Yalnız bir ülkeyiz ve çok zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Yalnız ama gururlu, dirençli, iddialı bir ülkeyiz ve bu zor coğrafyayı ayakta tutacak tek milletiz. Yalnız ama siyasi genetiği güçlü, tarih yapıcı rolü ve iddiaları kesintisiz devam eden ve edecek olan bir milletiz.
Zor coğrafyalarda dirençli milletler yaşar, orayı toparlar, diri tutar, büyük mücadeleler verir, büyük hesaplaşmalara girer. Yalvarmaz, ağlayıp sızlamaz, eğilip bükülmez, diz çökmez, başkalarının merhametine sığınarak ayakta kalmayı tercih etmez.
Bu vatanın, bu coğrafyanın bekçileriyiz, tarih öncüleriyiz
Yüreğiyle, bilgisiyle, bileğiyle, mücadelesiyle kendi iddialarıyla, hesaplarıyla, büyük yürüyüşleriyle ayakta durur. Tarih dönüşlerinde hep onların imzası vardır. Bunun bedelini ödese de, çok ağır şartlarla yüzleşse de karakteri hiçbir zaman değişmez. Çünkü değişirse yok olacağını bilir, değişirse imha edileceğini bilir, değişirse o milletin de o coğrafyanın da mahvolacağını bilir.
Bu yüzden bizler bu vatanın da, bu coğrafyanın da bekçileriyiz, tarih öncüleriyiz. Yüzyıllardır böyleydik yine böyleyiz. Yüzyıllarca daha böyle olmaya devam edeceğiz. Bu, omuzlarımıza yüklenen bir kaderdir. Bu, her birimizin üstlenmesi gereken bir yükümlülüktür. Bu ülkenin lideri de olsanız, memuru da olsanız, düşünce adamı ya da, esnafı, sanatçısı da olsanız bu böyledir.
“3. Büyük Yükseliş”i durdurma planı: Ardı ardına gelen saldırılar bundan
İşte şimdi; o kader, o siyasi genetik bizi bir yere çağırıyor. Yeniden ayağa kalkmaya, bu ülkeyi öne çıkarmaya, güçlendirmeye, coğrafya inşa etmeye, yeni bir tarih dönüşüne imza atmaya, yeni ve çok daha büyük mücadelelere başlamaya, küresel ölçekte hesaplaşmalara girmeye çağırıyor. Kimse yanlış anlamasın; biz istemesek de, varoldukça bu hesaplaşma yaşanacak, o mücadele verilecek, Anadolu “Üçüncü Büyük Yükseliş” dönemine de ev sahipliği yapacak.
Ardı ardına ülkemize yönelen saldırılar bundan... Kırk yıldır PKK üzerinden bize saldırılar bundan. FETÖ üzerinden bizi rehin almaya ve imhaya dönük projeler bundan. Güney sınırlarımızdan çevreleme, buraları bir cepheye dönüştürme hesapları bundan. İçerideki bütün operasyonel alanları ve çevreleri harekete geçirmeleri bundan. Türkiye’yi yeni tarih yükselişine taşıyan öncüleri, kadroları çevreleri ve nihayetinde bu milleti hedef almaları bundan.
Bizden böyle intikam aldılar, bizi yok ettiklerini sandılar. Ama yanıldılar, şoka uğradılar
Biz, Dünya Savaşı ile çok büyük bir coğrafyayı kaybettik. Öyle bir yıkım planlandı ve uygulandı ki, bizi tamamen tarih dışına ittiklerine inandılar. Onlara göre Bizans’ın intikamı alınmıştı, Haçlı Savaşları’nın intikamı alınmıştı, Avrupa kapılarına dayanmamızın intikamı alınmıştı. Bin yılın intikamını bir savaşla aldıklarını düşündüler.
Kudüs’e bu inançla girdiler, İstanbul’a böyle geldiler, coğrafyanın her karış toprağını böyle talan ettiler, Anadolu’yu bu planla paramparça ettiler. 20. yüzyıl boyunca vesayet altında tuttukları “biz”i, 21. yüzyılda da böyle denetim altında tutacaklardı. Onlar için “tehlike”liydik çünkü tarih yapan, coğrafya inşa edebilen bir millettik. Bu tehlikeyi ebediyen yok ettiklerine inanmışlardı. Dışarıdan denetim de içeriden denetim de buna göre planlanmış ve uygulanmıştı.
Ama yanıldılar… O siyasi genetiğin harekete geçmesiyle şoka uğradılar. Avrupa ile denetlemişler, ABD ile kontrol etmişler, Irak’tan vurmuşlar, Suriye’den vurmuşlar, Güneydoğu’dan vurmuşlar, 15 Temmuz’da canevimizden vurmuşlardı ama bu milletin uyanışını, kendine gelişini, hafızasını yeniden keşfetmesini ve harekete geçmesini engelleyememişlerdi.
