Bir şehidin cenaze törenine katıldığımda; bir “baba” olarak, en önemlisi de “insan” olarak elbette üzülür, elbette ağlarım... Öyle ya; gencecik bir fidan; nice hayalleri, nice umutları ve nice planları varken, daha henüz hayatının baharındayken kara toprağa düşmüş... Onunla birlikte hayaller de, umutlar da düşmüş kara toprağa... “Baba”nın gözü yaşlı, “ana”nın gözü yaşlı, “bacı”nın veya “ağabey”in gözü yaşlı... Kimbilir, belki de “eşi”nin veya “nişanlısı”nın gözleri yaşlı... Ağızlarından, her zamanki gibi o cümle çıkıyor: “Vatan sağolsun!”... Kimi “ağıt”lar yakıp kendini yerlere atıyor, kimi de “PKK’yı sevindirmeyeceğim” diyerek, gözyaşlarını içine akıtıyor... Dayanılır bir acı değil... Kim, ne kadar “metanetli” görünürse görünsün, cenaze töreninden evlerine gidip, hüngür hüngür ağlayanlar gördüm ben...
Geçenlerde, “PKK kurşunu” ile evinin balkonunda ölen bir “subay eşi”nin cenaze töreninde, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ da vardı...
Son derece “üzüntülü”ydü... “Gözleri yaşlı”ydı...
Genelkurmay’ın internet sitesinde, “son derece duygulu mesajlar” vermişti!.. Nihayetinde, o da bir “insan”dı, her insan gibi o da “ağlıyor”du!..
SENİN İŞİN “AĞLAMAK” DEĞİL!
“İnsan” olarak elbette duygulanacak, elbette ağlayacak... Ama, bir Genelkurmay Başkanı’nın, “insan” olmanın çok ötesinde “görev”leri vardır, “sorumluluk”ları vardır!.. Bir Genelkurmay Başkanı, “ağlayanla ağlamak” yerine, “ana-babaları ağlatanlara” karşı tedbir almak ve “gözyaşlarını engellemek” için plânlar yapmak zorundadır!..
Alın işte, PKK; dün de Şemdinli’de bir askeri birliğe saldırdı ve “11 askerimiz şehit” oldu... Sadece “11 ev”e değil, bütün milletin bağrına bir ateş düştü...
Hem de, ne zaman?..
“Genelkurmay yetkilileri”nin “akredite” gazetecileri karşılarına alıp, “Kuzey Irak’a düzenlediğimiz operasyon esnasında sınırdan 4-5 kilometre içeri girip, PKK kamplarına darbe vurduk... Terör örgütünün 100’ün üzerinde kaybı var!” açıklamasından “sadece 12 saat sonra!”
Peki, niçin yapılmıştı o harekât?..
Tümgeneral Fahri Kır, “20 Mayıs’ta büyük bir grubun Irak’ın kuzeyinden yurtiçine doğru hareket halinde olduğu ve sınıra yakın bir karakol ya da üs bölgesine saldırıda bulunacağı bilgisi üzerine Hakurk bölgesine hava harekatı yapıldığını” söylüyordu!..
Peki, “operasyon” yaptınız ve bombaları yağdırıp “oraları temizlediniz” de ne oldu?.. 11 askerimizi şehit eden teröristler Kuzey Irak’tan gelmediler mi?..
Hem de, “250 kişilik bir grup”la!..
O halde, nereyi bombaladınız siz?..
Orada, hangi teröristleri öldürdünüz?..
Kuzey Irak’taki “PKK kampları”nı mı vurdunuz, yoksa “dağa-taşa bomba” mı yağdırdınız?..
Gelen “250 teröristi” niye göremediniz?
ÖNGÖRÜ VAR AMA ÖNLEM YOK!
Bir de diyorsunuz ki;
“PKK terör örgütünün; inisiyatifin kendisinde olduğu fikri oluşuncaya kadar eylemlerini artırarak devam ettireceği öngörülmektedir!”
Böyle bir “öngörü”nüz varsa, aldığınız bir “önlem” de olmalı değil mi?.. Hani nerede önleminiz?..
Şu hâle bakın;
Neredeyse dakka başı bir “şehit” haberi alıyoruz...
“Trafik terörü”nü neredeyse kanıksadık, artık “PKK terörü” de neredeyse sıradan olay haline geldi!..
Bu durumda, millet haklı olarak soruyor;
“Eyy generaller, eyy komutanlar ne oluyor?.. Nereye götürülüyor Türkiye?.. 3-4 ayda 43 şehit verilir mi?.. Verilse bile, bunlara sebep olanlardan birkaç elebaşını yakalanamaz mı?.. Eğer yakalamaktan aciz iseniz, bunun hesabını vermeniz gerekmez mi?..
