Geçtiğimiz yazılardan birinde, ekrandaki kirliliğe tepki gösterilmesi gerektiğine Amerika’dan bir örnek vermiştik…
Bizce çok önemli olan bu konuya kaldığımız yerden devam edelim.
Toplumda saldırganlık ve cinsel saldırganlıkla ilgili suçlar artış yaptığı halde kimsenin konuyu ekran ve internetteki kışkırtıcılığa, deyim yerindeyse suçun, suçlunun ve kötülüğün parlatılmasına, idealize edilmesine getirmemesi sizce de ilginç değil mi?
Kanser ve sigara arasında nasıl bir illiyet bağı varsa korkunç ve kışkırtıcı hikayelerle, korkunç ve kışkırtıcı gerçekler arasında da bir bağlantı olmalı bana kalırsa?
Bu bağı konuşmak istemeyenleri veya konuşmaktan kaçınanları anlamak güç değil. Böyle bir bağı konuştuğunuzda dolaylı da olsa sansürü ve sansürü konuştuğunuzda da yetkili kurullarının işlerini ne kadar iyi yapıp yapmadığını konuşmak ve belki de eleştirmek durumunda kalacaksınız…
Bunun yerine siyasi magazin denilebilecek şekilde aktüel siyasi meselelerin dedikodusunu yapmak, köşelerden dünyaya meydan okumak ve böylelikle etliye sütlüye yani toplumun acil gündemine karışmamak insanlara daha konforlu geliyor olmalı.
Geçelim…
****
Masalların toplum üzerindeki etkisine ilk kez dikkati çeken de yine pek çok ilkin sahibi olan Sokrates’ti.
Sokrates’i konuştururcasına kaleme aldığı Devlet kitabında soruyordu Platon: “Çirkin uydurmaları anlatmaktan daha büyük kötülük olur mu?”
Başkaları için, kendisinden “daha büyük kötülüğün” olamayacağı bambaşka nedenler olabilir elbette. Bu nedenler siyasetle, sporla, ekonomi ile ilgili de olabilir pekala. Neleri büyük kötülük veya büyük iyilik olarak gördüğünüz hayattaki önceliklerinizle ilgilidir. Sokrates ve Platon gibi, erdemli bir toplumun nasıl kurulacağı meselesi sizin için hayati derecede önemli ise, siz de kendinizi onlar kadar bu “kötülüğü” umursuyor bulabilirsiniz…
Platon’a göre daha büyüğünün düşünülemeyeceği bir “kötülük” türüdür erdemsiz ilişkilerin, çirkinliklerin tasvir edildiği masalları anlatmak.
Kime?
Gençliğe elbette ve çocuklara… Zihinleri henüz dünyanın kiriyle bulanmamış olanlara, geleceği taze elleriyle kuracaklara…
Çünkü Platon aynı potada eridiği Sokrates gibi, “bilge, yiğit, ölçülü ve doğru”bir devletin, nasıl bir insan kaynağına ihtiyaç duyduğunu ortaya koymak azmindedir.
Söz konusu “kötülüğü” bu dört erdeminde meydana gelmesine mani bir araz olarak görür.
Şöyle sorar filozof: “Her aklına gelenin uydurduğu masalları çocukların dinlemesi doğru mudur?”
Ve masalların önemini şöyle açıklar: İster açık, ister gizli kapaklı olsun, bütün bu masallar uzak kalsın şehrimizden. Çünkü çocuk açığı, gizli kapaklıyı ayırt edemez. Bu yaşta duyduklarımızda akıldan çıkmaz, akılda kalır. İşte bunun içinde çocukların ilk duydukları sözlerin, iyilik yolunu gösterecek güzel masallar olmasına çok önem vermeliyiz.”
Söz gelimi, ülkemizde, kastedilen bu “önemin” hayatiyetini kavramış bir televizyon izleyicisi kitle var mıdır acaba?
Filozoflardan sonra binlerce yıldır “bilge, yiğit, ölçülü ve doğru” olanın hasretini çeken her aklı başında insanın yolu bir şekilde benzer soru ve saptamalarla kesişmiştir.
Platon soru ve tespitlerinin ardından cüretkar bir davette bulunur takipçilerine.
“İleride edinmelerini istediğimiz düşüncelere aykırı şeyleri duymalarına göz yumacak mıyız?”
Bu davet bugün bile cüretkar kabul edilebilir.
