Değerli okuyucular; her anne ve baba, çocuğun bireysel kapasitesinin elverdiği oranda yapabileceğinin en iyisini yapmasını bekler. Burada önemli olan, çocuğun başarılarının saygı ile karşılanması, buna karşılık hazır ve yeterli olmadığı bir takım şeyleri başarıp, tamamlaması konusunda baskı yapılmamasıdır. Çalışmaları ailesi tarafından desteklenmeyen ve başarısızlıklarından dolayı eleştirilen çocuk, kendini değersiz bir kişi olarak görür, kendini küçümser. Bu da onun var olan yeteneklerini gizlemesine neden olabilir. Çocuklarına destekleyici bir ortam sağlayan, başarılarıyla ilgilenen, gelecek çalışmaları için onları teşvik eden, onlara sevgi ile yaklaşan ailelerin çocuklarında okul başarısının yüksek olduğu görülür.
Öte yandan; anne babaları tarafından aşırı korunan çocuklarda da okul başarısında düşmenin yanı sıra, gece işemeleri, içine kapanma, karın ağrısı, sık sık soğuk algınlığına yakalanma ve utangaçlık görülebilir. Dikkat edilmesi gereken, her başarısızlıktan çıkarılacak derstir. Bir başka nokta ise, çocuğun kendi kendisi ile yarışarak başarı grafiğini yükseltebilmesidir. Çocuğu başarılı arkadaşları ile kıyaslamak yerine kendisiyle kıyaslamak gerekir. Önemli olan çocuğun dünü ile bugünü arasında görülebilen somut farktır.
Anne ve babanın beklentisi çocuğun yeteneğinin üzerinde ve yüksek olduğu zaman çocuğun cesareti kırılır. Çocuk anne ve babasını hayal kırıklığına uğratmaktan korkar. Oluşan bu başarı ile ilgili kaygı, çocuğu yeni girişimlerden ve denemelerden alıkoyar. Çünkü o böylelikle kendini başarısız olmaktan korumuş olur. Aynı şekilde yüksek beklenti yerine düşük ebeveyn beklentisi karşısında çocuk kendini zorlamaz. Çünkü zaten annesi ondan ödevini tamamlamasını beklememektedir.
Çocuğun okuldaki başarısını, diğer birçok özelliği gibi, ailevi ilişkilerden bağımsız düşünmemiz mümkün değildir. Çocuklar okula “zihinlerinde bir aile” ile gelir. Dolayısıyla, çocukların daha yaşamlarının ilk yıllarında içselleştirdikleri aile deneyimleri, anne ve baba ile kurulmuş ilişkilerin dinamiği, çocuğun okulla kurduğu ilişkide oldukça belirleyici bir rol oynar. Çocukların en erken dönemlerden itibaren anlaşılmış, ihtiyaçlarının karşılanmış, yaptığı keşifler aileleri tarafından benzer bir hazla karşılanmış ve belli noktalarda sınırlar konulmuş çocukların, öğrenmek ve düşünmek konusunda motive oldukları ve başarılı olmaya yatkın oldukları görülmektedir.
Melenie Klein, (1932) her çocuğun dünyayı keşfetme arzusu ile doğduğunu, bu bilme dürtüsünün ilk etapta anneye duyulan merakla başlayıp, giderek diğer aile üyelerine, sosyal ilişkilerin doğasına ve dış dünyaya doğru genişlemesi ile, öğrenmenin temellerinin atıldığını belirtmiştir..
Çocukların başarısını etkileyen bir diğer önemli faktör, çocukların kendilerini kontrol edebilme becerisine sahip olmalarıdır. Bu beceri, çocuğun aile ortamında, uygun görülmeyen davranışlarına konulan sınırları içselleştirmesi ile gelişir. Bu yüzden ailenin çocuğun davranışlarını makul şekillerde sınırlandırabilmesi, çocuğun gelen hayır cevaplarına uyum sağlayabilmesi, çocuğun kendini kontrol edebilme mekanizmasını geliştirir. Çocuklara anlaşılır ve tutarlı sınırlar koyuldukça çocuk kendisi için açılmış güvenli alanda kendini güvende hissedecektir. Bu durum onun okul içinde de genel sınırlara uymasına, bedenini ve zihnini okulda kendisine açılmış sınırlı bir alanda tutabilmesine ve saldırganlığını bastırabilmesine yardımcı olacaktır.
Çocuğunuzun mutlu, huzurlu bir şekilde öğrenebilmesi duasıyla Allah’a emanet olunuz.