Kure-i arz’da kendimize nereden bakarsak bakalım, İslam coğrafyasında kan ve gözyaşı hâkim. Akan kan, dökülen gözyaşı hep Müslümanların…
Ezildik, büzüldük, aç kaldık ve öldürüldük…
Modern dünya, ırkçı emperyalizm ve bunların çatısı Siyonizm, Osmanlı sonrası yetim kalan Müslüman halklar için “çağdaş firavunlar” ihdas etmeliydi. Böylece Müslümanları sindirebilecek ve köleleştirebileceklerdi…
Öyle de oldu…
Siyonistler, “Müslümanların, Doğu’nun geri kalmışlık sebebinin İslam olduğu” telkiniyle hidayetimizi karartmaya çalıştılar. Tarih önünde hayatın muhasebesini yapamaz, doğruyu ve yanlışı ayırt edemez olmuştuk.
Kendimizi yanlış adreslerde aradık…
Sosyalizmim idealist, kapitalizmin materyalist tarih şuuruyla geleceğimize yön vermeye çalıştık. İslam’ın “siyasal” yönünü, “Cihadı” terörle buluşturdular. Müslümanları geçmişinden koparıp geleceklerini izimler”le karartmaya çalıştılar. İslam ümmetini “sağcılıkla, solculukla, ırkçılıkla, hizipçilikle, mezhepçilikle” meşgul ettiler…
Irkçı emperyalistler, tarih ve insanlık önünde kendilerini imtiyazlı gördüler. Müslüman halkları aşağıladılar. Kendilerini kudretli devlet telkinleri ile canavarlaştırırken Müslümanları da savaş oyunlarıyla korkuttular…
Gün geldi, Müslüman halklar dünyayı, hayatı sorgulamaya başladı. Kendilerine bir soru sordular; neden ezilen, aşağılanan, hor görülen, sömürülen halklar hep Müslümanlar…
Müslümanlar, bazı şeyleri hislerin önüne geçirip idrak ettiler. Bu idrak, ümmetin “psikolojik icma” harekâtıdır. Tarihin “Hak ve Batıl” mücadelesi olduğunu bu “psikolojik ittifakla” daha da içselleştirdiler. Kapitalistlerin materyalist, sosyalistlerin idealist tarih telkinlerini çöpe atma zamanı gelmişti. Artık ne yaparlarsa yapsınlar, enformatik bombardımanları, manipülasyonları, yalanları ve telkinleri para etmeyecekti…
Müslümanlar, her şeyin maddi güç olmadığını daha da net görmeye başladılar. Tarihin birçok safhasında inanan insanların teknolojik üstünlüğü olmadığı halde muzaffer olduklarını biliyorlardı. Bu toprakların hafızası Çanakkale’de hala taptaze duruyordu…
“Nice az topluluklar, nice çok topluluklara Allah’ın izniyle galip geldiğini” belleklerinden hiç silmediler…
“Günlerin deveranı” mutlaka gerçekleşeceğine olan imanları, beklentileri ve sabrı hiçbir zaman akamete uğramadı. İlânihaye zulmün payidar olamayacağına biliyorlardı.
“O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz” Ali İmran 140
Şimdi Müslüman coğrafyasında halklar küresel egemen güçlere aldırmadan kıyama durdu ve Big Bang(Büyük Patlama) gerçekleşti. Tek istedikleri şey, insanca yaşamak, hürriyet, eşitlik ve adalet…
Artık dünya yeni bir mecradadır. Bunun geri dönüşü yoktur. Müslüman halklar oyunu fark etti ve adalet için, özgürlük için, insan onurunu yüceltmek için kıyama durdu…
Olaylar çok hızlı gelişiyor. Her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Bütün acımasızlığıyla tarih yazılıyor. En son Libya’da cereyan eden hadiselere şahit oluyoruz. “Tek dişli canavarların” tasallutu kanımıza dokunuyor, içimiz kan ağlıyor...
Türkiye’nin “tarih önündeki şahitliği nasıl olacak” mevzuu ise büyük merak konusu…
Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, hadiseler cereyan ederken, bunlar sadece olayların görünen yüzü olduğudur. Birde görünmeyen taraf var ki, o da “niteliğin” galip gelecek olmasıdır. Mutlak güç ve kuvvet sahibinin Allah olduğudur. “Zülüm payidar alamaz” gerçeğidir.
