Seyrediyor musunuz, bilmem... Ama, kanaldan kanala zıplama veya zaplama esnasında herhalde birine takılmıştır gözünüz... Hani; kadını kurtarmak amacıyla yapıldığı söylenen ama aileyi dağıtan şu kadın programları var ya, hani şu her alanda sömürülen kadınların, bizzat kadınların sunduğu programlarda reyting sömürüsüne maruz kaldığı programlar var ya, işte onlardan söz ediyorum... Malûm, o programlarda da kullanılıyor kadınlar... Bir reyting malzemesi olarak kullanılıyor... Kadınlara, bu programlarda gaz veriliyor, ya kocalarıyla, ya kızlarıyla ya da oğullarıyla kavga ettiriliyor...
Kavga esnasında ne aile mahremiyeti kalıyor ortada, ne de saygı ve sevgiden bir eser!.. Herkes, birbirine ağza alınmayacak hakaretler savuruyor!..
Aile sırrı denilen konular ise, yatak odasına varıncaya kadar uluorta ortalığa saçılıyor!..
Tabiî, program yapımcıları, bu durumdan son derece memnun!.. Öyle ya; kavgalara meraklı toplumumuz, bu tür programlara reyting rekorları kırdırtıyor!
BEN NE DEDİM Kİ?
Epey oldu... Ama, işte bu programlardan birine, cahil bir kadın çıkarılmıştı... Kadın, gerçekten cahildi ve nerede, nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyordu... O kadar bilinçsizdi ki; ekranda olduğunun bile farkında değildi... Kendisini; kenar mahallelerden birinde sanıyor ve canlı yayına bağlanan eski kocasına hakaretler savuruyordu; Puşt!.. P...venk!.. Deyyus!.. Namussuz!.. Üçkâğıtçı!.. Yalancı!..
Tabîi; reytingten memnun olan RTÜKün cezasından korkan sunucu bayan, güya müdahale ediyordu kadının sözlerine;
Ne yapıyorsunuz siz?.. Neler diyorsunuz böyle?.. Bu sözleri burada sarfedemezsiniz!
Kadın, gayet rahat ve pişkin;
Şimdi ben ne dedim kiii?!?
Daha ne diyeceksin be kadın!..
Bir zamanlar yatağını paylaştığın, çocuklarının babası olan bir adama demediğin ne kaldı ki?..
Ağzına geleni söyledin işte!..
Daha ne diyecektin?!?..
HERHALDE BEN GAZETECİ DEĞİLİM!
Ergenekon Terör Örgütü sanıklarının savunmalarına veya savcıları suçlamalarına ya da Ergenekon avukatlığına soyunanlara bakıyorum da; eski kocasına hakaretler savurup, sonra da ben ne dedim ki! diyen o kadın geliyor gözlerimin önüne!..
O kadının, ne dedim ki! demesi gibi, Ergenekon sanıkları da, biz ne yaptık ki? diye savunuyorlar kendilerini!..
Biz, ne yaptık ki?!?
Daha ne yapacaksınız be adamlar?..
Yemediğiniz hangi halt kaldı ki!..
Darbe girişiminden suikasta, bombalamadan fişlemeye kadar hemen her haltı yemişsiniz!..
Daha ne yapacaktınız ki?!?
Hani, merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, bir şiirinde;
Olanak, olasılık, eğilim,
Ya bunlar Türkçe değil,
Ya ben Türk değilim!
Der ya, şu anda ben de böyle bir endişe içindeyim...
Ya ben gazeteci değilim, ya da bunların yaptığı gazetecilik değil!
Sözü, en aktüel isim olması dolayısıyla Mustafa Balbaya getirmek istiyorum...
Biliyorsunuz; Balbay, Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisidir!.. Yine biliyorsunuz ki; Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonlar kapsamında daha önce gözaltına alınmış ve serbest bırakılmıştı... Ancak, önceki gün, Neriman Aydın isimli bir kadınla birlikte yeniden gözaltına alındı, aynı gece de tutuklandı ve Metris Cezaevine gönderildi!..