Çünkü “kötülük” sorunu akıllı telefonları, tabletleri ya da televizyonları olmadığı için çirkin masallarla karşılaşma olasılıkları şimdikiyle mukayese edilemeyecek kadar zayıf geçmiş zamanlardakinden daha acil bir şekilde gözlerimizin önünde durmaktadır.
Bu yüzden sorar filozof: “Göz yumacak mıyız?”
Filozof açık etmez ama bu aynı zamanda, şöyle de bir sorudur: “Nasıl göz yumuyorsunuz?”
****
Peki üzerinden iki bin yıl geçtiği halde bu soruyu aynı cüretkarlıkla kendimize veya yakın çevremize sorabiliyor muyuz?
İnsanlara neden göz yumduklarını, neden kendilerini ve en sevdiklerini, en zehirli masallarla zehirlediklerini soramıyoruz?
Oysa, bu soruların ilk kez sorulduğu dönemde uydurulanlarla mukayese edilemeyecek kadar zararlı masallar dinliyoruz bugün.
Modern toplumda, masallar, anlatılar, çağdaş mitoslar tarafından kuşatıldığımızı bile söylemek mümkün.
Gayri meşru ilişkileri, ilkesiz insanları, ruhunu ve bedenini şeytana satanları, insan kanıyla kariyer yapanları öven bugünkü televizyon masalları Sokrates ve Platon’un kastettiği masallardan daha kötü daha tehlikeli değiller mi?
Ya magazinler…
Ya da haberler…
Kanın gövdeyi götürdüğü, tecavüz ve gasptan geçilmeyen o felaket tellalı haberler…
İnternetin karanlık dünyasına girmeyelim bile…
****
“İlk işimiz” der filozof “masalcıları kollamak olacak. Masalları güzelse bırakacağız söylesinler. Kötüyse yasak edeceğiz…Çocuklara yasak ettiğimiz masalları anlattırmayacağız. Çocukların bedenlerinden önce güzel masallarla ruhlarını yoğurmalarını isteyeceğiz.”
İnsanlık tarihinin en çok atıf yapılan düşünce ve idare prensiplerini dillendirmiş olan Sokrates ve onun diliyle konuşan Platon, alıntıladığımız ifadeleri bugünün Türkiye’sinde söylemiş olsalardı, kuşkusuz tutuculukla suçlanırlardı.
Sokrates bugün yaşasaydı, erotik temalı dizilere, insan onurlarıyla oynayan yarışmalara, yalan ve iftiranın kol gezdiği magazin programlarına gönül verenler tarafından, kötü masalların bu en büyük düşmanına baldıran dolu zehir tekrar uzatılırdı.
Ama bu Sokrates için sürpriz de olmazdı doğrusu.
Kötü masallarla büyümüş çocuklardan erdemli davranışlar görmenin imkansıza yakın bir durum olduğunu gayet iyi biliyordu çünkü.
Sokrates, dizilerden Çukur’u, Siyah Beyaz Aşk’ı, Cesur ve Güzel’i, Kara Sevda’yı, Erkenci Kuş’u izleseydi ve kötü masal anlatanların, kötü masallarda rol alanların bu toplumun en çok kazanan, en saygın kimseleri olduğunu görseydi muhtemelen, baldıran zehrini içmeyi kendisi isterdi.
Sokrates’e gösterileceğini varsaydığımız barbarca tutumu abartılı bulanların; kötü masallarla büyüyen insanların diğer insanlara, çocuklara ve hatta hayvanlara neler yaptıklarına bakmaları kafi.
Yani haber izlemeleri.
Ya da internette dolaşmaları.
Aşkı, aileyi, dostluğu, paylaşmayı, kazanmayı nasıl yorumladığımızı da dizilerimize bakıp görebilirler.
****
Bu arada ifadeler içindeki “yasaklamak” sözünü duyanların, modern zamanların, youtube galaksisinin buna uygun olmadığını söylemeleri mümkün. Burada maksat üretilen her şeyin yasaklanması değil… Nasıl ki bir ağaç kuru dallardan, bir bahçe yabani otlardan arındırılmalıysa, “bilge, yiğit, ölçülü ve doğru” bir toplumu kuracak olan çocuklara sunulan masallarda, insanın şeytani karanlıklarından arındırılmalı bence.
Bu toplumun akl-ı selim ve zevk-i selim sahibi insanları bu konuda somut bir şeyler yapmalı artık.
Eğer doğru, erdemli ve saygın bir gelecek hayalimiz varsa tabii…