Katolik Kilisesi “başkanı” Papa Francis’in Irak’a gelmesi, Necef’te Şii lider Ayetullah Ali Sistani ile görüşmesi, 7 Mart’ın bu yüzden Irak’ta “milli gün” ilân edilmesi bize ne anlatır?
Papa ile Sistani’nin görüşme “fotoğrafı” üzerinden nasıl bir siyasi mesaj verildi? Bir dinlerarası diyalog girişimi mi? Yoksa çok daha tehlikeli “İslâm iç savaşı” adımları mı!
Bir yanda efendi, patron Papa. Diğer yanda ezik, ürkek Sistani..
Bir yanda “hâkim”, “güçlü”, “efendi”, tepeden bakan, sorgulayıcı bir görüntü veren, tevazuun zerresi olmayan, bir sömürge ülkesini denetler gibi duran Papa.
Diğer yanda “ezik”, çaresiz, bitkin, “aman azar işitmeyeyim” diye sus-pus oturan, elleri dizlerinde itaat görüntüsü veren, emir bekler halde duran Sistani..
Bu fotoğrafı, son otuz yılda Irak ve çevresinde, bölgemizde yaşananlarla birlikte düşününce çok ağır, rencide edici bir ilişki ağı, bir coğrafya tasarımı, bir güç haritası gözümüzde ve zihnimizde canlanıyor.
Şii-Sünni ayrışması: Asla masum bir ziyaret değil.
Bu ziyaret ve bu fotoğraf, eminim, Türkiye ve birçok bölge ülkesinde, sokaklarında, milletlerin hafızasında masum bir ziyaret olarak algılanmadı.
Karanlık bir geçmişten, karanlık bir geleceğe yeni adımlar, bugünün Orta Doğu güç dengesinde yeni atılımlar, Şii-Sünni ayrışmasında yeni projeler ve ittifaklar olarak görüldü.
Doğu’nun milletleri ve ülkeleri için “Batılı olma” hevesinin, “Batı’nın sömürgesi olma” dışında hiçbir formatta mümkün olmadığı gerçeği, tarihsel bir tecrübedir.
Birçok ülke ve millet bunu denedi, büyük değişimler yaşadı. Batı’nın sömürge ülkesi olma dışında hiçbir yere ulaşamadı. Rehin alındı, mahvedildi. Aynı ülkeler ve milletler bu zincirden kurtulmak için çok ağır bedeller ödedi, ödüyor.
İran-Batı ittifakının ruhanî temelleri mi?
Irak hükümetinin Papa ziyaretinden beklediği şey bu anlamda açıktır. Papa’nın Erbil ziyaretinden beklenti de budur. Ancak tartıştığımız şey aslında bu değildir.
Daha derin, uzun vadeli, devletlerin ve ülkelerin ötesinde coğrafyanın geleceğine dair büyük hesapları içeren bir okuma biçimi önemlidir.
Sistani-Papa görüntüsü bu derin ilişkinin, ittifaklar ağının yeni işaretlerini vermektedir. Batı ile Şii dünyası arasında yeni bir bölgesel ittifakın temelleri mi atılıyor?
Siyasi, askeri, jeopolitik hesaplarla, güç arayışlarında tanık olduğumuz bu ilişkiler ağının ruhanî temelleri mi oluşturuluyor?
İran-Batı ittifakı: Sünni dünyayı çevreleme mi?
Daha somuta inelim.
Papa’nın ziyareti, Batı-İran hattını güçlendirip coğrafyanın Sünni dünyası için yeni bir “çevreleme” hesabının parçası olabilir mi? Irak, Batı ve İran işgali altında bir ülkedir. Bu da böyle bir ortaklık için elverişli bir zemin oluşturmaktadır.
Benzer denemeler yüzyıllar içinde pek çok kez olmuştur. Bölgede yükselen her güce karşı İran-Batı ittifakı, güç dayanışması örnekleri çoktur. Osmanlı dâhil, Batı için tehdit oluşturan her güce karşı Doğu’da bir dayanışma hattı inşasına girişilmiştir.
Son otuz yılda Batı’nın bölgemize yönelik her müdahalesi İran’a güç kazandırmış, etkinliğini artırmıştır. İran-ABD ve İran-İsrail çatışması, tam tersi, böyle karşılıklı kazanımlar sağlamıştır.
Türkiye’yi kuşatmak için İran’la yeni bir cephe mi kuruluyor?
Peki; Papa’nın ziyareti, Sistani görüşmesi, Türkiye için bir yeni çevreleme projesinin görüntüsü olabilir mi?
Türkiye, dünyanın yükselen gücüdür. Libya’dan Kafkasya’ya, Irak’ın kuzeyinden Suriye’ye, Somali’den Balkanlar’a Türkiye etkisi hızla yayılmakta, bu da Batı dünyasında derin sorgulamalara yol açmaktadır. Irak-Suriye sınırından, Doğu Akdeniz’den, Ege’den çevreleme projeleri “Türkiye’yi durdurmak” içindir.
