Toplum olarak maalesef değerlerimizi yitiriyoruz. En önemlisi kültürümüzden kopmaya başladık. Batılılaşmak adına kültürümüzü yaşayacağımıza taklitçi bir millet olduk. Sürekli yaşanan olaylardan rahatsız olarak eski zamanları yadediyoruz. Eski zamanlardaki bayramları, sohbetleri, öğretmenleri ve öğrencileri arar hale geldik. Kültüründen kopan bir millet kimliksiz bir hal alır. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılmalıyız.
Eğitimi çağdaş bir hale getirelim derken yapılan yeniliklerin kültürümüze uygun olup olmadığına bakmadan var olanı taklit ettik. Oysaki eğitim bir kültürleme sürecidir. Milletler eğitim yoluyla yetiştirdikleri yeni nesillere kendi kültürlerini aşılarlar. Örneğin; özünde öğrenciye kendi öznel düşünce sistemini geliştirmeyi teşvik eden yapılandırmacı yaklaşımı, biz öğrenciye sınırsız özgürlük haline getirdik. Oysaki yapısalcılık düşüncede özgürlüktür. Yani öğrenciye ezbere bilgi sormak yerine onu düşünmeye sevk edecek sentez düzeyinde açık uçlu sorular sormaktır.
Gün geçtikçe maalesef millet olarak değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Saygıyı, sevgiyi bir kenara bıraktık. Önce eğitim vermemiz gerekirken; at yarışı gibi öğrencilerimizi sınavlara tabi tuttuk. Allah aşkına bir çocuk düşünün sınavdan en yüksek puanları alıyor. Ama annesine, babasına, öğretmenine, büyüklerine, küçüklerine kısacası bütün topluma sırtını dönmüş. Kendi kültürünü öğrenmeden, topluma yararı dokunmadan amaçsızca yaşıyor. Böyle başarı neye yarar. Bu çocuk okuyup doktor olsa insanlara faydası olmaz. Öğretmen olsa öğrencilerine iyi bir model olamaz. Bu şekildeki bir başarı bu millete katkı sağlayamaz.
Toplumları geleceğe taşıyacak olan yeni nesillerdir. Atatürk, cumhuriyeti boşuna mı gençlere emanet etti. Ama hangi gençlere… Gelinen bu noktada herkes üzerine düşün payı almalıdır. Yaşanılan olumsuzlukları, doğrudan gençlere fatura edemeyiz. Çünkü bu nesilleri biz yetiştirdik. Eğitimciler, aileler, medya ve yöneticiler herkes sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. Öğrencilerimiz tabi ki başarılı olmalılar. Ama başarıdan önce saygıyı, sevgiyi ve en önemlisi aile terbiyesini almalıdırlar. Eğitim ailede başlar. Bir çocuk altı yaşına kadar gözlemlediği davranışları biriktirir. Altı yaşından ergin dönemine kadar ise biriktirdiklerini şekillendirir. Hani çocuktur anlamaz diyoruz ya, aslında bizden daha iyi anlıyorlar. Unutmayalım ağaç yaşken eğilir. Eğitim küçük yaşlarda verilmelidir. Küçükken kafamıza çıkardığımız çocuğu, ilerleyen zamanlarda terbiye edemeyiz.
Yakın zamanda bir öğretmenimizle ilgili medyada yer alan haber toplumun her kesimini rahatsız etti. Nasıl oluyor da ders esnasında bir öğrenci öğretmenine böyle saygısız tavırlar sergileyebiliyor. Amacım bir suçlu aramak değil. Çünkü yaşanılan hadisede hepimiz suçluyuz. Herkes üzerine düşen payı almayı bilmelidir. İşin üzücü yani eğitim yöneticilerinin sistemi bu hale getiren sorunları araştırarak çözümler üretmek yerine, her zamanki gibi faturayı öncelikle öğretmene kesmeleri olmuştur. Sıra öğretmene gelinceye kadar sorumluluklarının farkında olması gereken bir sürü kişi vardır. Tabi ki sınıf ortamında öğrenciden öğretmen sorumludur. Öğretmende yeterliliğini gözden geçirmelidir. Ama eğitimi öyle bir hale getirdik ki öğretmene saygının, öğrenciye sevginin ön planda olması gerekirken; terbiyeyi arar hale geldik.
Eğitimde başarılı olabilmemiz için toplumun her kesimin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekiyor. Var olan sorunları yazmaya başlasak sanırım vaktimiz yetmez. Her şey bir tarafa öğretmen yerini, öğrenci ise haddini bilmelidir. Bir çocuğun başarılı olabilmesi için öğretmenle ailenin işbirliği yapması gerekir. Eğer öğretmenle aile aynı dili konuşmuyorsa; yani aralarında işbirliği yoksa öğrencinin davranış bozukluklarını gidermesi mümkün değildir. Öğretmenlik mesleği gün geçtikçe saygınlığını yitirir bir hale geldi. Veliler öğretmenle işbirliği yapmaları gerekirken öğretmenle çatışıyorlar. Bu çatışmada en büyük zararı öğrenciler görecektir. Ortak amaç doğrultusunda olursak başarılı olabiliriz. Bir öğretmen olarak öz eleştiri yapmamız gerekiyorsa tabi ki eksiklerimiz ve yanlışlarımız vardır. Bizlerde bu eksiklikleri gidermeliyiz.
İlk emri oku olan dinimizin öğretmene verdiği değeri unutmayalım. Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Sözünün günümüzde sanırım bir önemi kalmamış. Bugünün gençleri yarının yetişkinleri olacaklar. Çocuk ailenin aynasıdır. Saygı görmek istiyorsanız önce siz saygılı olmalısınız. Sevilmek istiyorsanız önce siz sevmelisiniz. Hz. Ali tabi ki bu sözleri gerçek anlamda söylememiş. Öğretmene ve eğitime değer verilmesi için ifade etmiş. Her şey karşılıklıdır. Eğitim toprağa benzer. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Öğretmenlerimize karşı saygılı olmazsak; yetişecek yeni nesiler de durum çok daha vahim bir hal alacaktır. Çünkü Atatürk’ünde dediği gibi “ Yeni nesil öğretmenlerin eseri olacaktır” .
Lütfen saygılı olalım!