Örgütler bizim coğrafyada birer “Truva Atı”dır.
Bu hep böyleydi. Ama son yıllarda iş daha da başkalaştı. Örgütler örgüt olma sınırlarının çok ötesine taşındı. İnanılmaz bir güç elde ettiler. Bulundukları ülkeleri aşan etkiler, sarsıcı yıkımlar göstermeye
başladılar.
Hepsinin arkasında bir istihbarat organizasyonu vardır. Hiçbir örgüt, ideolojik kimliği ne olursa olsun, bağımsız, tek başına ayakta durma, savaşma gücüne sahip değildir.
Bu da hep böyleydi. Özellikle Soğuk Savaş döneminde güçler örgütler üzerinden, sol kimlikli kurtuluş örgütleri üzerinden birbiriyle hesaplaşırdı. Ama yine son yıllarda örgütler sadece güçlerin birbirini yoklama aracı değil, ülkeleri, bölgeleri istikrarsızlaştırma aracına döndü.
Bir örgüt üzerinden bir ülke parçalanır oldu. Klasik etnik savaş yürüten örgütlerin çok ötesinde, küresel etkileri olan, ülke ve sınır tanımayan örgüt kimlikleri geliştirildi.
IŞİD'i Afganistan'a kim taşıdı?
Bu haliyle örgütler küreselleşti. Bunun ilk örneğini El Kaide oluşturdu. Bin Ladin sonrası etkisi azaldı ancak El Kaide yeni nesil örgüt yapılanması, örgütlenme biçimi, siyasi dili geliştiren ilk küresel organizasyon oldu.
Şimdi onun yerine IŞİD geçti. Irak ve Suriye'de devasa bir güce ulaştı. Yakında Ürdün, Lübnan hattında da etkisini artıracak gibi. Kuzey Afrika'da hızla büyüyor. Tunus'taki son saldırı bir işaret. Orta Afrika'da yayılıyor, bazı örgütlerle ortaklıklar kuruyor.
Beni şaşırtan en önemli şey IŞİD'in Afganistan'da Taliban'la çatışmaya başlaması oldu. Yani örgüt onlarca yıldır her türlü örgütün hüküm sürdüğü Afganistan'da bile zemin bulabiliyor, bölgenin en güçlü yapısına kafa tutabiliyordu. 2001 yılında EL Kaide ve Taliban gerekçe gösterilerek Afganistan işgal edilmişti. İşgal öncesi Taliban'ı Pakistan ve Suudi istihbaratı üzerinden ABD destekliyordu. Ama sonra onu işgal gerekçesi olarak kullandı.
IŞİD'e geleceğiz.
Ortak Kuşak'ta bir büyük harita çiziliyor?
Bizim coğrafyada yani benim “Orta Kuşak” dediğim; Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan, yeryüzünün en önemli kara ve deniz koridorlarını barındıran, en zengin enerji kaynaklarına ve ulaşım koridorlarına sahip olan, Atlantik merkezli küresel iktidar tekeline karşı en büyük isyana ev sahipliği yapan bölgede, devletlerin yerine örgütlerin ikame edilmek istendiğini düşünmeye başladım.
Bu çok çarpıcı, endişe verici bir durumdur. Çünkü bu bölgede örgütler bazı devletlerden bile güçlü hale getirilmiştir. Önceleri devletler, rejimler üzerinden iş yürütülürken artık onların yerine örgütler tercih edilir olmuştur.
Mesela ABD ve Avrupa, 20. yüzyılda Ortadoğu'yu iktidar nasip ettikleri rejimler üzerinden kontrol etmiş, denetim altında tutmuştur. Şimdi aynı çevrelerin rejimlere verdikleri ihaleleri örgütlere dağıtmaya başladıklarını görüyoruz.
Bunun sonucu olarak da, mesela “Paralel Örgüt” nasıl Türkiye'de sistemik bir tasfiye amacıyla kullanılmışsa ve tamamen bir istihbarat operasyonuysa, IŞİD ve diğer örgütler de, coğrafyaya yönelik harita operasyonları için bir istihbarat organizasyonu olarak konumlandırılıyor. Paralel örgüt ile IŞİD arasında üstlendikleri rolün niteliği açısından pek de fark yoktur.
