Ramazan ayına saygı gösterin

Cübbeli Ahmet Hoca

Bu mübarek aya saygı gösterenlere ahiret hayatında büyük müjdeler vardır. Kâfirler bile bundan faydalanır. Rabbimizden niyâzımız, bu mübârek aya karşı gösterilmesi gereken hürmet ve tâzime cümlemizi muvaffak kılmasıdır.

Ramazân-ı şerîf ayına duyulan sevgi ve saygının İslâm nişanlarına, bunun da bizzat Allâh-u Teâlâ’ya karşı bir tâzim ifadesi olduğu kuşkusuzdur. 

Ramazân-ı şerîf ayına saygı gösteren kâfirler bile bundan istifâde ederken, tâzimsizlik nedeniyle kaybeden Müslümanların varlığını aşağıda nakledeceğim rivâyetlerde açıkça göreceksiniz.

Artık Rabbimizden niyâzımız, bu mübârek aya karşı gösterilmesi gereken hürmet ve tâzime cümlemizi muvaffak kılarak, değerli ayımızın şefaatine bizleri mazhar buyurup, şikâyetinden emin kılmasıdır. Âmîn!

BENDE HAKKI OLAN KALKSIN

Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:
 

“Kıyâmet günü insanlar mahşer alanındayken ramazan ayı getirilir. (Onu görenler hayran kalarak): ‘Bu da kim? Nebî midir, yoksa Rasûl mü ya da melek mi? Ne bunun bir benzerini, ne cemâlinin, ne de güzelliğinin bir mislini görmedik!’ derler. Derken O, Cebbâr Teâlâ’nın huzurunda durur ve: ‘Benden taraf bir hakkı (ve alacağı) olan kalksın (gelip alsın)!’ der.  Bunun üzerine insanlar: ‘Sen kimsin ki doğuyla batı arasını pırıl pırıl aydınlatmaktasın?’ derler. 

Derken o, kendilerine gösterdikleri hürmet nispetinde onlardan kimine bir dal verir de kendisine bir aylık mesafeyi aydınlatır, kimine vereceği bir cumalık (haftalık) yolu parlatır, diğerininki bir günlük, bir diğerininki ise ayaklarının (bastığı) yerini (ancak gösterebilir). 

Artık isteyen ona tâzim etsin! Dileyen ise hürmet etmesin de, nurlar(ın dağıtımı) sırasında kendisine isabet edecek hasret ve nedâmet azâbı kendisine tattırılsın!” (Ebü’l-Ferac İbnü’l-Cevzî, Bustânu’l-vâ‛ızîn, sh:320)

RAMAZANIN HÜRMETİ

Geçmiş yazılarda da zikrettiğimiz bir hadîs-i şerifte de okuduğunuz üzere; Rasûlüllâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine yapışıp şefaat isteyen bir delikanlı hakkında Allâh-u Teâlâ’dan şefaat izni istediğinde, Allâh-u Teâlâ:
 “Onun hasmı ramazan ayıdır!” buyurunca: “Ramazan ayı gibi bir davalısı bulunan kişiden ben uzağım! Ramazanın hürmetini tanımayana kim şefaat edebilir?!” buyurmuştur. (İbnü’l-Cevzî, Bustânü’l-vâ‛ızîn, sh:319; Abdurrahmân es-Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/147) 

ALTIN VE GÜMÜŞTEN KÖŞKLER

Haberde şöyle vârid olmuştur: 

 “Kıyâmet günü ramazan ayı gerçekten pek güzel bir surette gelip, Allâh-u Teâlâ’nın huzurunda secdeye kapanacaktır. 

Allâh-u Teâlâ: ‘Ey Ramazan! Hacetini iste, hakkını tanıyanın (ve sana gereken saygıyı gösterenin) elinden tutup, ona şefaat et!’ buyuracaktır.

Böylece o, Arasât’ta dolaşıp, hakkını tanıyan kişinin elinden tutarak (onunla birlikte) Allâh-u Teâlâ’nın ind-i manevîsinde oturacaktır. 

Allâh-u Teâlâ: ‘Ey Ramazan! Ne istiyorsun?’ buyuracak, o da: ‘Onu vakar tâcı ile taçlandırmanı istiyorum!’ diyecektir. 

Bunun üzerine Allâh-u Teâlâ o kişiyi pek değerli bir taçla taçlandıracak, sonra büyük günah sahiplerinden yetmiş bin kişi hakkında şefaatçi kılacak, daha sonra da her birinin yanında bin hizmetçi bulunan bin hûri ile evlendirecek, ardından da onu burağa bindirecektir.