Ne oldu İskenderun saldırısı?.. 6 askerimizi şehit edenler ellerini kollarını sallaya sallaya çekip gittiler... Ne bir iz, ne bir delil bıraktılar... Oysa o saldırı bir yıl önce ihbar edilmiş... Krokiler, fotoğraflar bulunmuş... Hatalar, ihmaller tek tek sıralanmış!..
Bu nasıl istihbarattır, bu nasıl tedbir almaktır?
Nerede o mayınları döşeyenler, nerede o mayınları uzaktan patlatanlar?
Nerede o askerlerimizi keklik gibi vuran keskin nişancılar?
Birini bile bulamıyor musunuz?”
“BABA, BİZE ATEŞ ETTİRMİYORLAR!”
Millet bunları soruyor sormasına da, tatmin edici bir cevap alamıyor!..
Çünkü generallerimizin bazıları “PKK Terör Örgütü’nü bitirmekle” değil, “Ergenekon Terör Örgütü’nün sanıklarını kurtarmak”la meşgul!..
Onlar “tutuklu” ya, onlar “hapiste” ya, onları içerden çıkarmak için, tezgâh üstüne tezgâh çeviriyorlar!..
Haa, bu arada;
“Dostlar alışverişte görsün” misali, “milletin ödediği vergiler”le alınmış bombaları dağa-taşa bırakıp, “kahramanlık nutukları” atmıyorlar da değil!..
Peki, “yüz milyarlarca dolar”a malolan o “mermi”ler, o “bomba”lar ve o “silah”lar ne işe yarıyor?..
İşe yaramıyorsa, niye alınıyor?..
Yazık değil mi bu gariban milletin paralarına!..
“Silah” dedim de, aklıma geldi...
Şehit Uzman Çavuş Mehmet Tez’in babası Rasim Tez, 16 Haziran günü düzenlenen cenaze töreninde, “oğlu ile yaptığı telefon konuşması”nı hatırlatıp; oğlunun, kendisine şöyle dediğini söylüyordu:
“Teröristleri ablukaya aldık, ama bize ateş ettirmiyorlar baba!”
Org. İlker Başbuğ’un buna cevap vermesi gerekmez mi?.. Askerlere “ateş emri” vermeyen komutan “kim”dir, “neden” ateş ettirmemektedir?..
“Acılı baba”nın söylediği olay, “lokal bir örnek” midir, yoksa “yaygın uygulama” böyle midir?..
KOORDİNATLARI KİM VERİYOR?
Kafamı kurcalayan bir soru daha:
“Samanyoluhaber.com” internet sitesinde yer alan ve dünkü Vakit’te de yayınlanan bir haberde; Trabzonlu Salih Kurt adlı bir “Jandarma Haber Elemanı”nın ilginç iddiaları vardı.
İddialara göre; 1996 yılı Mart ayında, o günlerde Giresun Jandarma Bölge Komutanı olan, şu anda da “Ergenekon sanığı” olarak tutuklu bulunan Veli Küçük; Akçaabat İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’nı teftiş ettiği esnada; karakolda “kriptolu bir zarf” unutmuş!..
Karakoldakiler, zarfı açıp okuduklarında gözlerine inanamamış... Hemen “fotokopi”sini çekip, “orijinal”ini Veli Küçük’e teslim etmişler!..
Salih Kurt diyor ki;
“Kriptolu zarfın içindeki inanılmaz bilgilere ulaşan istihbarat subayları, o dönem artmış olan bölgedeki PKK faaliyetlerinde, Veli Küçük tarafından verilen koordinatlarla yaptıkları operasyonların boş çıkmasının sebebini, ulaştıkları belgeyle delillendirdiler.”
Bunun hesabı, elbette Veli Küçük’ten sorulacak!..
Ama, bu “koordinat”lar meselesi, benim kafamı kurcaladı!.. Hani, televizyonlardan hep izliyoruz ya askeri uçaklar “verilen koordinatlara” göre ateş edip, “hedef”leri darmadağın ediyorlar ya; “acaba” diyorum; “koordinat”lara göre vurulan o hedefler “PKK kampı” değil de, “büyük kayalar” veya “PKK’nın samanlığı” ya da “hela”ları mıdır?..
Öyle ya; “PKK kampları” vuruluyorsa, bu “teröristler” nereden geliyorlar Şemdinli’ye?..
Hem de, “250 kişilik grup” halinde?!?..
HANİ ORALARI “BBG EVİ” GİBİYDİ?
Hadi, bırakalım “koordinat”ları filan...
Oraları, asker için “BBG evi gibi” değil miydi?..
