydi;
“Böyle hakime can kurban!”
Muhabirimiz Kemal Gümüş’ün ortaya çıkarttığı olayın ayrıntısı, özetle şuydu:
¥ Doğan Grubu’nun trilyonluk vergi davasına bakan 6. Vergi Mahkemesi’nin üye hâkimi Fatih Alphan’ın kuzeni Umut Alphan’ın, Aydın Doğan’ın sahibi olduğu Milliyet gazetesinde gece yazı işleri müdürü yardımcısı, Umut Alphan’ın eşi Melis Alphan’ın ise Hürriyet’te Moda köşe yazarı olduğu ortaya çıktı. Hakim Fatih Alphan’ın annesi Nadide Alphan ise idare mahkemesi üyesi…
¥ Kuzeninin ve yengesinin Aydın Doğan’ın sahibi olduğu gazetelerde çalıştığının ortaya çıkmasından sonra, 6. Vergi Mahkemesi’nde bugün görülecek olan trilyonluk vergi davasında, Mahkeme üyesi Fatih Alphan’ın nasıl karar vereceği merak konusu…
Kemal Gümüş, bu bilgileri sadece “nüfus kütükleri”nden aldığı bilgilere göre yazmamış, “habere konu olan kişiler”le de “aynı gün” görüşmüş, bilgileri “onlara da doğrulatarak” yazmıştı!.. Kısaca ifade edecek olursak, “tek yanlı bir haber” yazmamış, “karşı tarafın görüşü”nü de alıp, “dört dörtlük bir haber” yapmıştı!..
Haberde “yalan” yoktu!..
“Çarpıtma” yoktu!..
İşin doğrusu, “itham” da yoktu!..
Sadece ve sadece; “Aydın Doğan’ın trilyonluk dâvâsı”na bakan bir “hakim” ile Doğan Holding bünyesinde çalışan personelin “akrabalık ilişkileri” gözler önüne serilmişti!
Gelin görün ki;
Aydın Doğan’ın, kendi bünyesine “transfer” ederek, bir anlamda “devşirdiği” ve hatta “Saray muhafızlığı”na kadar yükseltip, hem “sözcülük”, hem de “tetikçilik” görevi verdiği Ahmet Hakan, dünkü yazısında nasıl bir “çemkirmen”, nasıl bir “Kral soytarısı” olduğunu gösterip, yine Vakit’e “diş” göstermiş!..
Öyle anlaşılıyor ki;
Sadece “camileri bombalayıp, jetleri düşürmeyi ve 200 bin insanı stadyuma doldurmayı” plânlayan “darbeci”ler değil, Aydın Doğan da fena halde korkmaktadır Vakit’ten!..
Korkuyor ve çekiniyor olmalı ki; bugüne kadar, “Vakit’i susturmak” için denemediği yol kalmadı… “Ceza ve tazminat dâvâları” açtı, üzerimize adeta “haciz ordusu” gönderdi!..
Ama, susturamadı!..
Vakit, her seferinde “Kral Çıplak” demeye devam etti… Baktı ki olmayacak, bu defa da “devşirme saray muhafızları”nı saldı üzerimize!..
Oysa onlar; bırakın “muhafız” olmayı, olsa olsa “Kral’ın soytarısı” olmaya lâyıktılar!..
Gerçi, onlar zaten “soytarı”ydılar ama “muhafız” olduklarını sanıyorlar!..
“Soytarı”ların görevi, Kral’ın huzurunda “şaklabanlık” yapmak ve “takla”lar atıp, “Kral’ın gönlünü hoş etmek”tir..
GÖRMEDİĞİ DARBEYİ DE ÇARPITMIŞTI!
İşte, bu görevi kabul edenlerden biri de Ahmet Hakan Coşkun’dur!..
Çünkü Ahmet Hakan; geçmişte kendisine saldırıp, “Ahmet Hakan Coşmuş” diye manşetler atanların önünde, sırf “dolgun maaş” için elpençe divan duracak kadar “onur özürlü” biridir!..
Çünkü Ahmet Hakan;
Misafir olduğu “İhsan Hoca”nın evinde yattığı yatağa “işediği” ve dolayısıyla “utancından kalkamadığı” halde, “12 Eylül Darbesi’nin sabahı”nda yaşananlar konusunda, “sanki görmüş gibi” yazı yazmış, kendi kafasındaki “kurgu” ve “senaryo”ları “gerçek” gibi tasvir etmeye yeltenmişti!..
Dediğimiz gibi;
“Islattığı yatak”tan kalkamadığı için, “görmesi mümkün olmayan” dışarıdaki gelişmeler için, 40 yaşına geldiğinde, “12 Eylül Darbesi”nin, kesinlikle “İhsan Hoca gibi dindarlara” karşı değil, “kot pantolonlu solcu sendikacılara” karşı yapıldığını uydurabilmiştir!..
Aslında, harcanıyor oralarda!..
Bu “kurgu” ve “senaryo” kabiliyetiyle; bırakın Yeşilçam’ı, Hollywood’ta bile iyi işler yapar!..
