Ulusal bazlı sınavlara yönelik açılan davaların ve mahkeme süreçlerinin tehlikeli yönlerine dikkatlerinizi çekmek isterim.
Esasen haksızlığı ya da hataları ortadan kaldırmak üzere başvurulan mahkemeler sorun çözmek yerine bizatihi kendisi yeni bir sorun olmakta, ilgilileri mağdur etmektedir.
Meseleyi daha da somutlaştırmak için güncel bir örnek verelim:
12 Temmuz 2015’te yapılan KPSS ÖABT sınavında Coğrafya ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği branşlarının bazı sorularında sorun olduğu gerekçesiyle sınava giren adaylardan bir kaçı idari mahkemesine dava açtı. Buraya kadar olağan ve olması gereken durum.
ÖSYM’ye dava açma süresi maksimum 10 gündür. Dolayısıyla en geç 22 Temmuz’da dava açıldığını varsaysak bile davanın maksimum sonuçlanma süresi 45 gün olduğu için en geç 4 Eylül 2015’te mahkeme işlemi tamamlanması gerekirdi ama dava halen devam ediyor.
4 Eylül itibariyle MEB’in öğretmen atama takvimi de başlamış durumda. Sosyal Bilgiler ve Coğrafya adayları henüz sınav sonuçlarını ve sıralamalarını dahi öğrenmiş değiller. ÖSYM dava sonuçlanmadan ÖABT sonuçlarını ve sıralamalarını açıklamayacağını ilan etmiş çünkü.
Adaylar haklarının teslim edilmesinden çoktan geçmiş durumdalar, her ne surette olursa olsun mahkemenin bir an evvel sonuçlansın. Adli mağduriyet bitsin istiyorlar.
Dava süresince davanın muhatabı olan adaylar hiçbir kurum ya da yetkili tarafından da bilgilendirilmemiştir.
ÖSYM davasının bu şekilde devam etmesinin ileride doğuracağı çok kritik tehdit ve sakıncalar var:
- Davanın daha da uzaması Sosyal Bilgiler Öğretmenliği ve Coğrafya branşlarının atamalarını geciktireceği için ileriye dönük bu branşların adaylarında mali ve özlük hakları konusunda dezavantaj yaşatacaktır. Yani mahkeme sorun çözmek bir yana yeni sorunlar üretmiş olacaktır.
- İdare ve yargı kendisi üzerinden oluşturulması muhtemel güvensizlik, endişe ve istismar mecralarına karşı gerekli tedbirleri almazsa art niyet taşıyan, sınav süreçlerini sabote etmek isteyen, güven bunalımı oluşturmak isteyen, kurumların itibarlarını zedelemek isteyen kişi ya da gruplar bundan sonraki dönemlerde dava yolunu kullanmak isteyeceklerdir.
- Mesela öğretmenlik için başvuru yapan 420 bin kişinin mahkemelere mahküm bırakıldığını düşünün, bu durumun sosyal bunalımın yanı sıra siyasi bir bedel ödetebileceği de manidardır.
- Adalet duygusu mağduriyeti gidermek için değil, mağduriyet oluşturmak için araç olarak kullananlar olacaktır.
İdare ve yargı bütün bunları öngörüp ona göre tertibini sağlamalıdır. İnşallah yarın; ben dediydim demek zorunda kalmam…
Terörün gölgesinde dahi memleketin dört bir köşesinde öğretmenlik hizmeti için yanıp tutuşan genç münevverlerimizin daha yolun başında bu türden meselelerle incitilmesi, arafta bırakılması ne kamuoyu vicdanında ne de maşeri vicdanda kabul edilebilir değildir.
Rabbim gençlerimizi geleceğimize münevver kılsın…