Başbakanın “Afrika buluşmaları” gerçekten takdire şayan! Son yüzyıl özelinde Arap âlemine empoze edilen Türk düşmanlığı tutmamış olmalı ki coşku seli meydanları taştı…
Ziyaretler adeta Türkler ve Araplar arasına örülmüş suni duvarları sanki hak ile yeksan edercesine tümünü yıktı geçti…
Tayyip Erdoğan’a gösterilen bu sevgi, aynı zamanda onun şahsında Türk halkına gösterilmekteydi…
Tayyip Erdoğan bugün var yarın yok; ancak bu kardeşlik havası gelecek nesillerin dimağlarında “yitik hazine” olmaktan çıkacak, dünden gelen bu kardeşlik “ezel-ebed” kardeşliği şeklinde devam edecektir. Başbakan’ın ziyaretlerini de böyle okumak lazım.
Müslüman halkların küllerinden doğan bu kardeşliği Batılı emperyalistlerin anlamasını bekleyemeyiz. Onların medeniyet kodlarında kan emiciliği vardır. İngiliz devlet adamı Churchil’in “bir damla kan bir damla petrolden daha kıymetlidir” sözü, emperyalist Avrupa’nın ortak kanaatidir.
Onlar köklerini hala “kan emici medeniyet tasavvuru” ile beslemekte ve adımlarını bu düşünce sistematiği ile atmaktalar. Buna şahit oluyoruz…
Fransa’nın ve İngiltere’nin Libya için “özgürlük ve demokrasi” telkinleri, Arapları avutamayacaktır. Emperyalizmin bu yeni taktiği, Müslüman halkları işletemeyecek; zira Müslümanlar, Batılıların “demokrasi ve özgürlük havarili” emperyalizmin değişen yeni yöntemi olduğunun farkındalar!
Başbakan Erdoğan, tam bu noktada, özellikle Mısır konusunda, Batılıların yöntemini çok uzaktan dahi olsa çağrıştıran teknik bir hataya düşmüştür. İyi niyetli bir hata olduğuna kanaatimiz yüksektir.
Başbakan’ın Afrika’dan, Mısır üzerinden dünyaya “laiklik” mesajını vermesi, Türkiye’nin sosyolojik problemini çözüm olarak onların özeline (içişlerine) taşıması anlamına geldi ve bu sözleri tepkiye neden oldu.
Mısır’ın Müslüman Kardeşler Sözcüsü Dr. Muhammet Gazlan’ın bu yöndeki tepkisini okudum. Gazlan’ın tepkisinde “Türkiye’nin içişlerine müdahale hakkının olmadığını, Türk halkının “laiklik” konusundaki tercihi Mısır’ı bağlamayacağının” ifadesi yer alıyor. Bunun sebebi, Mısır’ın mevcut anayasasında İslam’ın anayasal güvence altında olmasıdır. Mısır halkı bu anayasal kayıttan rahatsız değildir.
Müslüman Kardeşler ise; anayasada ifade bulan bu kaydın yönetim sistemine dönüşmesinden yana olmalarındandır.
Mısır’da halk devrimi, zalim Firavun yönetimine karşı olmuştur. Halkın problemli olduğu kesim, İslami esasları uygulamayanlara karşı olmuştur.
Mısırda aile hukuku İslami kurallara dayanır. Mısır’ın bazı kırsal kesim Hıristiyanları, kendi istekleriyle İslam Hukuku ile muhakeme edilmeleri ise konuyu bir başka açıdan daha da çarpıcı kılabilir!
Başbakan Erdoğan’ın “laiklik” savunmasında, “İslam’ın ruhuyla çelişip çelişmemesi konusunda kendisini ikna etmelerini” muhataplarından talep etmesi, aynı taktiksel hataya Mısırlılarında düşmesi manasına gelirdi. Onlar “ikna etmek veya edilmek” gibi bir yaklaşım içinde değiller.
Müslüman Kardeşler, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözlerini siyaset üstü müsamaha ile karşılasalar bile Kuran ve Sünnet’in dışında hiçbir modeli “Tayyip Erdoğan dedi” diye hoş karşılamazlar. Onların referansları laiklikten hareketle değil, Kur’an ve sünnete dayanır.
Başbakanın “laiklik” yaklaşımı, Türkiye’nin özel şartlarından hareketledir. Oysa İslam, her şeyin üstünde değerler manzumesidir. Laiklik sadece “palyatif yöntem” olarak öngörülebilir. İslam bir medeniyet projesidir. Laiklik bu medeniyet projesinde aktif rol alamaz, zaten bu durum kendisiyle çelişir. Burada yaklaşım, İslam’ın kurumsal yapıdan ferde indirgenmesi, fert dini haline getirilmesidir. Bu çok önemli ayrışma konusudur.
Başbakanın bahsettiği “laikliğin dinlere karşı tarafsızlığı” da bunu teyit eder. Bu yaklaşımın sosyolojik gerçekliği ne kadar olabilir, bu tartışma konusudur.
İnandığı değerlere kendi yöntemiyle hizmet eden bir lider olarak Tayyip Erdoğan’ın “laiklik” söylemi art niyetli değildir. Müslüman Kardeşlerin uyarıları da şahsına değil, düşüncesine yöneliktir. Onlar biliyorlar ki; İslam çağa gebe değil, çağ İslam’a gebedir.
Mavi Marmara olayında da “ümmetin psikolojik olarak icma ettiği bir konuda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yaklaşımını tasvip etmemişlerdi. Aynı tavrı şimdi Başbakan’a gösteriyorlarsa; bu, Başbakan gibi onlarında İslam’a olan derin bağlılıklarından ötürüdür.
Başbakan Erdoğan, laikliğe Türkiye’den değil de Mısır’ın penceresinden baksaydı bu hiç sorun olmazdı. “Türk İslam anlayışı” diye bir din olgusu olamayacağına göre, bu yaklaşım, sadece Türk siyaset yaklaşımıdır. İslam hiçbir zaman mağlup olmaz, o, çağın ve çağların üstündedir.