Uluslar arası egemen güçler istediği gibi senaryoyu yazıyor ve senide bu senaryonun bir parçası yapabiliyor. Örgüt kuruyor, kurduruyor…
Örgütün işi bittiğinde veya kontrol dışına çıktığında o örgütü terörist ilan ediyor. Hatta terörist ilan etmesi bile senaryonun bir parçası olabiliyor…
Bu işler hem parayla hem de devletin gücüyle alakalı bir durumdur. Güçlü olan senaryoyu uyguluyor. Güçlüyüm iddiasında olanlarda senaryoyu bozabiliyor…
Mısır’da ilk kez halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı işbaşına gelmişti. Ama ne yaptılar; Selefileri kullandılar ve Mursi’yi hapse attılar. Perde arkasında kimlerin olduğu ise malum…
1979’da başlayan Afgan cihadını hatırlayalım. 9 yıl süren Sovyet-Afgan savaşında Afgan mücahitlerine ABD ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı ülkeler yardım etmişti. Hatta şu anda dünyanın çeşitli ülkelerinde faaliyet gösteren El Kaide örgütünün temelleri de o dönemde bizzat ABD tarafından Ruslara karşı kullanılmak üzere kurduruldu. Bunlar bilinen şeyler.
Aynı örgüt Suriye’de Esed diktatörünün yanında yer alıyor. Tam bir takiyye yapıyor. Ensar El İslam örgütü veya IŞİD. Muhalif gözüküp Suriye’de zalim iktidarı ayakta tutuyorlar. Hâlbuki kendileri Selefi!
Demek ki isimler o kadar önemli değil. Adını “İslam” koymakla örgüt İslami bir hüviyet kazanmıyor. Sünni veya Şii olmak, seni “İslamcı-Müslüman” yapmıyor. Bu gün bu isimlerle yarın başka isimlerle sahnede rol biçerler.
Türkiye için “laik devlet” diyorlar, ama şartlar öyle hazırlanır ki, seni “zalim Sünni devlet” diye yaftalamaya çalışırlar. Onlar için önemli olan “algı” oluşturmak.
Adını Selefi koymakla Vahhabilik’ten kurtulmuyor. Nusayri-Alevi deyip Şiilikten çıkmıyor!
Irak’ta olup bitenlere bakalım. Irak’ta da Suriye gibi Şii hâkimiyeti var. Maliki yönetimindeki Bağdat Şii devleti bu sıra gücünü, nüfuzunu kaybetmeye başladı. Son zamanlarda çok önemli gelişmeler oluyordu. Irak’ın kuzeyinde Sünni Kürtler, Türkiye ile 50 yıllık ticari anlaşmalar yapılıyordu. Bunun ötesinde, daha da önemlisi Türkiye’nin Kürtlerle olan ilişkileri hiç olmadığı ölçekte en üst düzeye çıkıyor olması Bağdat Şii devletini, İran’ı rahatsız ediyordu. Tabii ki büyük patronları da!
Bu arada 35 yıl aradan sonra İran Cumhurbaşkanının Türkiye’yi ziyaret etmesi bizi yanıltmasın. İran’la olan “kardeşlik” hukukumuz politik düzlemde “rakip” olarak işlediği için bu ziyareti de “politik reflekslerimizi kontrol etmeye dönük” bir hamle olarak okumak lazım. en azından süreç onu gösteriyor.
Türkiye; “komşularıyla sıfır sorun” politikasıyla tıpkı Mustafa Kemal Paşa’nın “Yurtta sulh cihanda sulh” politik söylemine paralellik arz ediyor. Devlet olarak ayakta durabilmek ve inkişafın yolunu açabilmek için bu tür söylemler çok önemli. ABD her zeminde “barış ve demokrasi” söylemini boşuna canlı tutmuyor!
Türkiye’de aynısını yapıyor. Bir yandan söylem geliştiriyor öbür yandan ülkenin yönetiminde yeniden küresel ölçekte hareket alanı belirlemeye çalışıyor. Epeyce mesafe de kat etmiş durumda. Artık Türkiye’nin önü alınamıyor. Bir yandan siyasi açılımlar öbür taraftan ekonomik atılımlar…
Durum böyle olunca küresel emperyalizmin büyük patronları rahatsız oluyor!
Türkiye bundan böyle kendi çıkarlarını korudukça İslam ümmetinin de çıkarlarını korumaya muktedir olacaktır. Böyle bir inkişafın rahatsızlık vermemesi mümkün mü?
Bu vesileyle iktidarda olan mevcut hükümeti kendi iç dinamiklerini sarsmak suretiyle operasyonu yürütmek istiyorlar. Ama Allah fırsat vermiyor ve muvaffak olamıyorlar…
Zaman zaman çok yönlü bir saldırılarla karşı karşıya kalan Türkiye, gücünü sınayanlara karşı gardını da korumaya muktedir bir yapıya geldi. Bunu bildikleri için Mısır’daki gibi aleni kalkışmaya cesaret edemiyorlar.
Hâsılı, etrafımızda olup bitenler “Türkiye’den bağımsız gelişmelerdir” demek saflıktır. Türkiye bu coğrafyada en önemli aktör olacak ve etrafında olup bitenler Türkiye’den bağımsız gelişecek!
Yok, yok böyle bir şey!
Evet, tehlike büyük!
Bu tehlike; Türkiye’nin karşı karşıya olduğu “Modern Selefilik” anlayışıdır. Yine aynı paralelde Türkiye’yi ablukaya alma adına “mezhep temelli” kalkışmalardır. Selefilik veya Şiilik burada kullanılmaya müsait dini bir kisvedir…
PKK’da Irk temelli bir sorun…
Türkiye’de Irak, Mısır veya Suriye benzeri bir Selefilik kabul görmeyeceğini bildikleri için Modern Selefilik anlayışı geliştiriyorlar. Bu tehlike egemen güçlere karşı “güce tapan” bir anlayışla gelişmektedir. Türkiye’de ilk kez “Modern Selefilik” kavramı üzerinde konuyu ele almakla, gelişmeler bizi bu tespitimizde haklı çıkarmaktadır. Çünkü Mısır’da öyle oldu Türkiye’de de çok farklı yöntemlerle dememeler yapılmaktadır. Mesela; mezhep temelli bir kalkışmanın adını koymasalar bile Türkiye’de bir kesim kullanılmaktadır. Gezi olayları bunun en bariz örneğidir.
Benim tek endişem var. Yine meseleyi hükümete indirgeyip “mezhep temelli diplomatik savaşın taşeronluğuna soyunacak olan bazı siyasi aktörler” Irak’ta yaşanan süreci Türkiye’nin elini zayıflatacak, Türkiye’nin aleyhine eylem ve söylemleri olacaktır.
MHP Genel Başkanı bu manada AK Parti hükümetine destek vermekle devletin yanında saf tutmuştur. Devletimizin bekası söz konusu olduğu bir zaman, milli düşünüp milli bir duruş sergilememiz gerekir. Tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi!
Selam ve dua ile.