Söz verdik, sözümüzü tutacağız.
Ben, mealen, “operalara mescit yapma kararının dinî bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını, Başbakan Erdoğan’ın kendisine benzemeyenlere karşı iktidarının gücünü göstermek için böyle manasızlıklar yaptığını”, bunun Çevik Bir’in 28 Şubat’ta dindarlara “gücünü”göstermeye çalışmasına benzediğini söylemiştim.
Bir de iddialı laf etmiştim.
Demiştim ki, “eğer aklıbaşında tek bir Müslüman operaya mescit yapmanın önemli bir ihtiyaç olduğunu söylerse bütün laflarımı geri alacağım”.
Epeyce mail geldi bu konuda.
“Aklıbaşında” Müslümanlar “operaya mescit yapmanın önemli bir ihtiyaç” olduğunu yazdılar.
Ben sözümdeyim, söylediklerimi geri alıyorum.
Hata yapmışım.
“İnsan herkesi kendi gibi bilir” derler ya, ben de Türkiye’deki Müslüman dindarlarımızın bana benzediğini düşünmüşüm.
Hayatımda hiç operaya gitmedim, birisi başıma silah dayamazsa bundan sonra da gideceğimi sanmam.
Bazı uvertürleri, müzik dinleyen her sıradan dinleyicinin bildiği bazı aryaları, tenor ve sopranoları severim ama baştan sona bir operayı dinlemeye müsait bir müzik kültürüm ve zevkim yok.
Üç saat boyunca oturup, arada sevdiğim birkaç aryanın hatırına o “resitatifleri” dinlemeye tahammülüm bulunmuyor.
Opera özellikle 18. yüzyılda Avrupa’da halkın sevdiği “popüler” bir müzik dalıydı ama bugün opera bilebildiğim kadarıyla bütün dünyada “özel” bir müzik zevkine sahip olanların izlediği bir sanat dalı.
Onlar o müziğin her mezüründen zevk alıyorlar.
Ben onlardan değilim.
Ama anlaşılan toplumumu da pek tanımıyorum.
Operada mescit yapmayı “önemli” bulduklarına göre dindarlarımız arasında opera merakı patlayıp gitmiş.