Örgüt-devletler dönemi başlıyor
Artık örgüt-devletler dönemi başlıyor. Bu dalgaya hangi ülke direnebilir, bilemiyorum. Irak ve Suriye üzerinde başlatılan IŞİD odaklı harita çalışmaları kapımıza dayandı. IŞİD tehdidini kullanan PYD, Türkiye'nin güneyini çevreliyor.
O çevreliyor ama sahipleri bu çevreleme üzerinden Türkiye'yi kuşatıyor. IŞİD'in arkasındaki itici güçle PYD üzerinden harita uygulaması başlatan merkezlerin aynı olmasına özellikle dikkat edin. İki örgüt arasında bazen çatışma bazen stratejik destek şeklinde devam eden ilişkiye, bu ilişkinin niteliğinden arkasındaki güçlere ve Türkiye içindeki ortakların kimliğine de iyi bakın.
Artık bizim bölgede devletlerin çatışması olmaz. Örgütlerin, örgütler koalisyonlarının kapışması olur. Ülkeler bunlar üzerinden hesaplaşır ama o örgütler söz konusu ülkeleri de vuracak noktaya gelir.
Çok büyük bir harita çalışması yapılıyor. Ne kadar farkındayız emin değilim. Önümüzdeki yıllarda kimlik eksenli örgütler savaşına ve arkasındaki harita değişikliklerine saplanıp kalacağız. Tehlikenin yeterince anlaşılabildiği kanaatinde de değilim.
Birileri IŞİD'i Doğu Türkistan'a taşıyor
Son bir örnek vereyim. Çin, yıllardır Doğu Türkistan'da katliam ve zulüm yapıyor. Müslümanları tasfiye etme, sindirme projesi uyguluyor. Türkiye'de bu konuda çok yüksek duyarlılık söz konusu. Her Ramazan ayında bu konu yoğun biçimde ülkemizin gündemine girer ve kamuoyu gereken duyarlılığı esirgemez.
Ama güneyimizdeki büyük harita çalışmaları devam ederken Doğu Türkistan'daki gelişmelerin bu kadar organize biçimde gündeme getirilmesi beni şüphelendiriyor. Yanlış anlaşılmasın, oradaki kardeşlerimiz için hep teyakkuzda olacağız. Ama hiç tahmin etmediğim hatta yadırgadığım bazı çevrelerin bile bu kampanyanın içinde olması, uluslararası bir organizasyonun yürütülmesi, haber kaynaklarının zayıflığı, bilgilerin hep aynı kaynaktan yönetildiği görüntüsü, propaganda argümanlarının çoğunun gerçek olaylar yerine kurgu gibi durması beni endişelendiriyor.
Endişem Doğu Türkistan'daki kardeşlerimiz için.
Bütün bu çalışmalar IŞİD'e Doğu Türkistan kapısını açmak için olmasın! Belki bir hafta-on gün içinde IŞİD'in Doğu Türkistan kolu faaliyete geçer.
Senaryo işliyor. Projenin detayları ortada. Orası da bir cephe olacak. Bütün ülkelerimiz, bölgelerimiz, şehirlerimiz gibi. Harita çalışması çok büyük.
Bu yüzden yaşadıklarımızın son İstiklal Savaşı olduğunu söyleyip duruyoruz işte.
Irak'a, Suriye'ye, Kuzey Afrika ülkelerine, Orta Afrika'ya, Asya'ya bakın, hep bu örgütler üzerinden iş yürütüldüğünü göreceksiniz. İstikrarsızlıklar, iç çatışmalar, İslam imajı üzerine uygulamalar bu örgütler üzerinden servis ediliyor.
EL Kaide ile Taliban arası bir yapı, bütün coğrafyaya yayılıyor. “Ortadoğu'nun Talibanı” benzetmesini yapmıştım ilk günlerde.
Önceden El Kaide vardı.