Şimdi, CHPlilerden tutun da, TGCye varıncaya kadar, birçok kişi ve kuruluş tutuklamayı protesto edip, şöyle diyorlar;
Mustafa Balbay ne yaptı ki?
Daha ne yapsın be adamlar?..
40 AVUKATIN, 2003TEKİ SUÇ DUYURUSU!
Hepsi bir tarafa; 27 Mayıs İhtilâlinin yıldönümünden sadece 4 gün önce yani 23 Mayıs 2003 tarihinde Cumhuriyetin manşetinden verdiği Genç Subaylar tedirgin başlıklı haber yeter!..
Çünkü o haberde kullanılan Genç Subaylar ifadesi, sadece 27 Mayıs İhtilâlini yapanlar için kullanılan bir deyimdir!..
O günlerde; Av. Murat Alkan, Av. Hasan Solhan, Av. Abdullah Çiftçi ve Av. Hacı Ali Özhanın da aralarında bulunduğu 40 avukat bu haber üzerine Ankara DGM Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş ve özetle şöyle demişlerdi:
...Sanık bu deyimi özellikle kullanmış ve TSK içindeki genç subayların TBMM ve TC hükümetini iskat etme ve vazifelerini yapmaktan men etmelerini sağlamayı amaçlamıştır.
Sanık yalan haberiyle ayrıca; askerleri kanunlara karşı itaatsizliğe teşvik etmiş, suçu övmüş ve suç işlenmesini tahrik etmiştir.
Sanık; haberinin genelinde, ordu mensuplarını Meclis ve Hükümete karşı kışkırtmakta, genç subayların 27 Mayıs 1960ta olduğu gibi ihtilal yapabileceği imajını vererek, Meclisin ve Hükümetin AB Uyum Yasaları ve benzer yasa çalışmalarını engellemeyi hedeflemiştir.
Sanığın haberinin yayınlandığı günden sonra toplumda güven ve huzur bozulmuş, Sayın Genelkurmay Başkanının basın toplantısı yaparak haberi lânetlediği saate kadar huzursuzluk devam etmiştir.
(....)
Eylemin Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğu açıktır.
Ülkeyi kaosa sürükleyebilecek suçu işleyen sanığın sosyal statüsü, etkin ulusal bir gazetede yönetici olması, basın özgürlüğü zırhına sığınması, cezasız kalmasını engelleyemez.
(....)
Nitekim bu haberden sonra sayın Başbakan, ...fitne fücur..., sayın Genelkurmay Başkanı da ...bu haber kaynağını lanetliyorum... şeklinde açıklama yapma ihtiyacı duymuşlardır.
Bu açıklamadan sonradır ki sosyal ve ekonomik alandaki stres, yerini sakinleşmeye bırakmıştır.
Ayrıca sanık kullandığı cümlelerin tamamının Genelkurmay Başkanının ifadeleri olduğunu söylemiştir. Haberin yalan olduğundan haberi olmayan ordu mensuplarının, TSKnın başı olan Genelkurmay Başkanının ifadelerinden etkilenmemeleri mümkün değildir.
Şikayet konusu haber iki kişi arasında geçen konuşmalar ile ilgilidir. Sayın Başbakan da sayın Genelkurmay Başkanı da haberi yalanlamışlardır.
Bu da sanığın yalan haberi kasıtlı olarak hazırladığını göstermektedir.
YAZDIRAN ERUYGUR VE TOLON MUYDU?
40 avukatın da vurguladığı gibi; Mustafa Balbayın yaptıkları; fitne ve kaos çıkarmaya yönelik bu haberle sınırlı kalsa, yine iyi!..
Ama Balbay; 28 Şubatın parolası haline gelen ve millete karşı sürdürülen Topyekûn Savaşı 2003ten sonra da devam ettirdi... Eylemleriyle devam ettirdi, söylemleriyle devam ettirdi!..
Bu süreçte de, bir gazeteci gibi değil, cuntacı gibi hareket ettiğini söylemek zorundayım!..