O ahlaksız şantajın asıl sebebi Rahip Brunson değil, bu büyük hesaplaşmadır!!
ABD yönetiminin aldığı son kararın, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yaptırım uygulamasının, o ahlaksız şantajın asıl gerekçesi Rahip Brunson değildir! Hedef alınan sadece iki bakanımız değil bütün ülkedir!
Rahip olmasa bir başka gerekçe bulacaklardı ya da hiç bir gerekçe olmadan bunları yapacaklardı. 15 Temmuz’un bir gerekçesi mi vardı? O vatan hainleri eliyle ülkeyi iç savaşa sürüklemeye, parçalamaya çalıştılar, başaramayınca da hepsini kaçırıp korumaya aldılar.
Büyük hesaplaşma yukarıda anlatmaya çalıştığım değişimdir, bağımsızlaşma, özgürleşmedir. Türkiye’nin bin yıllık coğrafya aklı olarak harekete geçmesidir, Batı’nın cephe ülkesi olmaktan çıkmasıdır, kendi yolunu çizmesi, dünyanın yeni yükselen güçleriyle yakınlaşması, yüzünü ilk kez Asya’ya da çevirmesi, büyük bir yürüyüş başlatmasıdır. Çünkü bir büyük hesap için yola çıkmış Türkiye artık durdurulamamaktadır. İşte bunun intikamını alıyorlar. Hesaplaşma sandığınızdan çok daha büyüktür çünkü gelecek yüzyılları biçimlendirecektir.
ABD’nin bu ülkedeki iki eli kesilmektedir.
ABD’nin bu ülkedeki iki eli kesilmektedir. PKK ve FETÖ tasfiye edilmekte, amansız bir mücadele verilmektedir. Son yaptırım kararının sebebi bu iki konudur. Devamı gelecektir, buna hazır olmalıyız. Bugün Brunson’ı teslim etsek bile bir başka sayfa açılacak, bir başka kriz inşa edilecektir. Kendileri, ülkemize ve milletimize kurşun sıkmış, cinayet işlemiş, Meclis’imizi bombalamış, insanlarımızı tanklarla ezmiş herkesi koruma pişkinliğini devam ettirirken, bu ülkede terör örgütleriyle iş tutmuş, onları sevk ve idare etmiş rahip kılıklı istihbarat ajanı için bu tonda tehditler savuran bir ülke bu millet için, bu ülke için en açık tehdittir.
Öyleyse yepyeni bir mücadele başlamıştır. Siyasi kimliklerimiz ne olursa olsun, etnik ya da mezhep kimliklerimiz ne olursa olsun, bugüne kadar hangi siyasi gelenekten gelmiş olursak olalım, vatan ekseninde, coğrafya ekseninde çok büyük bir mücadele başlamıştır.
Kendini bu topraklara ait hisseden herkes harekete geçmeli, ABD açık tehdittir!
Hep birlikte hareket edeceğiz, omuz omuza mücadele edeceğiz, kendini bu ülkeye, bu topraklara, o derin siyasi geçmişe ait hisseden, yerli olan herkes harekete geçmek zorundadır. Artık eski Türkiye ölçeğinde sıkışıp kalma dönemi, o siyasi dil ya da tarafgirlikle bu gelişmelere bakma dönemi bitmiştir.
Çünkü bu bir iç politik mesele değildir. Çünkü yeni saldırılar gelecektir ve hesaplaşma daha da şiddetlenecektir. Batı dört yüz yıl sonra küresel denetim tekelini kaybetmiş, duraklama dönemine girmiştir. Artık bir daha dünyayı tek başlarına yönetme gücünü ellerine alamayacaklardır. Bu hesaplaşma sadece bizde değil, dünya genelinde yaşanmaktadır. Türkiye, işte bu büyük kırılma döneminde kendi tarih yürüyüşünü başlatmıştır ve kesinlikle sonuca ulaşacaktır. Bu dengesizliklerle ABD dünya için ortak tehdit haline gelmiştir.
Mesele Rahip değil, hala anlamadık mı!
Saldırılar ardı ardına gelecek ama Türkiye asla geri adım atmayacaktır. “Acımasız Mücadele” artık sadece Anadolu ile sınırlı değil, coğrafya ölçeklidir. İklim sertleşmekte, bizim yumruklarımız daha sıkı hale gelmekte, onlar gerilerken bizim yükselişimiz başlamaktadır.
Unutmayın; büyük yürüyüşler, tarih dönüşleri, yükseliş dönemleri, yeni kuruluşlar büyük mücadelelerle sağlanır. Bunu da ancak tarihi yapıcı milletler yapar. Mesele bu kadar nettir.
Mesele rahip değil, hala anlamadık mı!