Mısır’la ilişkilerimizin kopması, olacak iş değildi. Mısır’la ilişkilerin kopmasına başından bu yana karşı çıktım, bunun faturasının hem bize hem Mısır’a hem de bölgemize ağır olacağını yazdım sürgit. Başından bu yana Türkiye’nin Mısır’da darbeye karşı takındığı tavrın doğru ama buna rağmen Mısır’la ilişkilerimizi askıya almamızın yanlış olduğunu söyledim. Bunu bilenler bilir, bilmeyenler de bilsin artık.
HAYSİYET CELLATLARINA İNAT!
Hükümet politika değiştirdiği için ben de fikrimi değiştirmiş filan değilim. Hükümete göre değil hakikate göre hareket ettim hep. O yüzden Mısır’la ilişkilerimizin askıya alınmasının yanlış olduğunu açık açık yazdım ve dillendirdim televizyonlarda başından bu yana.
Ne oldu peki? İnanılmaz hakaretlere, linçlere maruz kaldım!
Bana onca hakareti yapan, linç emrini veren tipler, köşe sahibi, köşe olmuş tipler! Nasıl “dans edecekler” acaba şimdi?
Benden özür dileyecekler mi?
Haysiyet cellatlarından özür dilemelerini beklemek olacak iş değil elbette.
Bu satırları tarihe not düşmek için yazmak zorundaydım. En zor zamanlarda bile hakikatin izini sürme mücadelemizin aslâ bitmeyeceğini söylemem bile gereksiz.
Her hâl ve şartta hakikatin izini sürdürdüğümüz sürece, düşe kalka da olsa, yaşadığımız iki asırlık yok oluş felâketini, çileyle, fikir ve oluş çilesiyle varoluş imkânına dönüştürebileceğimizden hiç şüphe etmedim.
SİYASÎ HADİSELER, KALICI İLİŞKİLERİ BOZMAMALI!
Gelelim Türkiye-Mısır ilişkilerinin rayına oturmaya başlamasının ne anlam ifade edeceği meselesine...
Her şeyden önce, Türkiye ile Mısır, bölgenin iki önemli tarihî aktörü. Mısır tarihinde, İslâm’ın tarih sahnesine çıkışından itibaren bizim oynadığımız belirleyici rolden söz etmeyeceğim. Mesele bu kadar basit değil.
Mısır, Arap dünyasının tarihî, siyasî, kültürel ve entelektüel lideri. Arap dünyasının kaderi biraz da Mısır’da yaşanan gelişmelere bağlı olarak şekil alır. Geçici siyasî hâdiselerden ziyade kalıcı, kök salıcı kültürel, entelektüel gelişmelerin kesintiye uğramadan ve sürgit güçlenerek sürmesi gerektiğinden söz ediyorum burada.
Siyasî gelişmeler, elbette, ilişkileri zedeleyebilir zaman zaman ama aslâ engellememeli, buna izin verilmemeli, bunun için de güçlü kültürel ve entelektüel kanallar, yollar, imkânlar inşa edilmeli.
Siyasî hâdiseler gelip geçicidir ama kültürel ilişkiler, adımlar, atılımlar, alış-verişler kalıcı, kök salıcı, önaçıcı. Kültürel ilişkiler güçlü olursa, siyasî değişikliklerden ya da depremlerden yıkıcı şekillerde etkilenmez ülkeler arasındaki ilişkiler.
Önümüzdeki süreçte, bütün Arap dünyası ile, Afrika ile ve tabiî Türk dünyası ile kalıcı kültürel, entelektüel ilişkilerin temellerini atmaya yoğunlaşmalıyız. Müşterek bir medeniyet tasavvurunu, mefkûresini her alana adım adım nakşetme mücadelesi ve gayreti içinde olmalıyız.
Şam’ın, Kahire’nin, Buhara’nın, Taşkent’in, Semerkand’ın, Kaşgar’ın, Delhi’nin, Cakarta’nın, Saraybosna’nın, Üsküp’ün, medeniyetimizin kurucu şehirlerinin İstanbul’un Konya’nın, Erzurum’un, Bursa’nın, Edirne’nin kardeş şehirleri olduğunu unutmamalıyız.
Şehirler, medeniyetlerin damarları gibidir. Kan dolaşımı sürüyorsa, hayat da sürüyor ve umut var demektir.
BİZ GELİNCE, EMPERYALİSTLER GİDECEK...
Mısır’la ilişkiler aslâ kopmaz, koparılamaz! Çünkü Türkiye ile Mısır birbirlerine omuz verdikleri zaman bölgeden emperyalistlerin kovulması kolaylaşır. Bölge, hem Batılı emperyalistlerin hem de emperyalistlerin kuklası Fars emperyalizminin işgali altındadır!
Şunu bileceksiniz: Emperyalistler, İslâm dünyasını parçalamak için her yolu deneyeceklerdir. Bu süreçte İslâm dünyasını tam ortadan ikiye yarmak için her zaman Farsların önünü açacaklardır! Batılılarla İran arasında yaşanan “hır gür” danışıklı dövüştür, birbirlerinin önünü açmayı hedefleyen bir maskeleme operasyonudur.
O yüzden bu oyuna gelmemek için sadece Mısır’la değil İran’la da ilişkilerimizi güçlü tutmamız, İran’ın Batılılar tarafından kullanılma girişimlerinin önüne şu ya da bu şekilde de olsa set çekecektir.
Mısır’la ilişkilerimizin bahar havasına girmesi, orta ve uzun vadede kapalı kapıların açılmasına ve bölgenin kaderinin emperyalistler tarafından değil bölgenin kurucu aktörleri tarafından şekillendirilmesine imkân tanıyacaktır...
Mısır’ın ve diğer Arap ülkelerinin, emperyalistlerin güdümünden adım adım kurtulma süreci başlamıştır artık...
İnşallah İslâm dünyasının gerçek bağımsızlığına kavuşmasının başlangıç noktası olur Türkiye-Mısır ilişkilerinin rayına oturmaya başlaması...
Biz, biz olarak gelebilirsek, emperyalistler kendiliğinden gitmek zorunda kalırlar...