Soru: Ben nasıl öleceğimi merak ediyor, hayalimde hep öleceğim anı düşünüyorum.
Son anımda iyi şeyler düşünerek, güzel sözler söyleyerek gitmeyi çok arzu ediyorum. Böyle güzel bir gidiş için ne yapmam gerekir acaba, diye soruyorum.
Efendim, bu mesele, hemen hepimizin bir numaralı meselesidir. Ölmeye aday olan her insan iyi bir ölümle gitmeyi, güzel şeyler düşünüp söyleyerek buradan imanla ayrılmayı hayatının gayesi bilir. Ancak bu gayeyi gerçekleştirmek için Peygamberimiz (sas)'in ikazını hatırdan çıkarmamak gerekir. Bakın ne buyuruyor aleyhis'salat-ü ves'selam Efendimiz:
" Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!"
Demek ki hayatımızı nasıl yaşadığımız mühim. Güzel bir gidiş için güzel bir İslami hayat yaşamak gerekir. İmani konuları benliğimizdeki iman merkezleri olan (sır, hafi, ahfa) gibi latifelerimize hayat boyu yerleştirmeye çalışmalı, söylentilerle sökülmez hale getirmeyi, hayatımızın bir numaralı meselesi haline getirmeliyiz.
Başka bir ifadeyle, insan hayatı boyunca inançlarına kalbinde, gönlünde, hafıza ve hayalinde ne kadar yer verir, ne kadar üzerinde titrer, yaşayışında uygularsa, ölürken de o nispette onunla meşgul olur, şuuraltında yerleşmiş olan o meşguliyetinin tekrarıyla son nefesini verir. Yani hayatı boyunca neyi fikretmişse, son nefesinde de onu zikreder. Böylece Efendimiz (sas)'in, "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz" haberi tecelli eder. Nitekim irşat eserlerinde bu konuya şöyle bir örnek de verilir:
Hayatı boyunca İslam'ı aşk ve şevkle yaşayarak yaşlanan bir hastayı muayene eden doktorlar, 'Bize düşeni yaptık, gerisi Allah'a kalmış!' diyerek giderler. Son anlarını yaşayan hasta ise baygın halde yattığı yatağından doğrularak yumuk gözlerle oğluna seslenir:
Oğlum, çabuk beni musluğa götür, abdest alacağım, baksana vakit girmiş, namazımı geciktirmemeliyim, diyerek nefes nefese oturduğu yerde uzattığı ellerine döküldüğünü hayal ettiği sudan abdest almaya başlar. Acele ile her zaman yaptığı gibi camiye koşar, girdiği safta yine hayalen yerini alır, ellerini kulaklarına kaldırarak son gücüyle 'Allahü Ekber' diye tekbir alır. Ancak aldığı bu tekbiri son sözü olur, tekbirle birlikte yatağına yığılıp kalır. İşte bu hâl, "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz!" gerçeğinin bir örneğini teşkil eder. "Dervişin fikri ne ise, zikri de odur." sözü de bunu ifade eder.
Demek ki, ömür boyu kalbimizde, gönlümüzde neleri beslemiş, neleri hafızamıza nakşetmiş, nelerle meşgul olmuşsak ölüm anında da şuuraltına yerleştirdiğimiz bu konuların gereğini hayal edip yapacak onu yaşayacağız. Hayat boyunca ihmal etmediğimiz namazımızla, tekbirimizle hayatımızı noktalamamız bile söz konusu olacaktır.
İşte hadis-i şerif de bize bu vazgeçilmezimizi hatırlatıyor: "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz." Öyle ise bütün mesele nasıl yaşadığımız, hayatımızı nelerle meşgul edip tükettiğimiz meselesidir. Her insan kendine bu soruyu sormalıdır:
-Ben nasıl bir hayat yaşıyorum? Neleri hayatımın gayesi, hedefi haline getiriyorum? Şuuraltıma neleri yerleştiriyor, son nefesimi verirken neleri tekrarlayacak duruma geliyorum? Bence her birimizin kendi nefsimize sormamız gereken ihmal edilemez sorular olmalıdır bunlar. Efendimiz'in bu ikazını hatırımızdan hiç çıkarmamalıyız:
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!
Ne dersiniz bir düşünelim mi? Nasıl yaşıyoruz?