GDO’lu tarım şu anda Türkiye’de kanunen yasak. Diğer taraftan hayvan yemi olarak GDO kullanımı serbest.
Tüketici marketten aldığı süt, yoğurt, et ya da yumurtanın ‘GDO’lu yemle beslenen hayvanlardan elde edilip edilmediğini’ nasıl anlayacak? Bunun için etiket şart!
ÇOCUKken okula gitmek üzere evden çıkarken annem “Sakın sokak satıcılarından bir şey yeme. Sucuklu tost alma” diye tembihlerdi. Bir dönem sucuktan çok kişi zehirlenmiştir, hatırlarsınız. Bu süreç, vakumlu paketlerle üretilen markalı sucukların başlangıcına vesiledir.
Bugünlerde çocuklarımızı okula gönderirken bizler ne diyelim? “Sakın GDO’lu yemle beslenmiş hayvanların sütünü içme, yumurtasını, etini yeme!” Kulağa biraz komik geliyor ama GDO’lu tarımın metabolizmamız üzerinde ne gibi etkileri olduğunu bilmiyoruz. Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO), birkaç senedir yazıldı, çizildi, TV programlarına konu oldu. Bizler bunları tartışırken bazı gelişmeler yaşandı, GDO Türkiye sınırına dayandı. Artık ülkemize yem olarak girişi serbest.
Peki bu süreç neye vesile olmalı? Mesele tüketicinin ‘bilinçli tüketme’ noktasında. Tabii bir de tüketicinin, tercih ettiği ürünün nereden geldiğini bilme hakkı var. Madem yem olarak kullanımı serbest o yemle beslenen hayvanın sütü, yoğurdu, eti, yumurtası rafa geldiğinde “GDO’lu yemle beslendi” etiketi de şart! Önümüzdeki günlerde GDO daha fazla tartışılacak. En azından şu an için yapılacak en iyi düzenleme kanaatimce ‘etiket’ konusu olmalı.
Verimi düşürüyor
600 sayfalık Birleşmiş Milletler Tarım Değerlendirmesi Raporu’nda rakamlar net. GDO, dünya nüfusunu doyurmakta geleneksel tarımdan daha ileride değil. Hatta tam tersi GDO’lu ürünlerin birçoğu verimi düşürüyor (İsteyen bu raporu internetten indirip okuyabilir). Tohumların genetiğiyle oynama noktasına nasıl gelindi, biraz bundan bahsetmekte fayda görüyorum: Çin, 1988’de genetiğiyle oynanmış tarımsal üretimi ticari olarak yapan ilk ülke ve ‘mozaik virüsü’ne dayanıklı genetiğiyle oynanmış ‘tütün’ üretti. ABD ise GDO’lu ilk ürünü 1994 yılında piyasaya sürdü. Bu ürünün özelliği, raf ömrünün uzun olmasıydı ama hemen akabinde bazı riskler tespit edilmesiyle üretimi durduruldu. 90’ların sonuna doğru GDO yine sahneye çıktı.
Şu anda ticarete konu olan GDO’lu ürünlerin neredeyse tamamı bitki zararlılarını öldürmeye yönelik toksin salgılayan gen transferi yapan organizmalar ve yine büyük bir kısmı yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık geni taşıyan ürünler. Sonuç itibariyle rakamlara bakıldığında GDO’lar verimlilik artışı sağlayan ürünler gibi görünmüyor, tam tersine doğal dokuyu tahrip ediyor.
İlk ürün Arjantin’den geldi
GDO’lu ürünler ülkemizde ilk olarak 1998 yılında gündeme geldi. Türkiye, o dönemde soya ve mısır ithalatını, bu ürünleri GDO’lu tohumla yetiştiren Kanada, Meksika ve Arjantin’den yapıyordu. 2003’te Arjantin’den Türkiye’ye soya taşıyan bir gemi, Brezilya açıklarında Greenpeace tarafından durduruldu ve gemideki ürünler analiz edildi. Sonuç: Ürünler GDO’luydu.
26 Ekim 2009 tarihinde ilk GDO yönetmeliği yürürlüğe girdi. Danıştay 10. ve 13. Daireleri Müşterek Heyeti, yönetmeliğin 11 ve 20. maddelerinin yürütmesini oy çokluğuyla durdurdu. Gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerin ithalatı, işlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimi konularının çıkarılacak bir yasayla düzenlenmesi gerektiğine işaret edildi. Bahsedilen Biyogüvenlik Kanunu’ydu. O dönemde GDO yönetmeliğiyle beraber Türkiye’ye artık bir gram dahi GDO’lu ürün girmeyeceği vurgulandı. Ancak ilerleyen süreçte çıkarılan mevzuat çerçevesinde toplam 32 GDO’lu genin girişine izin verildi.
Yıllarca çıkarılması beklenen Biyogüvenlik Yasası, sonunda Meclis tarafından kabul edildi. 26 Mart 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 26 Eylül 2010’da yürürlüğe girdi. Biyogüvenlik Yasası ile GDO içeren gıdalarda bu oran binde dokuzun üzerindeyse etiketlenme şartı konulmuştu. Ancak şirketlerin bu standarda uyduğu da söylenemezdi.
Son onaylanan 13 adet yem amaçlı genetiği değiştirilmiş mısır ve daha önce onaylanan üç adet yine yem amaçlı soyanın ithalatı artık serbest. Bu yemleri yiyen hayvanlardan elde edilen et, yumurta, süt, peynir, yoğurt gibi ürünleri yiyen tüketici de satın aldığı bu ürünlerin üzerinde bilgilendirici etiket bulunmadığı için tercihini istediği gibi yapamayacak. Aslında bu durum Biyogüvenlik Kanunu’na aykırı. Çünkü kanun, üretici ve tüketicilerin tercih hakkının ortadan kalktığı durumlarda GDO’lara izin verilmeyeceğini hükme bağlıyor. Bakalım ileriki günlerde bizleri neler bekliyor? İzleyip göreceğiz...