Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısında “Paralel Yapılanma”nın öncelikle “iç tehdit” ilan edileceği, ardından “dış tehdit” boyutu üzerinden çalışma yapılacağı, Nisan ayında yenilenecek “Kırmızı Kitap”ta ise bu yapılanmanın “Ulusal Güvenlik Tehdidi” olarak yer alacağı ifade ediliyor.
17-25 Aralık sonrası “iç tehdit” ve “dış tehdit” boyutlarını sorgulayan iki yazı yazdım. 20 Ocak 12014 tarihli “Cemaat dış güç haline geliyor” ve 6 Şubat 2014’teki “Cemaat önce dış güç oldu, şimdi de dış tehdit oluyor” başlıklı yazılarda, paralel yapılanmanın Türkiye projesinin, bir Cemaat’in ihtiraslarının çok ötesine geçen bağlantılarına, operasyonel niteliklerine ve “Türkiye’yi dışarıdan dövme”ye ayarlı ilişkilerine dikkat çektim.
Başkalarının sopasıyla Türkiye’yi dövme hastalığı yeni değil. Yıllardır ABD’deki etkin nüfuz çevreleriyle bağlantılı bazı kişiler ve kurumlar, ABD sopasıyla içeride siyasi terör estiriyor, onlardan destek alan işadamı, aydın ve medya organları hükümet kurup hükümet deviriyor, askerler de darbe yapıyordu.
Ardından bunlara, Avrupa Birliği ile güçlü ilişkilere sahip kişi ve çevreler eklendi. Onlar da Avrupa başkentlerinden edindikleri güçle siyasi operasyonlar yapıyor, yeri geldiğinde tehdit ediyor, Türkiye’yi bir şeylere zorluyorlardı. İki çevre de, Türkiye’deki Atlantikçi vesayetin ileri uçlarıydı. Güçleri buradan geliyordu ve Türkiye içinde ciddiye alınacak bir temelleri de yoktu.
Washington ve Brüksel’in “adamları” yerine Cemaat
ABD ile iyi ilişkileri savunmak, AB ile uyum içinde olmayı desteklemekle bu güçlerin uzantıları olmak farklı şeylerdir, karıştırmayalım. Başkalarının sopasıyla Türkiye’yi dövme derken; ayar verme, hizaya sokma, yeri geldiğinde diz çöktürme, siyaseti onlara göre dizayn etme, ekonomiyi yönetme, toplumsal algı ve ilgiyi yönlendirme gibi etkin nüfuz operasyonlarını kastediyorum.
Bu çevreler bir vesayet makamı gibi yıllarca Türkiye’yi baskı altında tuttular, içerideki nüfuzlarına zarar veren her şeye savaş açtılar, yeri geldiğinde müthiş bir cephe görüntüsü verdiler. Ancak son on yılda etkileri hazla azaldı. Onların medyadaki uzantılarının birçoğu bugünlerde ortalarda görünmüyor. Türkiye’de yerli, kendine özgü bir arayış öne çıktı, kendi ayakları üstünde durmaya yönelik müthiş bir kamuoyu inisiyatifi güç kazandı.
Bu güçlerin iktidar hesapları zayıfladı, onlar üzerinden siyaseti dizayn etme imkanı kalmadı. Bu kayıp Gülen Cemaati ile telafi edildi. Cemaat bu anlamda yeni keşfedilmiş, Türkiye dışındaki güçlü bağlantıları, içerideki toplumsal genişliği, devlet içindeki etkin gücü harekete geçirilmişti.
Bu yüzden “başkalarının sopasıyla Türkiye’yi dövme”, yeniden yönetilebilir alana çekme, bağımlılığı yeniden sağlama rolü Cemaat çevrelerine verildi.
Üst akıl onları tek cephe yapıyor
17 Şubat Müdahalesi’nin bu boyutlarının çok ciddi biçimde sorgulanması gerekiyor. Tıpkı 28 Şubat askeri müdahalesinin Türkiye dışı bağlantıları gibi. Birbirine oldukça fazla benziyor.
Müdahalenin başarısız olmasından sonra aynı çevrelerin Türkiye karşıtı yaygaralarının sırrı işte burada kendini ele veriyor. AB kurumları üzerinden, ABD’deki nüfuz alanları üzerinden Türkiye ile hesaplaşıyorlar. Sanki ortada bir haksızlık varmış ve dünyanın vicdanını bu haksızlığa karşı harekete geçiriyormuş görüntüsü veriyorlar.