“Akıbet muttakilerindir” dediğimiz şey budur…
Umitvar olalım. Zira ümitsizlik, karamsarlık, imansızlığa götürür…
Müjdeler olsun, Osmanlının küllerinden yeni bir dünya doğuyor…
Kure-i arz’da kendimize nereden bakarsak bakalım, İslam coğrafyasında kan ve gözyaşı hâkim. Akan kan, dökülen gözyaşı hep Müslümanların…
Ezildik, büzüldük, aç kaldık ve öldürüldük…
Modern dünya, ırkçı emperyalizm ve bunların çatısı Siyonizm, Osmanlı sonrası yetim kalan Müslüman halklar için “çağdaş firavunlar” ihdas etmeliydi. Böylece Müslümanları sindirebilecek ve köleleştirebileceklerdi…
Öyle de oldu…
Siyonistler, “Müslümanların, Doğu’nun geri kalmışlık sebebinin İslam olduğu” telkiniyle hidayetimizi karartmaya çalıştılar. Tarih önünde hayatın muhasebesini yapamaz, doğruyu ve yanlışı ayırt edemez olmuştuk.
Kendimizi yanlış adreslerde aradık…
Sosyalizmim idealist, kapitalizmin materyalist tarih şuuruyla geleceğimize yön vermeye çalıştık. İslam’ın “siyasal” yönünü, “Cihadı” terörle buluşturdular. Müslümanları geçmişinden koparıp geleceklerini izimler”le karartmaya çalıştılar. İslam ümmetini “sağcılıkla, solculukla, ırkçılıkla, hizipçilikle, mezhepçilikle” meşgul ettiler…
Irkçı emperyalistler, tarih ve insanlık önünde kendilerini imtiyazlı gördüler. Müslüman halkları aşağıladılar. Kendilerini kudretli devlet telkinleri ile canavarlaştırırken Müslümanları da savaş oyunlarıyla korkuttular…
Gün geldi, Müslüman halklar dünyayı, hayatı sorgulamaya başladı. Kendilerine bir soru sordular; neden ezilen, aşağılanan, hor görülen, sömürülen halklar hep Müslümanlar…
Müslümanlar, bazı şeyleri hislerin önüne geçirip idrak ettiler. Bu idrak, ümmetin “psikolojik icma” harekâtıdır. Tarihin “Hak ve Batıl” mücadelesi olduğunu bu “psikolojik ittifakla” daha da içselleştirdiler. Kapitalistlerin materyalist, sosyalistlerin idealist tarih telkinlerini çöpe atma zamanı gelmişti. Artık ne yaparlarsa yapsınlar, enformatik bombardımanları, manipülasyonları, yalanları ve telkinleri para etmeyecekti…
Müslümanlar, her şeyin maddi güç olmadığını daha da net görmeye başladılar. Tarihin birçok safhasında inanan insanların teknolojik üstünlüğü olmadığı halde muzaffer olduklarını biliyorlardı. Bu toprakların hafızası Çanakkale’de hala taptaze duruyordu…
“Nice az topluluklar, nice çok topluluklara Allah’ın izniyle galip geldiğini” belleklerinden hiç silmediler…
“Günlerin deveranı” mutlaka gerçekleşeceğine olan imanları, beklentileri ve sabrı hiçbir zaman akamete uğramadı. İlânihaye zulmün payidar olamayacağına biliyorlardı.
“O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz” Ali İmran 140
Şimdi Müslüman coğrafyasında halklar küresel egemen güçlere aldırmadan kıyama durdu ve Big Bang(Büyük Patlama) gerçekleşti. Tek istedikleri şey, insanca yaşamak, hürriyet, eşitlik ve adalet…
Artık dünya yeni bir mecradadır. Bunun geri dönüşü yoktur. Müslüman halklar oyunu fark etti ve adalet için, özgürlük için, insan onurunu yüceltmek için kıyama durdu…
Olaylar çok hızlı gelişiyor. Her şey gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Bütün acımasızlığıyla tarih yazılıyor. En son Libya’da cereyan eden hadiselere şahit oluyoruz. “Tek dişli canavarların” tasallutu kanımıza dokunuyor, içimiz kan ağlıyor...
Türkiye’nin “tarih önündeki şahitliği nasıl olacak” mevzuu ise büyük merak konusu…
Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, hadiseler cereyan ederken, bunlar sadece olayların görünen yüzü olduğudur. Birde görünmeyen taraf var ki, o da “niteliğin” galip gelecek olmasıdır. Mutlak güç ve kuvvet sahibinin Allah olduğudur. “Zülüm payidar alamaz” gerçeğidir.
“Akıbet muttakilerindir” dediğimiz şey budur…
Umitvar olalım. Zira ümitsizlik, karamsarlık, imansızlığa götürür…
Müjdeler olsun, Osmanlının küllerinden yeni bir dünya doğuyor…