Türkiye’de her şey müthiş bir kızışma içinde, kendi kendisiyle ve çevresiyle sürtüşerek aşınıp eskiyor.
Bundan kurtulabilen hiçbir örgüt, parti ya da kuruluş yok.
Bu ortaklaşa eskime, toptan bir çöküşün de, bir yenilenmeye hazırlanmanın da işareti olabilir.
Ben daha iyimser olanlardanım, bunun bir kabuk değiştirip tazelenme dönemi olduğunu düşünüyorum.
Bir türlü kopamadığımız geçmiş yüzyılın değerlerini epeyce kanlı ve acılı bir şekilde geride bırakıp yeni bir aşamaya geçeceğimize inanıyorum.
Bunu gerçekleştirmeye aday bir siyasi kadro yok henüz ortada, bizi değişmenin bu noktasına kadar getiren AKP belki de doğal bir aşınmayla yorulup geçmiş değerlerin arasına doğru çekildi.
Ama her yeni dönemin kendi kadrolarını yarattığı da tarihin bize öğrettiği bir başka gerçek.
Geniş bir zaman perspektifinden ve soğukkanlılıkla bakınca bu bir “yenilenme” dönemi ama hepimiz yaşam süresi kısıtlı birer fani olarak bu yenilenmenin öncesindeki eskime ve çürüme evresini yoğun acılarla yaşıyoruz.
Bu eskime ve yenilenme aşamasında PKK da kendi rolünü oynuyor.
PKK, tarihin bu aşamasında serinkanlılıkla değerlendirilmesi neredeyse imkânsız bir örgüt, ya büyük övgülerle ya büyük yergilerle değerlendiriliyor.
Hâlbuki bugün ne yaşadığımızı en iyi gösterecek işaretlerden biri, PKK’nın varlığındaki derin çelişkiler.
Öncelikle herhâlde “PKK bir terör örgütüdür” saptamasının kolaycılığından kaçınmak gerek.
Evet, alçakça terör eylemleri yapıyor, Antep’te olduğu gibi terörün en rezil hâllerinde kendini gösteriyor ama “terör örgütü” kolaycılığının içine sığacak bir örgüt de değil, hiçbir terör örgütü yüzbinlerce askeri olan bir orduyla haftalarca savaşıp, arka arkaya saldırılar düzenleyemez.