Oysa, 17 Aralık’la başlayan iç siyasi sistemi yeniden düzenlemeye ayarlı, Türkiye’nin büyük yürüyüşünü durdurmaya ve onu tekrar vesayet altına almaya ayarlı müdahalenin arkasındaki üst akıl şimdi mağduriyetler üzerinden harekete geçti ve Türkiye’den intikam alıyor.
Daha önce ABD ve Avrupa sopasını kullanan, birbiriyle alakasız görünen çevrelerin bir anda paralel safta hizalanmalarının hikmeti de burada yatıyor işte. Cemaat diye bir derdi olmayan, onların dünya görüşüyle alakası olmayan kişi ve çevreler, siyasi iktidara yönelik kişisel hınçlarının da etkisiyle bir anda “ortak cephede” hizalanabiliyorlar. Birileri, sopa görevi verdikleri herkesi bugünlerde tek bir cephede topluyor olmalı.
Önce dış güç oldu şimdi dış tehdit..
“Cemaat dış güç haline geliyor” derken söz konusu yapının, son yirmi yıldır Türkiye ve bölgeye yönelik yıkıcı çevrelerle yakın durmasına, neocon/İsrail aşırı sağına duyduğu sempatiye, Türkiye toplumunun öfkesini kazanmış çevrelerle iş tutuşuna bakıyorum. Her biri güçlü, merkezi, Batı sistemi içinde nüfuz etkisi yüksek, siyasi ve ekonomik olarak bize yönelen uygulamalardaki sicilleri bozuk çevreler.
Fethullah Gülen ve çevresinin Batı medyasına konuşma biçimi, seçtikleri adresler, onlarla dayanışma içine girip Türkiye karşıtı rüzgar isteme gayretleri, “hükümeti içeriden yıkamadık dışarıdan dövelim” tezine gönüllü destek verecek merkezler olmaları dikkat çekici.
17 Aralık’tan hemen sonra, Gülen grubunun Türkiye’den hızla ayrıştığına, yabancılaştığına, bir dış güç haline geldiğine, zamanla dışarıdaki uzantılarını Türkiye karşıtı güçlü bir lobi haline getirebileceğine dikkat çekmeye çalıştım.
Ama dış güç olmaktan, yabancılaşmaktan da kötüsü vardı. Paralel yapının, dışarıdaki bağlantıları ve destekçileri üzerinden etkin bir yıpratıcı savaşa başlayıp “dış tehdit” haline gelme ihtimali oldukça yüksekti. Bu da oldu.
MİT’e yönelik yıpratıcı süreç, 17 Aralık’ın AK Parti iktidarını tasfiye boyutu, 25 Aralık’ın sermaye savaşlarıyla ilgili boyutu dış etkiyi açıkça ortaya seriyor zaten. ABD’nin NSA üzerinden Almanya Başbakanı Angela Merkel’i bile dinlediği, Merkel’in de Türkiye’yi dinlediği, paralel istihbarat ağının NSA’nın Türkiye operasyonlarının uzantısı olduğu gerçeği ortada nasıl bir ilişkiler ağı bulunduğunu gözler önüne seriyor.
Paralel yapının AB ve ABD’de birlikte hareket ettiği nüfuz çevrelerine, ne dediklerine bakarsanız, organizasyonun kimlerin organizasyonu olduğunu görürsünüz.
“Üst akıl” için de bir tehdit haline gelecek
Ama işin tuhafı, Türkiye için bir dış tehdit haline gelen, o merkezlerin Türkiye karşıtı operasyonlar için kullandığı paralel yapının daha sonra “kendisini kullanan ülkeler için de bir iç tehdit” haline geleceği görülecektir. İşte asıl kıyamet o gün kopacak. Bugün onlar üzerinden Türkiye’yi döven, dövdüren ülkeler, o an geldiğinde onları kullanılmış bir yapı olarak tasfiye edecek, tehdit ilan edip dışarı atacaktır.
Paralel yapı Türkiye için artık hem iç hem de dış tehdittir. Muhtemelen Ulusal Güvenlik Tehdidi olma özelliği yıllarca devam edecektir. Benim asıl merak ettiğim, bugün kendisini kullanan ülkeler için ne zaman iç tehdit ilan edileceğidir.
Türkiye’ye karşı etkili kart olma güçlerini yitirdikleri anda bugün bel bağladıkları ülkeler tarafından da tehdit ilan edileceklerdir. Bekleyin, göreceksiniz...