Son yılların en büyük gazetecilik başarısı hiç kuşkusuz Nokta dergisinde çalıştığı dönemde Alper Görmüşün yayınladığı Özden Örneke ait darbe günlükleri adı verilen belgelerdir.
Bu olayın üzerinden kaç sene geçti, türkçenin en veciz deyimlerinden hiçbir başarı cezasız kalmaz deyimi hükmünü icra etti, Nokta dergisi kapandı, Alper bir süre işsiz kaldı, günlüklerde adı geçen komutanlara uzun süre dokunulmadı.
Nihayet çok yeni bir tarihte, ikinci ek Ergenekon iddianamesinde söz konusu darbe günlükleri gündeme geldi ve Özden Örnekin tanık olarak dinlenmesi bekleniyor.
Bu konuyu da çok iyi anladığım söylenemez zira şayet Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek tanık sıfatıyla dinlenecek ise, aynı dönemin Genelkurmay Başkanı Sayın Hilmi Özkök hangi sıfatla mahkemeye çağırılacak? Örnek ile Özkökün aynı sıfatla mahkemeye çağırılmaları ihtimali bile beni rahatsız ediyor.
Arkadan başka bir sürpriz, gazeteci, Cumhuriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Mustafa Balbayın darbe günlükleri ortaya dökülüyor.
Üç-dört günden beri de televizyon ekranlarında Balbayın darbe günlüklerine ilişkin tartışma programlarını izliyoruz, yorumları dinliyoruz.
İşin çok ilginç bir tarafı bu tartışma programlarına katılan arkadaşların önemli bir bölümünün saçmalıyor oluşu.
Neden saçmaladıklarını açmaya çalışacağım.
Meslektaş dayanışması ya da bilemeyeceğim başka bir nedenden söz konusu tartışma programlarına katılan gazetecilerden azımsanmayacak bir bölümü, söz konusu günlüklerin içeriklerini kendilerinin de beğenmediklerini, yazılanların kendilerini de rahatsız ettiğini ama nihai analizde bu tavrın, bu pozisyon alışın (Mustafa Balbayın) bireysel bir siyasal tercih olduğunu ve konu hakkında bu aşamada fazla konuşmak istemediklerini ifade ediyorlar.
Şayet en baştan bu günlüklerin tümüyle sahte olduğunu söyleseler muhtemelen daha tutarlı olacaklar.
Hem emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnekin, hem de gazeteci Mustafa Balbayın günlüklerinde yazanlar, ortaya saçılan meseleler doğrudan Türk Ceza Kanununun 309 ya da 312. maddelerine giren konulardır.
Yani suç niteliği taşımaktadırlar.
Yani konu gazetecilik konusu değildir, doğrudan yargının alanına giren konulardır.
Suç niteliği taşıyan konularda insanların bireysel tercih alanı yoktur.
Oysa, gazeteci arkadaşlarımız hala ve inatla ortada bir tercih meselesi olduğunu söyleyip durmaktadırlar.
Salı gecesi geç saatlerde CNN Türkte izleme olanağını bulduğum Reha Muhtarın yeni ve başarılı programında darbe günlüklerinin içeriği hakkında Sayın Ümit Zileli tüm bunlar yurttaşların yaşam tarzlarına müdahale edileceği endişesinden kaynaklanmıştır diyebilmiştir.
Sayın Mehmet Yılmaz da günlüklerin içeriğinin suç oluşturma ihtimaline hiç değinmeden meseleyi bir kişisel siyasal tercih, pozisyon alış noktasına çekmeye çalışmıştır.
Televizyon ekranında TCK 312 kapsamındaki bir konu sanki bu konu siyasi, felsefi, ifade özgürlüğü kapsamında ele alınabilecek bir konu imiş gibi tartışılabilmiştir.
Pes doğrusu.
2009 senesi Türkiyesinde, NATO üyesi, Avrupa Konseyi üyesi, AB ile katılım müzakereleri yürüten bir ülkede askerin siyasete müdahalesi, muhtıra vermesi, yurttaşları doğru yola çağırması siyasi bir pozisyon değil (asker siyasi bir pozisyon alamaz zaten), TCK kapsamında bir konudur.
Bu temel konuda anlaşmazsak nerede anlaşacağız?