Farkedildi mi bilmiyorum ama Türkiye'ye dün son derece sinsi, kötü niyetli, ısmarlama bir haber servis edildi. “Akkuyu devlet sırrı” başlığı ile dün Hürriyet gazetesinde manşetten verdirilen haber, önümüzdeki günlerde Türkiye'ye yönelecek yıkıcı bir kampanyanın işaretlerini veriyor.
Özetle şöyle: Enerji Bakanlığı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın, Akkuyu'daki nükleer santral projesi için Türk hükümetine teslim ettiği raporu, devlet sırrı gerekçesiyle, mahkemeye vermemiş. Mersin 1. İdare Mahkemesi'nin talebine kanunun ilgili maddesini gerekçe gösterip devlet sırrı gerekçesiyle ret cevabı vermiş. Hürriyet de “Akkuyu devlet sırrı” başlığı ile haberi sunmuş ve sanki bir yerlere duyurmaya çalışmış!
Haber Washington'dan yazdırılmış. O kadar yabancı bir dille yazılmış ki, Türkiye'den “Türk devleti” olarak söz ediyor. Sanki Hürriyet değil de bir Amerikan gazetesi için hazırlanmış. Veya sanki Hürriyet Türkiye'ye değil de başka bir ülkeye ait gazete ve yayın yaptığı ülkeden yabancı bir ülke gibi söz ediyor.
Türkiye nükleer sır mı saklıyor?
Öncelikle bir kaç not aktarayım:
Türkiye'nin yıllardır İran nükleer tezlerine verdiği tartışmasız destek aslında her ülkenin nükleer teknoloji hakkı olduğu gibi temel bir gerçeğe dayanıyor. Yüzlerce nükleer santralin olduğu dünyamızda Doğu ve Batı'da yer alan onlarca ülkede olduğu gibi İran veya Türkiye'nin de nükleer teknoloji elde etmesinden doğal bir şey yoktur.
Ankara, gelecekte kendisine karşı da benzer tazyiklerin uygulanacağını tahmin etmiş olmalı ki, bu ilkeli tutumundan hiç vazgeçmedi. Ancak onlarca nükleer santral barındıran ülkelerin bile, nükleer teknoloji konusunda Türkiye'yi rahatsız etmesi, içerideki bazı çevreleri bu amaçla seferber etmesi ibretlik bir durumdur.
İran nükleer çalışmalarını engellemek isteyen ülkelerin son beş yılda hemen bütün Körfez ve Kuzey Afrika ülkeleri ile nükleer anlaşmalar yapması apayrı bir iki yüzlülüktür. Bunun için Fransa'nın bu beş yılda nükleer anlaşma imzaladığı ülkelerin sayısına bakmak bile yeterlidir.
Mesele şudur: Tamam bu ülkeler nükleer santral kursun ama asla bağımsız nükleer teknolojiye ulaşamasın. Türkiye için de istenen budur. Söz konusu teknolojide, nükleer kulüp üyelerine bağımlı olduktan sonra bir “tehdit” söz konusu değildir. Mesela Türkiye uranyum zenginleştirme konusunda kendine yeterli hale gelmemeli, yakıtlarını bu klübün üyelerinden almalıdır. Eğer Türkiye, nükleer teknoloji elde ederken “sır” saklıyorsa kesin nükleer silah programı vardır ve derhal engellenmelidir.
Doğan Grubu nükleer sırların peşine düştü!
Hürriyet gazetesi üzerinden dün servis edilen haber, işte bu “sır” ve “tehdit” temasını işlemek ve bu amaçla kamuoyu oluşturmaya ayarlıdır. Türkiye'nin milli savunma teknolojileri konusunda şaşırtıcı gelişme göstermesi, o çevrelerde alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur. Bunların üstüne bir de “nükleer sır” konusu eklenirse, ardından o yıkıcı kampanyalar gelecek demektir. Bu yüzden söz konusu haber kötü niyetlidir, son derece sinsidir. İşte nasıl servis olduğuna dair işaretler burada ortaya çıkmaktadır. Eğer kendini dizginlemezse, gerekli uyarıları almazsa, Doğan grubu bu “nükleer sır” meselesinin üstüne gidecek, haber servislerini artıracaktır.
Paralel örgüt nasıl “dış tehdit” oldu..
