Oruç üç kısımdır

Cübbeli Ahmet Hoca

Ulema orucu üç kısma ayırmıştır. Bunlar avamın orucu, havassın orucu ve ehassu’l-havâs orucudur. Ehassu’l-havâs orucu nebîlerin ve sıddîkların orucu olduğundan bizim gibiler ancak lafını yapabilir. Zaten bunun iftarı da güneş batımı ile değil, ancak kulun, Mevlâ’sına kavuşmasıyla olur.

Ulemânın beyânı vechile; oruç üç kısımdır: 1-Avâmmın orucu ki bu, sıradan Müslümanların orucudur. 

Bu oruç her kesin bildiği üzere imsâktan iftara kadar, yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzak durmakla tutulmaktadır.

2-Havâssın orucudur ki bu, sâlihlerin orucudur. “Tüm uzuvları günahlardan engellemek” diye tarif edebileceğimiz bu oruç, beş şey korunmadan tamamlanmaz.

a) Nâmahreme şehvetle bakmak ve insanlara hakâret nazarıyla bakmak gibi şer’an kınanmış her türlü bakıştan, gözü muhafaza etmek.

b) Gıybet, yalan, dedikodu, iftira ve yalan yere yemin gibi haramlardan dili muhafaza etmek.

c) Çalgı âletleri ve şarkı türkü gibi, bazı şartlarla haram, bazı hallerde de en azından mekruh diyebileceğimiz şeylere kulak vermekten, ayrıca yalan dolan, gıybet, dedikodu ve iftira içeren sözleri dinlemekten kulağı engellemek.

TİKA BASA yemeyin

d) Bütün uzuvları haramlardan ve mekruhlardan geri tutmak ki; nâmahrem insanlarla tokalaşmak, haram işler uğrunda adım atmak, İslam’a uymayan şeylere kafa yormak ve iftar vakti, değil haramlardan, şüpheli şeylerden dahi mideyi korumak gibi hususları bu konuda misal olarak açıklayabiliriz, dilersek örnekleri çoğalta da biliriz.

Çünkü akşama kadar helâl yemek yemeyip, iftarda haram ve şüpheli yemenin bir anlamı yoktur. 

Böyle yapanlar hakkında:

 “(Akşama kadar) bir köşk bina edip, (iftarda) bir şehri yıkan kimse gibi” darb-ı meseli uygun olacaktır.

e) Yiyeceği helâl de olsa, iftar vakti karnını doyuracak şekilde çok yememelidir, zira akşama kadar aç kalmış mideyi bu şekilde birden tıka basa doldurmak, hem sağlık bakımından, hem de dinî yönden sakıncalıdır.

Nitekim Ka’b ibni Ucre (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:

Bir kere Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana hitaben buyurdular ki:

 “Ey Ka’b ibni Ucre! Şüphesiz ki bir et haramdan beslenmekteyse, mutlaka ona en çok yaraşan şey, ateştir.” (Tirmizî, Î’ydeyn:433, no:614) 

Bir taraftan böyle buyrulurken, diğer taraftan Mikdâm ibni Ma’dîkeribe  (Radıyallahu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 “Âdemoğlu (kap görevi gören şeyler içerisinde), mide(sin)den daha şerli bir kap doldurmamıştır.” (Tirmizî, Zühd:47, no:2380, 4/590; İbni Mâce, Et’ıme:50, no:3349, 2/1111; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, No:17185, 6/93) buyururken, helâlden yenilen çok yemeği kastetmiştir. (Osman ibni Hasen el-Hobevî, Dürratü’n-nâsıhîn, sh:10)nebilerin sıddıkların orucu. Zira haramın bir lokması da şerli olduğundan, azıyla çoğu arasında şer konusunda bir fark yoktur. 

3-Ehassu’l-havâs orucu ki bu, kalbi alçak fikirlerden ve dünyevi düşüncelerden, hatta “Allâh-u Teâlâ dışındaki her şey” demek olan mâsivâ’dan korumaktır. 

Başkalarının orucu bir şey yiyip içmekle bozulduğu gibi, bu zatların orucu da, Allâh-u Teâlâ dışındaki herhangi bir düşünceyle batıl olur. 