Hadi, o manşetten ve manşetin perde arkasından başlayalım:
Balbayın 2003 yılı başında Cumhuriyet gazetesinde attığı Genç Subaylar Rahatsız manşeti, Türkiyede uzun süre tartışılmıştı. Söz konusu manşetin, Şener Eruygurun Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde Ayışığı ve Yakamoz darbe planlarına uygun atılmış bir manşet olduğu günlerce konuşulmuştu!..
Hedefin, Yetim kod adı verilen dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkökün görevden çekilmesini sağlamak ve Gemi Aslanı kod adlı Başbakan Recep Tayyip Erdoğana gözdağı vermek olduğu ifade ediliyordu.
Darbe plânlarından haberdar olan dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, haberin gayesini çok iyi bildiği için, haberi yalanlamakla kalmamış, şu çarpıcı cümleyi sarf etmişti: Çok ağır olacak ama, bu haberi yapanı lânetliyorum.
İddiaya göre Mustafa Balbaya bu haberi emekli Orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon yazdırmıştı.
Mustafa Balbay ile Genç Subaylar Rahatsız manşetinin ardından görüştüğünü ifadesinde kabul eden Ergenekon tutuklusu Jandarma İstihbarat Dairesi eski Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz de; Genel Komutan (dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur) talep etti, ben de görüştüm demişti!..
Ama, dedim ya;
Balbayın darbeseverliği, o manşetle sınırlı kalmadı... Balbay, hemen her kritik olay ve kritik dönemde, sürekli askerlerle kol kola oldu!..
BALBAYIN ESRARENGİZ İLİŞKİLERİ!
Muhabirlerimiz Kenan Kıran, Murat Alan ve Aslan Değirmenci işte bu kucak kucağalığın çetelesini tutmuşlar ve unutanlar için hatırlatmada bulunmuşlar;
¥ Mustafa Balbay, başörtüsü yasağını üniversitelerde sona erdirecek olan Anayasa Değişiklik Teklifinin, TBMMde ezici çoğunluğu oluşturan 411 oyla kabul edilmesi ve Köşke gönderilmesinin ardından, Genelkurmay Başkanlığında kuvvet komutanları ile yapılan gizli toplantıya katılmıştı.
¥ Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldız, 15 Şubat 2008 tarihinde Ergenekon sanığı İlhan Selçukla yaptığı telefon görüşmesinde söz konusu toplantıdan bahsediyor. İbrahim Yıldız, İlhan Selçuka, Genelkurmayda kuvvet komutanları toplantı yapmışlar... Balbay konuşmuş... Bunları haber yapmayın demişler. Bunları yazmayın demişler ifadesini kullanmış.
¥ Mustafa Balbay; Ergenekon tutuklusu olan Türk Metal Sendikası Başkanı Mustafa Özbek'in sahibi olduğu TUSAMda 'İç Güvenlik ve Terör Danışmanı' sıfatını kullanıyor. TUSAM ise Cumhuriyet Strateji ekine destek çıkıyor.
Strateji ekinin Yayın Danışmanı ise Mustafa Balbay... Balbay; Avrasya TV'de program yapıyor. ARTnin başında ise yine Ergenekon sanığı Mustafa Özbek var.
¥ Mustafa Balbayın ismi darbe günlüklerinde önemli bir yer tutuyor. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu tespit edilen günlüklerde, Sarıkız ve Ayışığı adı verilen darbe girişimlerinin nasıl hazırlandığı şöyle anlatılıyor:
5 Aralık 2003: Akşam üstü Cumhuriyet gazetesinden Balbay aradı. "Başbakan'a zor anlar yaşatmışsınız, doğru mu" dedi.
Ben de "hayır" dedim.
¥ Mustafa Balbayın, Cumhuriyet Gazetesinin Jandarma bünyesinde ücretsiz dağıtılması için, Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Levent Ersözle pazarlık yaptığı da ortaya çıkmıştı.
Polisin teknik takibine takılan bir konuşmaya göre; Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz; Mustafa Balbayı aramış, Cumhuriyet gazetesi için bir şey yapıp yapamayacağını sormuş, Balbay da Başkan Eryılmazdan gazetenin asansörünü belediyeye ait firmalardan birinin yapmasını istemiş!..