17-25 Aralık darbe girişiminden sonra Paralel Örgüt'ün “iç tehdit” olmaktan çıkmaya başladığını, Türkiye için “dış tehdit” haline geleceğine dair yazılar yazdım. Yıllardır içeride örgütlenen, içeride elde ettiği bilgileri dışarıya servis eden yapı zaten bir dış tehditti. Ancak başkent başkent dolaşarak bu tehdit halini güçlendireceğine, Türkiye karşıtı en ciddi lobi haline geleceğine dikkat çektim. Öyle de oldu. Bugün Türkiye karşıtı yıkıcı kampanyanın odak noktasında onlar var. Devlet içinde yer edinen bu derin istihbarat yapılanması, elde ettiği bütün bilgileri o ülkelere servis etti. Bugün Ortadoğu'daki Türkiye'yi çevreleme harekatı, ABD ve Avrupa'daki Türkiye karşıtlığı işte bu servis bilgilerine göre şekil alıyor.
Türkiye için “ulusal tehdit” olarak tanımlanan yapı, en büyük Türkiye düşmanı organizasyona dönüştü. Ama zamanla, bugün onları kullanan ülkelerin de bu yapıyı tehdit ilan edeceğini bir yere not edin. İşleri bitince kaldırıp atacaklar. Kozmik odalara baskın yapıp devlet sırlarını aşıranlar, başka ülkelerin istihbarat örgütlerine servis edenler, yıllardır hep “sır”ların peşindeydi.
Aydın Doğan da dış tehdit mi olacak?
Bakıyorum Aydın Doğan'ın medya kuruluşları da “sır” peşine düşmüş. Ellerinden gelse ne kadar devlet sırrı varsa açığa çıkaracak, bir yerlere servis edecekler. Doğan Grubu'nun Paralel Örgüt'le ortaklığı artık bilinen bir gerçektir. Hemen her alanda, bu örgütle beraber çalışıyorlar, Erdoğan ve Ak Parti yönetimine karşı beraber savaşıyorlar. Bu dayanışmadan bir sonuç çıkmayacak, nereye varmak istiyorlarsa oraya varamayacaklar. Ancak çok önemli bir değişim yaşanacak. Aydın Doğan ve medyası da tıpkı Paralel Örgüt gibi yabancı bir unsur haline gelecek.
Nitekim büyük oranda o noktaya yaklaştı. Paralel yapının Türkiye düşmanlığı Doğan grubunun medyası üzerinden servis ediliyor. Enis Berberoğlu ile Ekrem Dumanlı arasındaki ortaklık, Berberoğlu ayrılsa da, aynen devam ediyor hatta daha da derinleşmiş görünüyor. Tabii “Birleşik Cephe”nin başka üyeleri de var. Belki zamanla onlar da tartışmaya açılacak.
Tekrar ediyorum, bu ortaklığın en trajik sonucu Aydın Doğan ve medya grubunun yabancılaşması, hızlı bir şekilde yabancı unsur haline gelmesidir. Bunun bir adım sonrası Türkiye düşmanlığıdır. Kendilerinden önce Erdoğan karşıtlığı ile öne çıkanların geldikleri nokta Türkiye karşıtlığıdır çünkü. Doğan grubunun algıları, refleksleri, öncelikleri de Türkiyeli olmaktan uzaklaşıp Türkiye düşmanlığı noktasına doğru savruluyor.
Erdoğan'ı Demirtaş'la dövmek ve “Ulusal güvenlik tehdidi”
Böyle devam ederse, Paralel Örgüt'ün “ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlanması gibi, Doğan grubu da bu “tehdit” kavramı içinde anılmaya başlanır ve bu şaşırtıcı olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Selahattin Demirtaş'la dövmeye çalışıyor. AK Parti hükümetini Demirtaş üzerinden yıkacağını zannediyor. Neymiş, HDP barajı aşarsa AK Parti zarar görecekmiş, Erdoğan'ın Başkanlık sistemi hedefi suya düşecekmiş. Varını yoğunu bu kumar için seferber ediyor.
Aydın Doğan için çok riskli bir operasyon ve elinde patlayabilir. Çünkü bu proje hiçbir şekilde yerli değildir. Doğan grubunun ve onunla beraber aynı ittifak içinde yer alanların Türkiye'yi küçültmeye ayarlı bazı merkezlerle yürüttüğü bir dış operasyondur. HDP ve Demirtaş'ın etnik milliyetçilikten Baasçılığa yönelişinin sebebi de bu ince ayardır.
Unutulmasın ki, bu gibi haberlerle verilen ince mesaj herkes tarafından iyi algılanmaktadır. Elbette bunun bir karşılığı olur ve 8 Haziran sabahı bu ülkenin en büyük kaybedeni Aydın Doğan olarak tarihe geçebilir.