İslam’ı yorumlamada iki temel ayrışmayı ifade eden “Sünni” ve “Şii” ekolleri vardır. Bu iki ekol, İslam’ın “uygulamaya ve inanca” dönük yani “muamelat ve itikat” esaslarını yorum farkıyla ortaya koyarlar. Yorum farklarından ortaya çıkan düşünce sistematiğine “mezhep” nitelemesi yapılır.
Daha iyi anlaşılması için “Helenistik Dönemi Felsefe Okulları” bize önemli çağrışımlar yapabilir. Mezhepler, bir düşünce sistematiği içinde gelişmiş, disiplin haline gelmiş, “okul, ekol, medrese” diye niteleyeceğimiz kurumsal bilgi depoları gibidir…
Şiilik; “velayet” veya “imamet” sorununda tarihsel olarak “Hz. Ali’ye yandaş olan kimseler” anlamına gelmektedir. Başlangıç dönemindeki bu ayrılık daha sonraki devirlerde kendi kavramsal-teolojik alt yapısını oluşturarak mezhepleşmiştir…
“Şiilik”, kendi içinde birçok mezheplere ayrılır. “Alevilik” bu manada Şia’nın bir alt birimidir. Türkiye’de Aleviler, “Alevilik” dendiğinde “fıkıh temelli” bir mezhep diye kendilerini tanımlamaz. Kendileri “Şia’danız” demezler. Bunun tarihsel çekinceleri olabilir. Türkiye’de Alevilik “mezhep” olmaktan ziyade “tasavvufi yaklaşım” olarak ortaya çıkması, ötekileştirilmiş Aleviliğe de set olmaktadır. Aynı durum Mısır’daki Selefiler için söyleyebiliriz. Onlar “Vahhabi” olmalarına rağmen kendilerini “Selefi” diye tanımlarlar…
Türkiye’deki Aleviler, kendilerini bir mezhep olarak görmemeleri, tıpkı Mevlevi ekolü gibi değerlendirilebilir. Alevilerin “ev” diye isimlendirdikleri “Cemevleri”, Mevlevilerde olduğu gibi “Mevlevihaneler” vardır. Bu evlerde dini bir ritüel olarak “semah” dönerler…
Bazı din metodolojisinden bihaber kesimler, Cami alternatifi veya karşıtı olarak Cemevini gösterme girişimleri vardır. Yine aynı minvalde dinin “farz” bir ibadeti olan “namaz” yerine “Semah” dönmeyi “namaza alternatif ibadet” olarak sunulmak istenmektedir. Öte yandan “İslam ve Ali ile alakası olmayan bir Alevilik” ihdas edilmek isteniyor.
Gerek Camiye alternatif Cemevi, gerek Namaza karşı Semah, gerekse “Alisiz Alevilik” dayatmaları “Ehlibeyt sevgisi” anlayışından tamamen uzaklaştırmak, Aleviliği İslam’ın özünden koparmak gayesiyledir. Alevilik, İslam’ın bir yorumuysa böyle bir düşünce İslam’ın özüne aykırıdır…
Bir Mevlevihane ile Cemevi birlikte inşa edilebilir. Hatta Caminin yanında bu tür imarethaneler olabilir. Ama bunu Camiye karşı alternatif göstermek, İslam’ın metodolojisine aykırıdır. Bu tür yaklaşımların, referansları itibarıyla Kur’an ve Sünnet’e dayalı olması gerekir. Evet, Hz. Peygamber Cami içinde Necran Hıristiyanlarının ibadet etmelerine müsaade etmiştir ama aynı dinin mensuplarına “alternatif bir cami tahsis etme” geleneği ne Kuran ne de Sünnet öngörülerinde böyle bir “usul-metodoloji” yoktur. Olsa olsa böyle bir anlayış “dırar” olarak nitelenebilir. Yani o yapı, fitne ve fesadın odağıdır ve din açısından son derece zarar vericidir, sakıncalıdır…
“Semah” yerine “Namaz” öne çıkarmak, salt aklın ürünüdür. Bir Flâmenko dansında Endülüs’ün çığlıklarını görebilirsiniz. Oma siz bu dansla Tanrı buyruğuymuş gibi tapınamazsınız. Kendinizi zincire vurarak Kerbela şehitlerinin acısını da hissedebilirsiniz. Ama dansı, semahı veya buna benzer folklorik etkinliklerden “farz bir ibadet” çıkartamazsınız. Çünkü farz ibadetler “Vahiy” kaynaklıdır. Yerine hiçbir ritüel kaim olamaz. Olursa ortada “din” diye bir şey kalmaz, herkes kendine göre “din” ve “ibadet” ihdas eder…
Bir de Alevi olmayanların “Kültürel Alevilik” yorumu var ki sormayın!
Bu “kültürel Alevilik” meselesi tamamen mevcut Aleviliği ifsada dönük bir harekâttır, operasyondur. Bütün bunlar, bu topraklar üzerinde operasyon yapma hedefinde çok yönlü siyasal çatışma zemini oluşturma gayretleridir!
Adam ateistmiş, dinsizmiş, imansızmış, hiç önemli değil, yeter ki Alevi meşrebinden bir kırıntısı olsun! Tıpkı “ateist Yahudiler” gibi!
Yeter ki Alevilerin yanından geçsin!
Hâsılı Alevilik; Caferilik, Mevlevilik, Şafilik, Hanbelîlik, Malikilik gibi İslam’ın farklı yorumlarıdır. Bazıları mezhep, bazıları ise tasavvufi bir yorum olarak ortaya çıkar. Yorum farklılıkları var diye “her bir ekole ayrı bir ibadethane tahsis edilmesi” savı, ifsat harekâtıdır.
“Cemevlerine ibadethane statüsü verilsin” diyenler, yarın “Mevlevihanelere de ibadethane statüsü verilsin” diyeceklerdir...
Ne fark var aralarında?