¥ Hatırlarsınız... Cumhuriyet gazetesi Ankara Bürosunun kullandığı Atatürk Bulvarı üzerindeki bina, Aydın Doğana aitti... Şimdiki binalarına taşınmalarında da Doğan maddi destek sağlamıştı.
Yeni binanın restorasyonu da CHPli Çankaya Belediyesi tarafından yaptırılmıştı.
Tüm bunları Ergenekondan sorgulanan gazetenin İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk, yaptığı bir telefon görüşmesinin sorulması üzerine anlatıyordu.
Gazetenin yeni binasının Çankaya Belediyesi tarafından restore ettirildiği bizzat CHPli Belediye Başkanı tarafından da doğrulanmıştı.
ACABA BEN Mİ ANORMALİM?
Görüyorsunuz ya; ne kadar karıncalı iş ve tartışmalı ortam varsa, Balbay, tam ortasında!..
Sorarım size, bütün bu gidip-gelmeler veya yapıp-etmeler, sadece gazetecilikle izah edilebilir mi?.. Bunlar gazetecilik ise; demek oluyor ki, ben gazeteci değilim!.. Bunlar, normal, rutin işlerdense, bu durumda, bende bir anormallik var demektir!..
Çünkü ben, bırakın kapalı kapılar ardında gizli-kapaklı görüşmeler yapmayı, gazetedeki kendi odamın kapısını bile sürekli açık tutarım ki; misafirlerimi herkes görsün, konuşmaları herkes duysun ve herhangi bir yanlış anlama olmasın!..
Benim gazetecilik anlayışım bu...
Bende gizli-saklı iş yok!..
Kapalı kapılar ardında görüşme ise hiç yok!..
Ha, bütün bunlara rağmen, Mustafa Balbay için suçludur diyemem...
O, bir sanıktır!.. Bütün sanıklar gibi; mahkûmiyet alıncaya kadar masumdur!..
Ama, görüyorsunuz işte;
Ateş olmayan yerden duman çıkmıyor!..
Mustafa Balbay için;
Ne yaptı ki, tutuklandı? diye soranlar, artık şunu sormalıdır;
Neler yapmamış ki?!?
Tabiî, şunu da sormak lâzım;
Tüm bunları yapan Mustafa Balbaydır ve içerdedir de, ona bunları yaptıranlar niye dışarıdadır?!?
Balbay, yoksa satışa mı geldi?..
==============
Sen de mi Rahmi Koç!
Göz önünde olan kişiler, hemen her hareketlerine veya her söylediklerine dikkat etmek durumundadır... Çünkü onlar; Sarı çizmeli Memetağa gibi, sıradan bir kişi değildir!.. Onlar ünlüdür, onlar idoldür!.. Topluma örnek olurlar, insanlara yön verirler!..
Sıradan bir kişinin yaptığı yanlış, sadece kendisini bağlar!..
Ama idollerin yanlışı, ülkeyi bile felâkete sürükleyebilir!..
Ünlülerin, işte böyle bir sorumlulukları vardır... Ama, şu da vardır: Onlar da lâyüsel değildir!.. Gün gelir, hesap vermek durumunda kalabilirler!.. Tıpkı, Rahmi Koç gibi!..
Bugünlerde Aydın Doğanın Hükümetle yaptığı kavganın bir benzerini, 1997de Refahyol Hükümetine karşı Rahmi Koç yürütüyordu!..
Ama, görünen o ki; Rahmi Koçun yıkma-devirme hevesi hâlâ devam ediyor!.. Ne var ki; bu girişimler; Cindoruk ve arkadaşlarına parçalattırılan DYP olayı gibi gizli-saklı kalmıyor!..
Rahmi Koçun her adımı deşifre oluyor... Meselâ; Hurşit Tolonla GATAda 1 saat boyunca neleri konuştuğu merak ediliyor...
Ya da; Tuncay Özkana 8 Trilyon 440 Milyar Lirayı ne maksatla verdiği de sorgulanıyor!..
Şunu demek istiyorum: Hiç kimse, hesabını veremeyeceği bir söylem ve eylem içinde olmamalıdır!.. Hele de göz önünde iseler!..