AK Parti TBMM’de tartışmasız 1 numara. Tam 289 üyeye sahip. Kendinden sonraki parti olan CHP’nin 2 katından fazla. Hatta CHP, HDP, MHP, İYİ Parti’nin toplamından da fazla. Bunun anlamı şu, AK Parti TBMM’de grubu bulunan partilerin toplamından daha fazla sandalyeye sahip. Bu grubu bulunan partilerin toplam milletvekili sayısı 275. Yani hepsinin toplamı AK Parti’ye ulaşması için daha 14 sandalyeye sahip olmaları gerek.
Ana Muhalefet Partisi koltuğunda CHP oturuyor. CHP’nin 136 milletvekili var. Kendinden sonraki HDP’nin milletvekilinin iki katından fazla sandalyeye sahip. Hatta, CHP’nin milletvekili, neredeyse kendinden sonraki mecliste grubu bulunan partilerin toplam milletvekili sayısı kadar milletvekili var. HDP, MHP, İyi Parti’nin toplamı 139 olduğuna göre, CHP bu toplamdan 3 eksik!
CHP’den sonraki partilerin milletvekilleri birbirine yakın. HDP 55, MHP 48 ve İYİ Parti 36. CHP-HDP arasındaki fark 81. HDP-MHP arasındaki fark 7, MHP-İYİ Parti arasındaki fark 12.
İlk grubu olan 5 partiden sonra mecliste milletvekili bulunan 7 Parti var. Bunlardan Demokrat Parti ve Türkiye İşçi Partisi’nin 2’şer milletvekili var. Diğer 5 partinin 1’er milletvekili var. Bu partiler, Büyük Birlik Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi, Demokratik Bölgeler Partisi, Saadet Partisi, Yenilik Partisi. Bu grubta toplam 9 milletvekili var.
Meclis’te 11’de bağımsız milletvekili bulunuyor. Eksik milletvekili sayısı, İYİ Parti’den sonra en fazla sayıya sahip.
Bu hesaba göre 600 milletvekili bulunması gereken mecliste 584 milletvekili bulunuyor. Aradaki 16 fark, istifa, ölüm ve milletvekilliği düşürüldüğü için boşalan sandalyeleri ifade ediyor.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var. Eğer, ölüm, istifa ya da milletvekilliği düşürülmesi sonucu 4 milletvekilinin daha sandalyesi boşalacak olursa, Türkiye boşalan sandalyelerle ilgili olarak o illerde ara seçime gidebilir, ta ki, seçim tarihine 1 yıl kalana kadar.
Yani seçim konusu pamuk ipliğine bağlı bir konu.
Anayasa değişikliği tartışmaları çerçevesinde, siyasi partiler, seçim yasası ve baraj konusundaki tartışmalar önümüzdeki günlerde parlamento aritmetiğinde dalgalanmalara sebeb olabilir yeni tartışmaları da beraberinde getirebilir.
Birileri ülkeyi seçime götürmek isterse, bulanık suda balık avlamak isteyenler, emrivaki peşinde koşanlar beklenmedik çıkışlar yapabilirler.
Anadolu’da bir söz var: “Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz” diye. Her şey mümkün ama mümkün olan her şey hemen olacak da değil.
Dar zamana sıkışmış derin pazarlıklar evdeki hesapların çarşıya uyması konusunda her zaman risk oluşturabilir.
Görünen o ki, mevcut partiler kendi yollarında giderek daha fazla oy alma umudunu kaybetmişler gibi. Onun için ötekilerin kendilerinden daha kötü olduğunu anlatmaya öncelik ve ağırlık veriyorlar. Ama bunu yaparken, hepsinin üzerinde bulunduğu siyasetin değer kaybettiğinin farkında değiller.
Siyaset yasama, yürütme ve yerel yönetim bağlamında ciddi anlamda değer erozyonuna uğramış vaziyette. İktidar açısından İstanbul sözleşmesi ve buna bağlı, LGBT, toplumsal cinsiyet, aile ve gençlik konusunda çok ciddi risk aldı.
Eğer şu Hayvan Hakları Yasasını da İstanbul sözleşmesi gibi meclisten geçirirlerse, CoVID konusundaki politikalarını aynı şekilde devam ettirecek olurlarsa işleri zor. CoVID’in ekonomiye yansımaları da aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken bir konu. Eğer şu “Sentetik et” konusu da aşı gibi topluma dayatılacak olursa, bunun da faturası ağır olur.
Yargıdaki sorunlar da yönetimin hanesine eksi olarak yansıyor tabii.
Hele şu HDP’nin kapatılması meselesi bakalım nereye evrilecek. Bu durum süreci nasıl etkileyecek. Kapatmaya sebeb olan söz ve fiillerden sorumlu olanların durumu ne olacak. HDP’li milletvekillerinin milletvekilliği ne olacak. Suçlanması sözkonusu bazı isimler, yurtdışına çıkar ve geri dönmezse, haklarında nasıl bir işlem yapılacak. Bunun sonucu bir seçim gündeme gelirse ne olacak. Böyle bir ara seçim ülke gündemini daha da germez mi? Bu seçim bölgeleri HDP’nin güçlü olduğu bölgeler olduğu unutulmamalı. Bu seçim sonuçları bir referanduma dönerse ne olacak?.
Söyleyeyim, öfkeyle kalkan, zararla oturur. Bazı şeyler aceleye getirilmemeli, geç de kalınmamalı. Hem geç kalınmış, hem de bazı şeyler aceleye getiriliyorsa, risk iki kat daha büyük demektir. Bir de bunun PKK ve PYD cephesindeki karşılıklarını görmek gerek ve tabii bunlara destek olan ülkelerin tavırlarını da not etmek gerek.
Dikkat çekici diğer bir konu, ABD, AB çevrelerinden ülkemize dayatılan politikalar konusunda, siyasi partilerin nerede ise tamamı tek bir koro gibi hareket ediyor. Bunun en çarpıcı örneğini İstanbul sözleşmesine gördük. Bu da özellikle yasama konusunda toplumda derin bir kaygının oluşmasına sebeb oldu.
Ülkemiz, bölge ve dünya zor bir süreçten geçiyoruz. Keşke gereksiz korkular ve anlamsız, içi boş umutlar peşinde zaman kaybetmesek. Çünkü bugün boşa harcayacak bir kuruş paramız, boşa geçirecek bir saniye zamanımız ve feda edecek tek bir insanımız yok.
Gelecek günlerin geçen günleri aratmaması için birbirimizle uğraşıp, ortak geleceğimiz için yakınlaşmamız gerekiyor. Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok. Birlikte kazanacağımız bir zaferimiz var. Şu soğuk savaş tuzaklarına bu kadar kolay düşmesek keşke. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak, hep birlikte kaybedeceğiz. Son pişmanlık ise fayda vermez.
Selâm ve dua ile.