Değerli okuyucular, Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), kişinin günlük hayatı ve işlevselliğinde belirgin bozulmaya yol açan obsesyonlar ve bunlara eşlik eden kompulsiyonların varlığı ile karakterize kronik bir anksiyete bozukluğudur . OKB tanısı için gerekli bir diğer ölçüt de obsesyon ve kompulsiyonların zamanın boşa harcanmasına neden olması (örn; günde bir saatten fazla) ya da kişinin olağan günlük işlerini ya da ilişkilerindeki işlevselliğini önemli ölçüde etkilemesidir. En sık rastlanan obsesyon ve kompulsiyon türleri simetri/düzenleme, kirlenme/bulaşma, kontrol etme ve biriktirme olarak belirlenmiştir.
Sevda , üniversite öğrencisidir. Danışmanlık merkezine, bir psikiyatrist tarafından obsesif-kompulsif bozukluk tanısı ile yönlendirilmiştir Obsesyonlarının içeriğini kirlenme/bulaşma düşünceleri ile tüm vücudunun mikroplar tarafından istila edileceği düşüncesi oluşturmaktadır. Kompulsiyonları ise el yıkama, dezenfektan kullanma ve evine geldikten sonra mobilyaları ile kendi eşyalarını temizlemeyi içeren katı bir rutin şeklinde ortaya çıkmaktadır. Obsesyonları genel olarak, arkadaşları ile paylaştığı evinde bulunduğu zamanlarda, yerden bir şey alması gerektiğinde ve temizlendikten sonra ortak kullanım alanlarında bir şeye ellemesi gerektiğinde tetiklenmektedir.
Ailesinden ayrılıp üniversiteye geldiği dönem başlayan semptomları yüzünden ders çalışamadığı ve derslerini alttan tamamlamak zorunda kaldığı öğrenilmiştir. Utangaç ve çekingenlik ile karakterize olmuş bir çocukluk tarif eden Sevda babasının işi sebebi ile çoğu geceler evde olmadığını, kendisinin ve annesinin ailenin diğer fertleri ile kaldıklarını hatırlamaktadır. Babaannesinin temizlik konusunda aşırı hassas olması, hatta kendisinin küçükken dışarı çıkarılmasına ve kimse tarafından ellenmesine izin vermemesi danışanın ailesi ile ilgili anıları arasında önemli yer tutmaktadır.
Aşırı koruyucu ve kollayıcı olan ailesinin, kendisinden küçük olan erkek kardeşi doğana kadar tek başına hiçbir şey yapmasına ve dışarı çıkmasına izin vermediği öğrenilmiş olup kardeşinin doğumu ile birlikte çevreyi ve kendisini tanımaya başladığı düşünülmektedir. Annesini aşırı duygusal, kaygılı ve tutarsız biri; babasını ise duygularını belli etmeyen, güçlü görünen ve çocukluğu boyunca kendisini yalnız bırakan biri olarak tanımlamaktadır. Annesine, erkek kardeşine ve çevresindeki diğer kişilere öfkelendiği durumlarda (örn; kendi alanına müdahale edildiğinde ya da izinsiz girildiğinde) bu duygusunu direk dile getirmektense o alanı fiziksel olarak temizleyerek yanıt vermektedir. Bu da temizlenme ritüellerini artırmaktadır. Bu durumu örneklendirmesi istendiğinde, ev arkadaşının eşyalarını ortada bırakmasına sinirlendiğini ve sonrasında kendi odasında ev arkadaşının ellediği yerleri temizlediğini anlatmıştır.
Ailesini mutsuz etmemek ve ailede huzuru bozan kişi olmamak için ailesi ile sıkıntılarını paylaşmamaktadır. Yakın arkadaşı olmayan ya da daha önce karşı cinsle herhangi bir ilişki kurmayan danışanın bağlanma ihtiyaçlarını terk edilme korkusu ile baskıladığı düşünülmektedir. Kendisi ile ilgili "sevilmeyen biriyim ve “incinebilirim”, diğer kişiler ile ilgili de “ilgisiz” ve “ihmalkâr” temel inançlarına sahip olduğu sonucuna varılmıştır.
Genel olarak bakıldığında, bağlanma sisteminin yetişkinlikte kurulan ilişkileri ve kişilerin stres ve kaygı ile baş etme yollarını belirlediği sonucuna varılabilir. Greenberg ’e göre kaygılı bireyler içsel ve dışsal kaynaklardan gelen tehdidi olduğundan daha abartılı algılayıp bu durumla baş etme kapasitelerini azımsarlar. Obsesif-kompulsif bozukluğa sahip kişilerin diğer anksiyete bozukluklarına kıyasla daha fazla kaygılı bağlanma örüntüsü gösterdiklerini bulmuşlardır.
Yapılan araştırmalarda OKB’ye sahip kişilerin,hayatlarındaki önemli figürler tarafından onaylanmama ve terk edilme ile ilgili yoğun endişeler yaşadığını bulmuşlardır. Ayrılma ve bireyselleşme konusunda hassas oldukları bulunan OKB hastalarının, bağlanma ihtiyaçlarına karşı algıladıkları tehdidin semptomlarını tetiklediği ileri sürülmüştür. Üniversiteye gelene kadar ailesinden hiç ayrılmamış olan Sevda için o zamana kadar her şey ailesi tarafından yapılmıştır. Sosyal ilişkiler kurma ya da mücadele edip baş etme stratejileri konusunda cesaretlendirilmeyen Sevda nın kişisel problemlerini ve duygularını paylaşması da aile içerisinde hoş karşılanmamaktadır. Erkek kardeşinin doğumundan sonra üzerindeki kontrolün aniden kaldırılmasının danışanın terk edilmiş/ reddedilmiş hissetmesine neden olduğu düşünülmüştür. Baş etme mekanizmalarının yetersiz kalması sonucunda, evden ayrılışı ve tek başına yaşamaya başlamasıyla ortaya çıkan stresin bağlanma sisteminin edilgenleştirilmesine neden olduğu buna bağlı olarak da fonksiyonel olmayan inançları (sevilmeyen biriyim/ yetersizim) ve obsesif-kompulsif belirtileri tetiklediği sonucuna varılmıştır.
Terapi süreci boyunca, Sevda duygularının farkına varmaya, şema devamlılığı sağlayan davranışlarını ve semptomlarının anlamlarını keşfetmeye başlamış ve obsesif-kompulsif belirtilerinde azalma gözlemlenmiştir.