Davutoğlu, ayrılırken “Refik” vurgusu yaptı..
Aslında son günlerde Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yaşanan krizin anahtar kelimesi “Refik”tir..
Bizim geleneğimizde “Refik” erkek adıdır, “Refika” kadın adı.. Refika, hayat arkadaşı, hanım anlamına da gelir. Refik ise yol arkadaşı, yoldaş, arkadaş anlamına gelir..
Mesela Hakan Fidan’la ilgili de, milletvekilliği adaylığı sırasında benzer bir sorun yaşanmıştı.. Erdoğan, Fidan’ı “okçu kulesindeki adam” olarak görüyordu ve herhangi bir sebeple, sıcak günler yaşanırken görev değişikliği konusunda bir ön karar verildikten sonra konunun kendine arzedilmesi karşısında tepki vermişti..
Davutoğlu ile de benzer bir durum yaşandı..
Davutoğlu danışman, dışişleri bakanı olarak hep Erdoğan’ın yanında durdu ve bir sorun yaşanmadı.. Davutoğlu’nun “Hoca” olarak, “Refik” olarak ayrıcalıklı bir yeri vardı. Başbakan olduktan sonra da Erdoğan’a göre bu ilişki düzeninin devam etmesi gerekiyordu..
Cumhurbaşkanı seçilirken, Anayasadaki yetkilerinin tamamını kullanacaktı.. Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapacak, iç politika, dış politika, güvenlik, bilim, sanayi, ekonomi, her alana müdahil olacaktı.. Mesela faiz konusunda belli bir duruşu vardı..
Zaten, esasen, Başbakan ve bakanlar 3’lü kararname ile atanacak her kişi ve alınacak her kararda Cumhurbaşkanının onayına ihtiyaç duyacaktı. Yani Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın onayı olmadan kendine müşavir bile alamazdı..
Öte yandan, zaten Anayasa değişikliği ve Başkanlık sistemine geçişe kadar geçici bir ara dönem sözkonusu olacaktı. Davutoğlu “geçici” bir dönem için Başbakanlık yapacak, daha sonra belki Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı ya da Dışişleri Bakanı gibi bir şekilde görevine devam edecekti. Bu süreçte de Erdoğan, senkronize bir çalışma düzeni düşünüyordu. Erdoğan da “Refik / Yol arkadaşlığı” konusunda “uyum” bekliyordu.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden, Davutoğlu’nun Başbakan olmasından hemen sonra Türkiye’ye batılı ülkelerden çok sayıda akademisyen, gazeteci, STK temsilcisi kılıklı adam geldi. Hepsi de Erdoğan-Davutoğlu ilişkisinin nasıl olacağını soruyordu.. Basın mensupları, STK’lar ve stratejik enstitülerdeki bir takım uzmanlarla konuşuyorlardı..
Davutoğlu konusu Davutoğlu ile başlayıp biten bir hadise değil.. Bu tartışma “Davutoğlucu” olarak bilinen AK Parti içindeki, basındaki, STK’lardaki, bürokrasideki, iş dünyasındaki bazı isimleri de yakından ilgilendiriyor.. Paralel yapı bu konuya ilgisiz kalmayacaktır.. Abdullah Gül, Bülent Arınç diye başlayıp devam eden isimler de gelişmeleri yakından takip edeceklerdir.. Sürece müdahil olmaya, Davutoğlu’nu kendi yanlarına çekmeye ya da en azından öyleymiş gibi göstermeye çalışacaklardır. Hatta göreceksiniz, malum medya da suret-i haktan gözükerek Erdoğan’a karşı Davutoğlu adının arkasına saklanarak laf dokundurmaya çalışacaklardır.. Erdoğan’a karşı olan herkes Davutoğlucu kesilecektir.. Davutoğlu’na karşı olanlar da Erdoğancı kesileceklerdir. Çünkü onların hesabı başkadır..
Davutoğlu, daha ilk günden Cumhurbaşkanına ve partisine karşı sadakat vurgusu yaptı ama, birileri boş durmayacaktır..
Davutoğlu kendine güvenilmesi, kendi adına karar verip uygulayacağı bir alan açılmasını, müzakere yolu ile zaman kazanılması ve başarılabilirse muhataplarını ikna ederek daha az bir riskle daha fazla kazanım elde edilebileceğini düşünüyordu. Yakın çevresinden de bu anlamda destek ve teşvik görüyordu..
Tabi Davutoğlu’nun ötekileri ikna etmeden aslında en önce Erdoğan’ı ikna etmesi gerekiyordu.. Ortaya çıkan çift başlılık görüntüsü işlerin aksamasına, atamaların yapılamamasına, her iki kesimdeki yakın çevrelerde, basına yansıyan tartışmalara zemin oluşturuyordu. Bu da Erdoğan’ın siyasetinde yeri olmayan yeni bir durumdu..
Bu sorunlar bir önceki seçimde başlamıştı. Kılıçdaroğlu ile uzun süren koalisyon görüşmeleri, ardından bürokrasideki atamalarda yaşanan sıkıntılar, kadrolaşma, barış süreci, faiz politikası ile ilgili görüş ayrılıkları, Suriye, AB ile ilişkiler, hatta son AB ile yaşanan vize muafiyeti görüşmelerinde zirvede bir uyum sorunu olduğunu ortaya koydu.
Aslında son 2 yılda Davutoğlu önemli işlere imza attı.. Temel tercihlerde bir sorun yoktu. Üslup ve yöntem konusunda bir sorun yaşandı.. Erdoğan daha hızlı ve daha yüksek risk alarak hareket etmekten yanaydı. Davutoğlu daha ihtiyatlı, ikna etmekten yana bir politika izledi..
Yeni başbakan bu tecrübeler ışığında belirlenecek. Adı geçen isimlerin hepsi mümkün, ama sürpriz bir isim de olabilir. Daha önce siyaset dünyasında çok fazla tanınmayan, ya da tartışılmayan, Erdoğan’la uyumlu çalışacak, güvenilir bir başka isim de olabilir. “Kim mesela” dedim. Biri “Bugünkü Maliye Bakanı niye olmasın” dedi mesela. Ağbal ya da onun gibi bir isim de olabilir.. Parti genel başkanı parlamento dışı biri olursa, grup başkanı bir başkası, Başbakan bir başkası da olabilir..
Erdoğan’ın talepleri birilerine abartılı gelebilir ama, aslında hiç de öyle değil.. Mesela Erdoğan, Yargıtay Başsavcısı seçmen tarafından seçimle belirlensin dese kıyamet kopar herhalde. Ya da emniyet müdürleri, valiler de halk tarafından seçilebilir. Mahkemeler halk jürisi ile yargılama yapabilir mesela.. Başkanlık seçimi 2 dereceli sistemle yapılabilir. Mesela çift meclis de olabilir. Neden bunlar konuşulmasın ki..
AK Parti’deki ilk haftanın gerilimi yerini sükûnete bırakıyor.. Olan oldu, içeride ve dışarıda kimse bu tartışmanın devam etmesini istemiyor. Herkes üzüldü, ama herkes bu gerçekler karşısında kendi konumunu bir kez daha gözden geçirdi. Bu olumlu bir durum.. Kongre olacak ve AK Parti yoluna kaldığı yerden devam edecek. Son durum şu. Aday belirlemek için temayül yoklaması yapılacak.. Yeni adayı belki Davutoğlu açıklayacak. Kongre coşkulu bir şekilde birlik ve beraberlik mesajları, dayanışma, kardeşlik havası içinde gerçekleşecek.. Kriz bekleyenler avuçlarını yalayacaklar. Selam ve dua ile..