Tabi ki bu, nebîlerin ve sıddîkların orucu olduğundan bizim gibiler ancak lafını yapabilir. Zaten bunun iftarı da güneş batımı ile olmayıp, ancak kulun, Mevlâ’sına kavuşmasıyla olur.

ORUÇLUNUN İKİ SEVİNCİ

Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen meşhur hadîs-i şerifte yer alan:

 “Oruçlunun, kendileriyle sevinip neşeleneceği iki sevinci vardır: Birisi (iftar vaktinde) orucu açtığı zaman sevinir. Bir diğeri de, Rabbine kavuştuğu zaman orucu(nun mükâfatı) ile sevinir.” (Buharî, Savm:9, 2/228; Müslim, Sıyam:164; Ebû Davud, Savm:25; Tirmizî Savm:55; Nesâî, Sıyam:41; İbn-i Mâce, Sıyam:1, Muvatta’, Sıyam:58) ifâde-i nebeviyyesi bu şekilde daha farklı bir anlam kazanmaktadır.

HAKİKİ BAYRAM

Selefin bazısı şöyle demiştir:

Dünyanın tamamı müttakilerin oruç ayıdır. Ömürleri boyunca haram olan şehvetlerden oruç tutarlar. Kendilerine ölüm geldiğinde ise artık oruç ayları bitmiş olduğundan hakiki bayrama ererler. Nitekim meşâyihin şairi şu mısralarıyla bu hususu ne güzel ifade etmiştir:

 “Ben, ömrümün tüm lezzetlerinden oruç tuttum, Size kavuştuğum gün ise, işte odur orucumun bayramı.”

Üstadımızın Üstadı Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhuma)nın:

“Savm-ı sivâ eyleyenin iftarı:

“Vâsl-ı Hak’dır” dedi Hak Peygamberi!” şeklindeki dizeleri de konuyu ne kadar vecîz bir ifadeyle özetlemiştir.

RAMAZÂN-I ŞERiFTE Nafile Namaz

Âişe (Radıyallahu Anha)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Herhangi bir kul oruçlu olarak sabahlarsa, mutlaka kendisi için gök kapıları açılır, uzuvları kendisi adına tesbih eder(; diliyle zikretmese de, bütün âzâsı zikreder). Bir de (gün, gece) perde(si)yle örtününceye kadar dünya semasının ehli kendisi için istiğfâr eder.  Bu durumda nâfile olarak bir veya iki rekat kılacak olursa, gökler kendisi için nur olarak parlar ve iri gözlü, beyaz tenli cariyelerden eşleri: ‘Ey Allâh! Onu al, bize getir. Gerçekten biz onu görmeye âşık olduk’ derler. 

Tehlîl yahut tesbîh veya tekbîr getirecek olursa, (gün, gece) perde(si)yle örtününceye kadar sevabını yazmak üzere onları yetmiş bin melek karşılar.”(Beyhakî, Şu‛abu’l-îmân, no:3319, 5/212-213; İbni Adiyy, el-Kâmil, 2/547-548; Zehebî, el-Mîzân, 1/391; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr,1/437; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no:23630, 8/455)

NAFİLE FARZA DENK

Ebû Saîd (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Onun (ramazân-ı şerîf ayının) her hangi bir gecesinde namaz kılan mümin bir kula, mutlaka Allâh-u Tealâ, her secdesine karşılık bin beş yüz sevap yazar. Bir de ona cennette kırmızı yakuttan bir köşk bina eder ki, onun altmış bin kapısı vardır. O köşklerden biri de kırmızı yakutla donanmış altındandır.” (Beyhakî, Şu‛abu’l-îmân, no:3362, 5/241-242; Bezzâr, el-Üchûrî, Fedâil-ü şehr-i ramazân, sh:63-64; Münzirî, et-Tergîb, 2/93-94; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl:8/470, No:23706)

İşte bu hadîs-i şerîfler, ramazân-ı şerifte kılınan nâfile namazların, diğer aylara nispetle ne kadar daha değerli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 

Selman (Radıyallahu Anh) hadîs-i şerifinde de “Ramazân-ı şerîf ayında yapılan bir nâfile ibadet, diğerlerindeki bir farza denktir.” buyrulmuştur. 

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.