Allâh-u Teâlâ tekrar: ‘Ey Ramazan! Ne diliyorsun!’ buyurunca, o: ‘Onu peygamberinin civarına yerleştir’ diyecektir. Bunun üzerine Allâh-u Teâlâ onu  (cennetin en gözde ve güzide yeri olan) Firdevs’e konduracaktır. 

Bu sefer Allâh-u Teâlâ: ‘Ey ramazan! Daha ne diliyorsun?’ buyurduğunda, o: ‘Yâ Rabbi! Ben işimi gördüm, ya senin bana (hürmet edene) ikramın nerede?’ diyecektir. Böylece Allâh-u Teâlâ ona, her birinde bin kasr (altın ve gümüşten yapılma köşkler) bulunan, kırmızı yakuttan ve yeşil zebercetten oluşan bin şehir verecektir.”(Zühretü’r-riyâd, Osman el-Hobevî, Dürretü’l-vâ‛ızîn, sh:6, Abdurrahman es-Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/146) 

HERKES HAK ETMEZ

Tabi bu mükâfatlar, kiminize çok gibi gözükse de, Allâh-u Teâlâ katındaki müjdeler, bunlardan kat kat daha büyüktür. Dininin nişanlarının değeri de çok daha üstündür.  Ama bunlar her oruç tutana verilecek değildir, zira “Ramazanın hakkını tanıma” vasfı birçok oruçlunun hak ettiği bir nitelik değildir.

Nakledildiğine göre; bir Mecûsî, oğlunu ramazan günü çarşıda yemek yerken görünce, ona tokat atarak: “Niçin Müslümanların ramazanına saygılı olmuyorsun?!” demiş. 

Sonra bu kişi öldüğünde, bir âlim onu rüyasında, cennette izzet tahtına kurulmuş bir halde görmüş ve “Sen Mecûsî değil miydin?” demiş. O: “Evet! Lâkin ben öleceğim an, üzerimden doğru:

 “Ey Benim meleklerim! Onu Mecûsî olarak bırakmayın, ramazan ayına hürmeti sâyesinde kendisine İslam’ı ikram edin!” diye bir nida işittim” demiş. 

Artık iyi düşünelim; ateşperest biri bile ramazan ayına hürmeti sebebiyle iman saadetine kavuştuysa, ya imanlı olarak ona hürmet eden ve oruçlu geçirenler, ne mükâfatlara nail kılınacaktır. (Zübdetü’l-vâ‛ızîn, Osman el-Hobevî, Dürretü’l-vâ‛ızîn, sh:11, Abdurrahman es-Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 1/146)

AZIĞI TEDARİKE BAŞLAYIN

Hikâye olunduğuna göre; “Muhammed isminde bir adam namaz kılmazmış, ama ramazan girince kendisini güzel elbiselerle ve kokularla süsler, namaza başlar ve geçirdiği namazları kaza edermiş.  Kendisine niçin böyle yaptığı sorulduğunda ise: ‘İşte bu, tövbe ayıdır, rahmet ve bereket ayıdır, ola ki Allâh-u Teâlâ onun hürmetine günahlarımı affeder’ dermiş.  Derken bu kişi ölmüş, mânâ âleminde görüldüğünde:

‘Allâh-u Teâlâ sana ne muamele yaptı?’ diye sorulunca: ‘Ramazan ayına tazimim hürmetine Rabbim beni bağışladı!’ demiş.” (Zübdetü’l-vâızîn, el-Hobevî, Dürretü’l vâızîn, sh:5) Sadece ramazan ayında namaz kılıp, günahları bırakan bir kişinin durumu böyle olursa, ya hayatı boyunca namazına devam eden ve ramazan ayında özel bir takım ibadetler yapan kişiler bu mübârek ay hürmetine nasıl affolmaz. Ama bu, siz okurlarımızı gevşekliğe sevk edip de:

“O zaman biz niye yoruluyoruz? Bütün sene boyu namaz, abdest canımız çıkıyor. Biz de ramazan ayında ibadet yapalım yeter!” dedirtmesin. 

AHİRETİ TEHLİKEYE ATMAYIN

Çünkü bir kişiye bu muamelenin yapılması, herkese aynı şey uygulanacak anlamına gelmez. 

Nitekim daima namaz kılıp oruç tutanlardan bile, bazı günahları sebebiyle cehenneme gidecekler olduğu, birçok hadîs-i şerifte bize bildirildiğine göre; sonsuz âhiret hayatımızı nasıl tehlikeye atabiliriz. 

Ayrıca bir sonraki ramazan ayına sağ salim kavuşup kavuşamayacağımız konusunda nasıl emin olabiliriz.Artık âhirete inanan bir Müslümanın yapması gereken şey, tövbeyi geciktirmeyip, hemen ebedî hayat azığını tedarike başlamaktır. Zira geciktirmede, telâfisi mümkün olmayan âfetler vardır.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.