Az sadaka çok belayı def eder. Size biri gelip ihtiyacını arz ederse verin. Geri çevirmeyin.
Kur’an’ı Kerim’de “İsteyeni kovma” diye ayet var. Sadaka isteyen kişi lüks arabadan bile inse verin. Şüphelendikleriniz olursa az verin.
Orucu tutarsınız, namazı da kılarsınız ama sadakaya gelince iş paraya dayandığı için “Hoca efendi bu biraz zor” dersiniz. Niye zor yahu?! Hadis-i şeriflerde “Bir ekmek olur” diyor. Dolu fakir fukara var. Camilerin kapıları sebil yahu. Allah’a hamdolsun ki yine de sadaka verecek adam var. Hadis-i şerifte “Ahir zamanda sadaka verecek adam bulamayacaksınız” buyruluyor. O zaman ne yapacaksınız? Bu kadar sadaka, zekat emri var dinimizde. Hazreti Mehdi hazineleri çıkaracak, bir dağıtacak parayı alan alana. Almayanı dövüyorlar. Hazreti Mehdi döneminde dünyayı gezen kişi sadaka verecek adam bulamayacak. Bu da büyük bir sorun. Çünkü az sadaka çok belayı def eder.
SURİYELİ ÇOCUKLARI KOVMAYIN
Arabanın camına çocuklar geliyor. Niye kızıyorsun? “Arabayı kirletiyor” diyorlar. Ne kirletecek arabayı? Aç camı ver bir şeyler. Yok Suriyeliymiş, yok Romanmış bilmem ne. Suriyelin çocuğu Müslüman kardeşimiz işte ne var! Ne olursa olsun. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Her yaş ciğerde ecir var” buyuruyor. Yani yaşıyorsa, hayattaysa ecir vardır. Köpekte bile ecir var. Köpeğe su verdiği için fahişe kadını Allah affetti. Buhari hadisidir.
Her yaş ciğerde ecir var mübarek insanlar. Sadaka, sadaka, sadaka…
YAĞMUR GİBİ BELA YAĞIYOR
Tez verin, erken verin. İşe giderken falan bir fakir gördüğünüzde verin. Bela geliyor çünkü. Mayıs yağmuru gibi bela yağıyor. Milletin başına her gün ne belalar geliyor. Haberlere çıkanlar binde biri etmez. Bela sadakayı geçemez. Sadaka tez verilirse sigorta yapar sizi. Bela da geri gider.
Bazı insanlar “Ben dışarı çıkıp fakir bulamam” falan diyorlar. Şimdi kolay imkanlar var. Dolu Ehl-i Sünnet yardım dernekleri var. SMS atıyorsunuz, 5-10 TL yardım oluyor. O bile sadaka olur. O para da oradan bir muhtaca ulaşıyor. Tabi derneğin Ehl-i Sünnet olmasına dikkat etmeniz lazım. Vahhabisi var, Şiisi var. Her türlü Ehl-i Sünnet dışı akım var. Onlara dikkat etmek lazım.
SORU SORMAYIN
Yolda gördüğünüz fakire “Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?” gibi sorular sormayın. Muhtaçsa, dileniyorsa ona verin. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “At üstünde de gelse dilenciye ver” buyuruyor. Adam geliyor “Köyüme gideceğim, yol param kalmadı” falan diyor. Sen onu dinleme, ver sadakanı. Efendi Hazretleri “Şüphelenirsen az ver, şüphelenmezsen çok ver” derdi. Rahmetli Hacı Bilal’i misal verirdi. Bir fakir Hacı Bi- lal’e geliyor “Köye gidecektim de param kalmadı” diyor. Hacı Bilal de adama “Hadi garaja gidiyoruz” demiş. Adama parayı vermeyecek, otobüse bindirecek yani. Efendi Hazretleri de “Yahu Bilal efendi niye böyle yapıyorsun? O ne diyorsa diyor. Belki başka tarafa gidecek veya yemek yiyecek. Sana ne?” derdi. Efendi onunla çok şakalaşırdı. Ama tabi onu malzeme yaparak bize bir şeyler anlatırdı Efendi Hazretleri. Adam “Ameliyat olacağım” diyerek para istiyor. Ona“Nerenden? Raporunu göster” falan diyorlar. Allah Allah…
LAF EBELİĞİNİ BIRAKIN
Mübarek insanlar melekler de size “Sen Allah için mi verdin? Hadi kalbini göster” derler sonra. Böyle olmaz ki. Sen Allah için ver, at üstünde de gelse ver. At üstü şimdiki mercedes, jip gibi işte. “Mercedes’ten inip de dilenilir mi?
