Ramazan Medeniyeti-3: Hüznün diriltici sesleri ve renkleri

Yusuf KAPLAN

Hüzünlü bir Ramazan geçiriyoruz bütün dünya ölçeğinde. Ne olduğunu anlayamadığımız (!) koronavirüs felâketinin dünyayı korona hapishanesi dönüştürmesi, Ramazan’ın belki de tarihte hiç olmadığı kadar buruk ve hüzünlü geçmesine yol açıyor.

Doğrusu, bir Müslüman olarak koronayla üretilen psikolojik yıkıma değil ilâhî kudrete teslim olalım ve bu kez Ramazan’ı kendimizi tezkiye ve nefsimizi tasfiye sürecinde gerçek bir imkân olarak görmeye çalışalım, diyorum. Müslüman direncini, metanetini kuşanalım, şer görünen şeyden hayır çıkaralım, diye düşünüyorum ve Ramazan mevsimini bu yıl hüzün iklimi olarak görelim, hüznün insana aslında nasıl bir kalp, bir ruh hediye ettiğini gösterelim, istiyorum.

Yazıya, şöyle giriyorum:

Hüznünü yitirme, kalbin kararır.

Kararan kalp, hayatını da karartır.

Hüzün, bitmemiş bir şarkıdır; tamamlanmamış bir hikâye...

Bitmemişlik, tamamlanmamışlık hâlidir hüzün.

Hüzün, umutların bittiği anlamına gelmez. Aksine hüzün varsa, umut da vardır.

Hüzün, kişinin acziyetini kabul etmesiyle ortaya çıkar. Ama insan, ancak acziyetini farkettiği an, azmanlaşmaktan kurtulur, insanlaşmaya -başkalarının acısını duymaya- başlar...

RAMAZAN’IN SIRRI: HÜZÜN FÜTÛHÂTI MEVSİMİ OLMASI

Ramazan’ın sırrı nedir?

Özlenen bir ay olmasıdır. Her dem özlenilecek olaylar, unutulmayacak tadlar, kokular, yaşanamayacak anlar, anılar yaşanıyor ve yaşatıyor olması.

Hüznün bütün boyutlarıyla, enlemesine ve boylamasına yaşanabiliyor olması, Ramazan’ın sırrı bu.

Ramazan bir hüzün mevsimidir: Yaz, kış demeden, bildik mevsimleri aşan, insanı aşkınlaştıran, aşkınla buluşturan bir hüzün fütûhâtı mevsimi.

Hüzünsüz yaşanmaz Ramazan. Hüzünsüz tadılmaz, tadına varılmaz.

Nasıl yaşansın ki hüzünsüz? Ramazan, felsefî olarak Rabbimizin, kendimizin ve dünyanın bihakkın farkına varmamıza, dünyayı ve kendimizi duymamıza, görünür-görünmez bütün boyutlarıyla yaşamamıza imkân tanır.

Hüznü, Ramazan’da yaşar insan, Ramazan’da duyar, Ramazan’da tadar hüznün meyvelerini iliklerine kadar...

İşte bu yüzden olsa gerek, kerem sahibi Allah Teala “orucun ödülünü ben vereceğim” diye buyurmuş, böylelikle burada Ramazan orucunun ontolojik farklılığına, derinliğine, boyutlarına bu şekilde dikkat çekilmiştir.

Kişinin, Ramazan boyunca bir ay, gece gündüz kendi’ni düşünmesi, başkalarını düşünmesi, yoksulu kimsenizi düşünmesi, hüznünü büyütür ve hüznün, başkalarının, farklı olanın farkına varma farkındalığı olduğunu görür kişi; kendine gelir, farkını farkeder.

GÖLGEDEN ÖĞRENİR İNSAN GÖRÜNMEYEN GERÇEĞİ, O YÜZDEN GÖLGEDE SERİNLER...

Dünyaya dalmak, güneşin en tepe anındaki ışıklarına doğru koşmak gibidir; insanın gözü kamaşır; bu sert güneş ışığı gibi ayartır, duyarsızlaştırır ve körleştirir insanı bu dünya.

Dünyayı, ayartıcı en tepedeki güneş ışığı gibi görmek ve sadece o kamaştırıcı ışığa yürümek, gölgeleri görememek demektir.

Bize gerçeği gölgeler öğretir.

Gölgeler, gerçeklerin görünmeyen boyutlarına işaret eder. Sûretler, hakikatin yansımalarıdır. Hakikati biz sûretleri vasıtasıyla biliriz, daha da önemlisi, yaşarız.

Yaşamayan bilemez.

Tadamayan anlayamaz.

Gölge’den öğrenir insan görünmeyen gerçeği. O yüzden gölgede serinler insan: Gölgede iskân eder.

“Gölge” olmasa ne yapar bunca varlık, bunca can? Sıcaktan yanar, soğuktan donar.

HÜZÜN: RUHUMUZUN İŞARETİ

İşte hüzün, hayatın gölgesidir, ruhumuzun işareti; ruhumuza işaret eden, ruhumuzun varlığını gösteren, duyumsatan rengi, dokusu, kokusu hayatın.

Hüzün, ölümün de hayatın da bütün renklerini hissettirir, bütün seslerini duyumsatır, yaşatır insana.

Hayatın tadı, hakikatin rengi, rengarenk, renk-a-henk akan ritmidir hüzün.

Hüzünsüz hayat, hayatın ruhsuzlaşması, insanın duyarlıklarını, insanî duyargalarını yitirmesidir.

Hüzün kavranmadan, daha da önemlisi, hüzün yaşanmadan sevgi de, aşk da, muhabbet de, özlem de kavranamaz, yaşanamaz, duyumsanamaz.

HÜZNÜN RENGİ: MÜMİN’İN YÜREĞİ

Hüzün, mü’minin sesidir: Hüznün rengi, mü’minin yüreğidir. Bu dünya geçicidir, her şey geçici bu dünyada. O hâlde kalıcı olanın izini sürmek gerekirken geçici dünyaya dalması insanın, hüzünlendirir mümini, inanmış insanı.

Hüzün, her dem diri, her dem taze olma hâlidir.

Hüzün, bütün renkleri yaşama, bütün sesleri duyma hâli; yaşlandıkça özleme, özledikçe gençleşme ahvâli.

Ramazan bir hüzün mevsimidir: Hayatı, bütün boyutlarıyla, renkleriyle, kokularıyla, dokularıyla ve sesleriyle duyma ve yaşama imkânı ve mekânı, mahalli ve hâli, vasat’ı ve vasıtası, yolu ve yolculuğu...

Hüzünle yeşerir bütün çiçekler... hüzünle meyve verir bütün ağaçlar... hüzünle ve sevinçle, susuz toprakların, susamış canların susuzluğunu giderme neşvesiyle akar bütün “ırmaklar”... sonsuzluk deryasına...

Ramazan’da varlığın, insanlığın, tabiatın hüznünü, sesini duyabilen, hüzünlerini iliklerine kadar yaşayan yürek ülkesinin çocuklarına selâm olsun.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.