PEKİ, AYDIN DOĞAN’IN AMACI NE?
Dünkü yazısında da, “senaryo kabiliyeti”ni göstermiş yine… Öyle bir “maval” okumuş, öyle bir “masal” anlatmış ki, “Binbir Gece Masalları” solda sıfır kalır!.. Yazısı, “ciltler dolusu roman”ın özeti gibi!..
Dedik ya, “iyi senarist”tir!..
İyi “uydurukçu”dur!..
Vakit’in, “Böyle hakime can kurban” başlıklı haberinde geçen “isim”lerle tek tek görüşmüş de, onlar “hakimle akraba olduklarını” zar-zor hatırlamışlar ama “akraba” olmalarına rağmen “kendisiyle görüşmüyorlar”mış da!..
Uzun uzun, bunları anlatmış!..
Sonra da “hükmünü” vermiş:
“Vakit’in amacı kara çalmak!.. Vakit’in amacı yargıyı etkilemek, yargıcı ve Doğan Grubu’nu zan altında bırakmak!”
Bunları yazmış ama, şunu hiç düşünmemiş;
Vakit’in, kesinlikle böyle bir amacı yok ama, farzedelim ki, “yargıyı etkilemek” istedik, peki Aydın Doğan; Umut ve Melis Alphan’ı işe alırken hangi amacı taşıyordu?..
Ne yani, hiç mi “Yargıca şirinlik” yapmayı düşünmedi?..
Bu, bir “nüfuz tacirliği” değil mi?..
Kaldı ki;
Aydın Doğan, bunu hep yapar!..
“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” atasözünde olduğu gibi, “ileride işinin düşebileceği” çeşitli kişi ve kuruluşlara “şirinlik” yapıp, bir anlamda “mesaj” gönderir!..
Ehh, muhatabı da bu mesajı anlar ve herhalde “karşılıksız” bırakmayıp, “gereğini” yapar!..
Hatırlarsınız değil mi;
Doğan Grubu’nun 4.8 milyarlık ihtiyati teminat talebine karşı açtığı yürütmeyi durdurma talepli davalardan birine bakacak olan 9. Vergi Mahkemesi üyesi Gülşen Deringöl’ün kızı Elif hanımın, Aydın Doğan’ın televizyonu Kanal D’de spiker olarak çalıştığı ortaya çıkmıştı.
Demek oluyor ki;
“Hakimlerin yakınları”nın Doğan Holding bünyesinde çalışmaları “tesadüf”(!) değil!..
“Planlı ve programlı bir strateji!”
Sahi, bir de “Başsavcı’nın oğlu” meselesi var!.. Onu, şimdilik teğet geçiyoruz!..
Tabiî, “Feride Hanım”ın da kimin kızı olduğunu ve Doğan Holding’in neresinde çalıştığını, şimdilik teğet geçmeyi uygun buluyoruz... Ama, “eşkıya”nın saldırıları devam ederse, onları da açıklarız!..
“SALDIR CO” DİYORLAR, SALDIRIYOR!
Ahmet Hakan; kendisinin, “devşirme bir saray muhafızı” olduğunu vehmetse de, yani “bir tetikçi olarak kullanıldığını” bilmese de, “görev”i budur!..
“Tetikçi”lerin, “derin ilişkiler ağı”ndan haberdar olmaları beklenemez!.. Onlar, “kurmayların çizdiği strateji”yi uygulayan birer “piyon”dur!..
Onlara, “Saldır Co” derler, saldırırlar!..
Ahmet Hakan da, nihayetinde “görev”ini yapmaktadır!.. Kendisine “Saldır Co” demişler, o da saldırmıştır Vakit’e!..
Yalnız, “saldırı”ya geçmeden önce bu kadar “maval” okumasına, bu kadar “masal” anlatmasına, bu kadar “senaryo” uydurmasına hiç gerek yoktu!..
Soru, gayet net ve açık;
“Aydın Doğan’ın trilyonluk davasına bakan hakim Fatih Alphan’ın kuzeni Milliyet’te, yengesi Hürriyet’te çalışıyor mu, çalışmıyor mu?”
Evet, çalışıyorlar!..
Eee, o halde “lafı uzatma”nın, dolandırmanın, sündürmenin ne mânâsı var?..
“Kısa kes, Aydın Havası olsun!”
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM!..
“Eşkıya” meselesine gelince...
Bu millet, “eşkıya”yı çok iyi bilir!.. “Yol kesen” kimdir, “racon kesen” ve “hükümetlere ömür biçen” kimdir, çok iyi bilir!..
Ahmet Hakan;
“Eşkıya” derken, herhalde “ayna”ya baktı!..
Baktı ve orada kendilerini gördü!..
Haa, hemen şunu söyleyelim:
Şu yazdıklarımızdan dolayı, sakın ola “Ahmet Hakan’ı muhatap aldığımızı” zannetmeyin!..
Yazdıklarımız; “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” türünden bir yazıdır!.. O, kendisini çok iyi bilir!..
Selam, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...