Karabağ’da son derece kötü durumda kalan, Azerbaycan’ın kendi topraklarını kurtarma çabasına Ermenistan’a destek vererek karşı çıkan İran, Batı’nın “Türkiye’yi durdurma”ya dönük büyük hesabı için yeni bir pozisyon alıyor olamaz mı?
Sünni Arap cephesi başarısız mı oldu?
Batı bunu son beş yılda S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üzerinden denedi. Türkiye’ye karşı Basra Körfezi’nden Mısır’a uzanan bir “Sünni Arap cephesi” kurdu. Cephenin temeli Sünni Arap-İsrail eksenli olarak atıldı.
Bu cephe, İran tehdidi ile yüzleşirken bir anda Türkiye’ye karşı konumlandırıldı. Aynı cephe Karabağ savaşında da, Suriye ve Irak’ta da, Ege ve Doğu Akdeniz kuşatmasında da Türkiye’ye karşı kurulan Batı cephesinde yer aldı.
Ancak son dönemde Arap dünyası ile ABD arasında güvensizlik öne çıktı. Yemen’de Suudilere verilen desteğin kesilmesi, Kaşıkçı dosyası ile Riyad’a şantaj yapılması, ABD-İran yakınlaşması gibi..
Mısır’la Akdeniz anlaşması. Bölgeden sıcak mesajlar..
Hemen sonra İran-Suud ilişkileri daha da gerilirken, Yemen’den S. Arabistan’a balistik füze saldırıları yoğunlaştırıldı.
S. Arabistan ve BAE, Türkiye’ye sıcak mesajlar vermeye başladı. Türkiye-Mısır arasında Akdeniz temasları hızlandı.
Hatta Türkiye-Libya anlaşması gibi Mısır’la da bir deniz anlaşması imzalanabileceği hem Dışişleri Bakını Mevlüt Çavuşoğlu hem de Savunma Bakanı Hulusi Akar tarafından duyuruldu.
“Arap cephesi”, ABD ve İsrail onları tam da Türkiye’ye karşı konumlandırmışken, ABD-İran yakınlaşması ile şaşkına dönmüş durumda.
İran örgütleri: “Sincar’da Türkiye ile savaşacağız.”
Arapları “Türkiye sizin için büyük bir tehdit” diye harekete geçirdiler. Karabağ savaşı sonrası Kafkasya’daki jeopolitik güç değişiminden sonra aynı korkuyu İran’a da pompalamaya başladılar. Tahran yönetiminin zaten bu endişeye sahip olduğunu biliyorlar.
İran’a bağlı Haşd-i Şabi ve diğer örgütler Suriye’de Türkiye ile savaşıyor. Hatta açık açık PKK ile ortak hareket ediyor. Irak’ın kuzeyinde yapılan terör operasyonlarına karşı Haşd-i Şabi ve diğer İranlı örgütler tarafından her gün tehdit içeren açıklamalar yapılıyor.
“Sincar operasyonu olursa Türkiye ile savaşacağız” açıklamaları günlük rutine döndü. ABD ile birlikte Irak’ı işgal altında tutan Tahran’ın Türkiye’yi “Irak’ta işgalci” ilan etmesi bu örgütlere verilen yeni talimat olarak algılandı.
Türkiye’yi Doğu’dan İran’la kuşatmak bu..
Şimdi soru şu:
Arap cephesi kurarak Türkiye’yi durdurmaya çalışan Batı, bir Şii-İran cephesi kurarak yeni bir çevreleme planı mı yapıyor?
Araplarla durduramayacağını anladığı için, İslâm dünyasının mezhep bölünmesine yatırım yapıp Türkiye’yi Doğu’dan da kuşatma hesabı mı yapıyor?
Şu kesin: Batı’nın bölgemizde yürüttüğü bütün ortaklıklar Türkiye’ye karşıdır. Öncelikli hedef budur, gerisi boş tartışma, zihin karartmadır.
Suriye ve Irak’tan terörle, Doğu Akdeniz ve Ege’den Yunanistan, ABD, Fransa, İsrail ve Arap Cephesi ile çevreleme planlarını artık biliyoruz ve buna karşı büyük bir mücadele veriyoruz.
Şimdi aynı cephenin Doğu Hattı’nı İran’la mı kuracaklar? Akdeniz’den İran sınırına uzanan “koridor haritası” bunun ilk adımıydı çünkü.
Yeni Haçlılar: Türkiye durdurulursa coğrafya çökecek. İyi biliyorlar..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde, güneyden ve Akdeniz’den kuşatmaya dönük ısrarlı açıklamalarının dikkatle okunması gerekiyor. Türkiye’nin ne büyük bir mücadele verdiğine, ne sancılı bir bölgesel hesaplaşma olduğuna dair sözlerinin tek tek tartışılması gerekiyor.
İran, Türkiye’yi hedef alan “Yeni Haçlı Saldırıları”nın ortağı mı olacak? Türkiye’yi durdurma ihalesi Tahran’a mı verilecek? Türkiye durdurulursa coğrafya çökecek. Bunu çok iyi biliyorlar.
Papa-Sistani fotoğrafı üzerinden konuşulacak o kadar çok şey var ki…
Asla masum bir görüşme değil bu.