Ankara’da gösteri yapan bir kadın gözaltına alınırken polis tarafından yapılanları görmüşsünüzdür. Ben yapılanı cinsel saldırı olarak adlandırıyorum. Yani, isteği dışında bir kişinin vücuduna dokunmak… Görüntüleri gördüm ve suçu ne olursa olsun, niyet ne olursa olsun, yapan kim olursa olsun bir kadına o şekilde dokunmanın adı bence budur…
Bu kabul edilemeyecek, rezil ve aşağılayıcı bir davranıştır.
Kimse bir başkasına bu şekilde dokunamaz.
Tabii ki mahkeme farklı bir yargıda bulunabilir.
Ancak bunun için ilgili memurun hakim karşısına çıkarılması gerekir. Bunun için de amirlerin bu yolu açması... Bu şimdilik mümkün değil gibi görünüyor, çünkü polisin davranışı savunuluyor amirleri tarafından.
Olayın enteresan yanı bakan beyin ve emniyet müdürlüğünün olayı savunurken söyledikleri… “Kızın Babası FETÖ’cü, kardeşi DHKP-C’li” diyorlar söz konusu memuru savunurken. Babası “FETÖ’cü, kardeşi DHKP-C’li” olan biri, cinsel saldırıya uğrayabilir anlamına mı geliyor bu?
Suçun şahsiliği ilkesine ne oldu?
Bu yüzden meselenin kadının “suç işlemiş ailesi” üzerinden tartışılmasını anlamakta zorlanıyorum. Art niyetliler için şunu peşin peşin söyleyeyim: Bayanın mensubu olduğu derneğin faaliyetleri de, felsefesi de dünya görüşüme zıt... Ama bu, bir haksızlığı, mağduriyeti görmemi engelleyemez.
Evet, koskoca emniyet teşkilatının zan altında bırakılması kabul edilemez. Ama bir insanın, bir kadının incinen onuru söz konusuyken nasıl olur da “onun da babası suçluymuş, o da eylem yapmasaymış” gibi sözler söylenebilir?
“Polis telaşla yapmıştır, demek ki öyle tutması gerekmiş” diyerek nasıl olayın üstü örtülmeye çalışılabilir?
Nasıl olur da bu tür gerekçelerle bu kabul edilemez fotoğraf, bu çirkin davranış hem de kadınlarca savunulabilir? Hiç mi kadın polisiniz yok, kadın protestoculara müdahale edecek?
Aynı davranış kendi ailenize veya doğrudan size yapılsa “telaşla olmuştur ya da demek ki öyle tutması gerekti” diye mi düşünürsünüz?
Anlayamıyorum…
****
Muhafazakar basında ki sessizlik ve olayı hafife alan açıklamalar da anlayamadığım diğer şeyler…Aynı durum kendi siyasi görüşlerine yakın bir kadına yapılmış olsaydı bu arkadaşlar aynı şekilde susar mıydı acaba? Yine, “teşkilatımızı yıpratmaya çalışıyorlar diyerek güçlünün yanında ” mı hizalanırlardı?
Hani, kendimiz için istemediğimiz şeyi başkası için de istemeyecektik!
Hani, kendimiz, anne babamız ve yakınlarımız aleyhine de olsa adil olacaktık.
Bu ilkeleri hatırlayan kalmadı mı?
Hani, mazlumun kimliğine bakılmayacaktı…
“Bu bayanın savunduğu şeyleri de savunma tarzını da tasvip etmiyorum ama uğradığı muameleyi kınıyorum” diyecek “yerli, milli” kalem erbabı yok mu? Bu kadının uğradığı aşağılamayı ideolojisinden, siyasi tercihlerinden ayrı ele alabilecek vicdanlı yazarlar nerede? Şimdi susanlar ya da ancak mırıldanarak muhalefet edenler veya attıkları twitleri çar çabuk silenler; yarın bir vesile ile benzerleri kendilerine, ailelerine aynı gerekçelerle yapılırsa, hangi yüzle konuşacak, adalet arayacaklar?
Korkmayın, konuştuğunuzda emniyet teşkilatının düşmanı olmuş olmayacaksınız. Emniyet de bizim polis de… İstisna her kurumda olabilir. “Hırsız bizim hırsızımız” yaklaşımı mutlak anlamda çürütücüdür çünkü ahlaka uygun değildir. Emniyet bu tip vakalara sahip çıkarak korunamaz. Aksine, yargı yolu açılarak korunur. Olması gereken, “teşkilatımızda bu tür davranışlara yer yoktur” diyebilmektir. Olması gereken, polisi koruyup, suçlayanlara “alçak” demek değil; insan haysiyetine ve bu toprakların ananesine aykırı davranışlarla ilgili soruşturmanın yolunu açmaktır.
“Justitia Fiat Ruat Coleum”
Özellikle Roma imparatorluğu döneminde kullanılan yaygın bir hukuk deyişi bu…
Diyor ki: Gök kubbe çöksün, yeter ki adalet yerini bulsun…
Adalet yerini bulsun istiyoruz bizler de…
Sadece bu…
“BİNALİ BAŞKANIMIZIN BAŞARILI OLMASINA…”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım Eyüp Sultan Camiini ziyaret etmiş. İmam Metin Çakar türbe önünde yaptığı duayı şöyle bitirmiş: “Binali başkanımızın muvaffak olmasına…”
Ve topluca “amin” denilmiş.
Ne var bunda denebilir…
Aynı imam CHP ya da bir başka parti adayının “muvaffakiyeti” için dua etseydi zannediyorum muhafazakar kesim tarafından topa tutulurdu. “Muhalefet imamları siyasete alet ediyor” denir ve seçim arifesi, denmedik söz bırakılmazdı. Ama konu muhafazakar medyanın yakınlık duyduğu bir aday olunca, siyasetin cami de konuşlanmasından hiç rahatsızlık duyulmuyor. Günlük siyasete camiden destek almanın oluşturacağı mahzurlar görülmüyor. Örneğin muhalefete oy veren cemaatin buna ne diyeceği düşünülmüyor.
Bence bu çok yanlış…
Kim olursa olsun siyasi adayların sırtının sıvazlanacağı bir yer değil cami. Siyasilerin başarıları için dua etmek de imamların görevi değil. İmamlar partilerin değil cemaatlerin imamlarıdırlar. İmam efendi bunu unutmuş olmalı.