Bundan önceki Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 16 Aralık 2007’de, Kanal D’nin Ana Haber Bülteni’nde M.Ali Birand’a öyle demiyor muydu;
“Türk Silahlı Kuvvetleri ile gurur duyuyorum. TSK’nın geldiği noktayı gördüm... Bütün geceyi orada geçirdim. Sabah evime gelirken huzur içindeydim. Bütün gece karargâhta harekâtı canlı izledik. Çıplak gözle izledik... Bütün komutanlar burada, birlikte izledik. TSK’nın olanakları bildiğiniz gibi değil!..
Uzun yıllar sonra ilk defa son derece başarılı bir harekat yapılmıştır. Gece hiç uyumadım, büyük heyecan içindeydim. TSK, Türk halkına ve bütün dünyaya şu mesajı verdi: Kış da olsa kar da yağsa, mağarada da yaşasalar onları bulup vururuz. Artık kış geldi, yaz geldi yok. Bu harekâtlar her zaman devam edecektir.
İstihbarat açısından da hiçbir sıkıntımız yoktur... PKK artık ayağını denk alsın. Unutmasın ki artık bizim için PKK’nın oradaki kampları ve hareketleri BBG evi gibidir. Yeter ki, gidip vurabilme imkânı sağlansın. Oraları artık evimizin, avucumuzun içi gibi biliyoruz.”
O günlerde “BBG evi gibi” olan, “avucumuzun içi gibi” bildiğimiz PKK kamplarından, nasıl oluyor da “terörist” sızabiliyor, nasıl oluyor da Şemdinli, Tunceli, veya İskenderun’a kadar gelip katliam yapabilirler miydi?
Söyleyin Allah aşkına;
“3-5 kişi” değil, “tam 250 terörist” girmiş sınırdan!.. Girmişler ve askeri birliğe saldırmışlar!..
Peki, “250 terörist” görülemez mi?..
Ne biçim “istihbarat” bu?..
Ve ne biçim “önlem?”
YETTİ ARTIK!.. BİTİRİN ŞU İŞİ!..
Hem, “PKK’nın sızma hazırlığı” içinde olduğunu biliyorsun, dahası bunun üzerine gidip “Kuzey Irak’taki PKK kampları”nı bombalayıp, orayı “temizlediğini” söylüyorsun, hem de, “250 kişilik terörist grubun geldiğini” görmüyorsun!..
Bu nasıl iştir, anlayan beri gelsin!..
Olan, “ana kuzuları”na oluyor!..
Olan ellerine “kına” yakılıp “düğüne gönderilir gibi” askere gönderilen, ama “kan”lar içinde yere düşüp, “tabut”lar içinde dönen “fidan”lara oluyor!..
Ağlarsa, anam ağlar!..
Gerisi yalan ağlar!..
Allah aşkına, durdurun bu saldırıları!..
Artık “şehit” haberi vermeyin bize!..
Ya başarın şu işi!..
Ya da, “beceremiyorum” deyip, bırakın!..
Yetti artık!..
Sürekli “gözyaşı” dökmeye mecbur muyuz?..
Bırakın “Ergenekon’u kurtarmayı” da,
Bu ülkeyi “terör belası”ndan kurtarın!..
Bırakın “siyaset” yapmayı da,
Artık “kendi işinize” bakın!..
Çünkü asker;
“Sınır harbi” yapmak için vardır!..
Millete “sinir harbi” yaşatmak için değil!..
Türkiye umurlarında değil!
Size de manidar gelmiyor mu?.. “İsrail’in köşeye sıkışması”yla birlikte “PKK’nın saldırıları” da arttı!.. Belli ki; “ihale” aldı, “taşeron” olarak, “piyon”larını devreye soktu.
“İsrail’in sıkışması”yla birlikte; “kalemşör”lerin de devreye girip, “Hükümet’i hedef alan” yazılarını yoğunlaştırmaları da, son derece manidar geliyor bana!..
“Terör”den sonra “kalemşör”lerin, hemen ardından “monşer”lerin sahneye çıkması da, son derece ilginç!..
Onlar da; belki de hayatlarında ilk defa bir “bildiri” yayınlayıp, Hükümet’i hedef aldılar!..
Düşünüyorum da; “Hükümet’e karşı bir operasyon” mu yürütülüyor acaba?..
Hepsinin “ortak bir amacı” var gibi!.. Hepsi de; aynen “İsrail’in istediği” gibi, “Hükümet’in gitmesini” istiyor!..
Şu kanaate vardım ki; “Türkiye”nin ne olacağı, bunların umurlarında değil!.. Bunlar, sadece “kendilerini” düşünüyorlar!..
Ne yazık ki, bunu da “vatansever” pozlarında yapıyorlar!.
Söyleyin hele;
Bu kadar “dost”(!) varken, “düşman”a ne gerek var?..