Öpmek orucu bozar mı? Parfüm sıkmak, koklamak oruca zarar verir mi?
Bir adam Peygamberimize geldi, oruçluyken cinsel ilişki dışında hanımına yaklaşmayı sordu. Peygamberimiz ona izin verdi. Ardından bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Fakat ona izin vermedi.
Peygamberimizin izin verdiği kişi yaşlı birisiydi, izin vermediği de genç bir insandı.
Çünkü yaşlı bir insan nefsine hâkim olabilirken, genç birisinin nefsine söz geçirmesi oldukça zordur.
Bir seferinde de Hz. Ömer telâşla Peygamberimize geldi:
"Ey Allah'ın Resulü!" dedi, "Bugün ben büyük bir hata işledim, oruçlu iken hanımımı öptüm!"
Peygamberimiz de şöyle cevapladı:
"Sen oruçlu iken abdest aldığında ağzına su vermez misin? Bu orucunu bozar mı?"
Hz. Ömer, "Bunda bir sakınca yoktur" dedi.
Peygamberimiz buyurdular ki:
"Öyleyse niye (telaş ediyorsun?)"
Buna göre, eşler oruçlu iken birbirlerini öperse erkekten meni, kadından bir yaşlık belirse, oruçları bozulmuş olur. Bundan dolayı oruçlarını kaza etmeleri gerekir.
Parfüm, çiçek, esans ve benzeri şeyleri koklamak oruca bir zarar vermez.
Namaz kılmayan oruç tutabilir mi?
İşyerinde arkadaşlar oruç tutuyorlar ama namaz kılmıyorlar. Oruç sadece aç kalmayla yeterli olur mu?
Peygamberimiz İslam'ı beş sütunlu bir binaya benzetiyor.
Bu sütunlardan birini kaldırırsanız, binanın yıkılacağı kesindir.
Bir hadiste "Namaz dinin direğidir. Kim namazı kılarsa dini ayakta tutar, kim de terk ederse dini yıkar" buyuruyor.
Bu açıdan namazı oruçtan ayırmamalı. Orucu tutarken namazı ihmal etmemeli.
Ancak bundan, "Namaz kılmıyorsan, oruç da tutma" anlamı çıkmamalı. Oruca önem verildiği kadar namaza da önem verilmeli. Çünkü Allah'ın emirleri arasında ayırıp yapma söz konusu olamaz.
Beş emir, beş duyumuz gibidir. Birinin eksikliği diğerlerini de etkiler.
Oruç tutmak sadece aç susuz kalmak değildir. Oruç bir ibadettir, Allah için yemeyi, içmeyi terk etmektir. Bu durumda oruç tutan tuttuğu orucun sevabını alır, ama öbür yandan da namazı terk ettiği için onun da günahını yüklenir.
Nefsi oruç terbiye eder
Oruç, nefsimizi terbiye eder, ona kalıcı bir eğitim verir.
Nefis kendini özgür ve serbest görür, kendini öyle anlatır.
"İstediğimi yaparım, kimse bana karışamaz, söz geçiremez" der sürekli...
Ne haber anlar, ne yola gelir ne de insana acır.
"Kendi kendinin rabbidir" âdeta. Emir altına girmeyi hiç kaldıramaz. Keyfine estiği gibi hareket eder.
Oysa o kadar nimetlerle besleniyor ki ne sayıya gelir ne de hesaba sığar...
Binlerce nimetler önüne serilmiş, dizilmiş durumda...
Bir de malı mülkü ve serveti yerindeyse, güç kuvvet sahibiyse, bir de gaflete dalmış, Allah'tan habersiz bir yaşantı içindeyse daha felaket olur...
Çalıp çırparcasına, hırsızlayıp aşırırcasına Allah'ın nimetlerini "hayvan gibi yutar."
Bu esnada Ramazan imdadına yetişir; zengin de olsa, fakir de olsa şu çizgiye gelir:
"Bu mal mülk gerçek anlamda benim değildir, Veren'indir, gerçekten hür değilim, bir kulum. Emir gelmezse en basit bir şeyi dahi yapamam, elimi suya bile uzatamam" der "İlahlık/Rablik taslamayı" bırakır, kulluğunu takınır, şükür görevini üstlenir.