Bu hırsız mıdır? Arabayı mı çalmış” demeyin. “Yahu kardeşim sen arabasına, atına bakma. Sen isteyene ver ” diyor. “İsteyeni kovma” diye ayet var. Kesin emirdir. Ama şüpheleniyorsanız az verin. Adama “Git çalış. Boyun posun var” gibi laflar etmeyin. Laf ebeliğini bırakın.
ŞABÂN-I ŞERÎFTE GÜNAHLARDAN SAKININ
Her ayda günahlardan sakınmak gerekliyse de, Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in kendisine nispet ettiği ve kendisinde, ona yardım edene rahmet duasında bulunduğu, amellerin kendisinde Allâh-u Teâlâ’ya arz olunduğu ecellerin, musîbetlerin, kaderlerin, doğacakların ve öleceklerin kendisinde meleklere bildirildiği bu mübarek ayda takvaya riâyet etmenin kişiyi bir senelik belâlardan ve kederlerden koruyacağında hiç şüphe yoktur.
Nitekim hadîs-i şerîfte şöyle vârid olmuştur: “Her kim şabân ayına değer verir, onda Allâh-u Teâlâ’dan sakınırsa, taatıyla amel eder ve nefsini günahlardan tutarsa, Allâh-u Teâlâ onun günahlarını bağışlar ve o sene vukû bulacak tüm belâlardan ve hastalıklardan kendisini emin kılar.” (Zübdetü’l-vâ‛ızîn, Hobevî, Dürretü’n-nâsihîn, sh:235)
GECELERİ İHYA EDİN
Şabân-ı şerîf ayının gecelerini ibâdetle ihyâ etmek, birçok sevaplar kazandıracağı gibi kabir azabından kurtulmaya da büyük bir vesiledir. Nitekim Muhammed ibni Abdillâh ez-Zâhid (Rahimehullâh) şöyle anlatmıştır:
“Dostum Ebû Hafs el-Kebîr vefat etmişti, cenazesini kıldım fakat sekiz ay kabrini ziyaret etmedim.
Sonra ziyaret etmek istediğim gece mana âleminde onu, üzüntülü bir halde suratı sapsarı olarak gördüm. Selam verdimse de selamımı almadı ve benimle konuşmaya başladı.
Ben: ‘Sübhânallah! Benimle konuşuyorsun da selamımı niçin iâde etmiyorsun?’ diye sorduğumda: ‘Selama cevap vermek bir ibâdettir. Biz ise ibâdetten kesilmişiz’ dedi.
O zaman ben kendisine: ‘Sen çok güzel yüzlü bir zat idin şimdi niye seni yüzü değişmiş görüyorum?’ dediğimde:
‘Mezarıma konur konmaz, Münker ve Nekîr melekleri gelerek, bana Allâh-u Teâlâ ve Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)e imanı sordular, Allâh-u Teâlâ’nın yardımıyla kendilerine cevap verdim.
CESEDİM ATEŞLE TUTUŞTU
Allâh-u Teâlâ’nın fazl-u keremi olmasaydı buna imkân bulamayacaktım. Onlar ayrılır ayrılmaz başka bir melek gelip başıma dikilerek: ‘Ey kötü ihtiyar!’ diye hitap edip, günahlarımı ve kötü amellerimi sayıp döktü ve bana bir sopa vurdu ki cesedim ateşle tutuştu. Sonra yılanlar bana sarılıp, beni iyice yemeye başladılar.
Sonra kabrim benimle öyle sözler konuştu ve: ‘Rabbinden utanmadın mı?!’ diyerek beni öyle bir sıktı ki, kaburgalarım birbirine girdi ve mafsallarım kesildi. Böylece ben şabân hilalinin göründüğü geceye kadar azap içerisinde kalmıştım ki, o anda yukarı taraftan bir münadî:
CENNETLE MÜJDELENDİ
‘Ey (azâbı ile görevli) melek! Ondan (azâbı) kaldır, çünkü o ömründe şabândan bir geceyi ibâdetle ihyâ etmiş, günlerinden bir günü de oruçla geçirmişti’ diye nidâ etti.
İşte şabân ayının bir gece ibâdeti ve bir gün orucu hürmetine Allâh-u Teâlâ benden azâbı kaldırdı sonra beni cennet ve rahmeti ile müjdeledi.
O halde şabân ayının kıymetini bil de sen de benim gibi kurtulasın’ deyip sessizliğe büründü.
Ben de bu zuhûratımdan ayılıverdim.”
(Zühretü’r-riyâd, Hobevî, Dürretü’n-nâsihîn, sh:235; Hayâtü’l-kulûb, Risâle fî fedâili’ş-şuhûri’l-arabiyyeti ve’l-eyyâmi’l-mübâreke, Süleymaniye Kütüphanesi, Reşîd Efendi, kayıt no:1166, varak:54-55)