Tarih ibretlik hadiselerle doludur. Özellikle Türk tarihi zenginliği kadar, ibretlik hadiseleri de ilgi çekicidir. “Türkler teşkilatçıdır, bir şirket kurar gibi devlet kurabilirler” deriz. Gerçekten de Türk teşekküllü devletler hep güçlü olmuştur, fakat uzun ömürlü olamamışlardır. Çünkü boylar arası mücadeleler, taht kavgaları, veraset karmaşası, beyliklerin itaatsizlikleri gibi nedenler parçalanma ya da yıkılmayı beraberinde getirmekteydi.
Osmanlı Devleti ise, hem güçlü hem de uzun ömürlü bir devletti. Zira güçlü ve uzun ömürlü olmanın tedbirlerini hiç ihmal etmedi. Bu tedbirlerden biri de iskân politikası olmuştur. Nitekim Ankara Savaşı sonrası fetret devri devletin dirliğini ve nizamını altüst edivermişti. Balkanlar elde tutulsa da Karesioğulları haricindeki bütün beylikler yeniden kurulduğu için Anadolu kaybedilmişti. Balkanlarla Anadolu arasındaki temel farkın iskân politikası olduğunu düşünen Fatih (II. Mehmet) Anadolu’da da yeni bir iskân politikası başlatmıştır. İtaat altına alınan beyliklerin yeniden canlanmasını önlemek için beylik halkları ülke topraklarının değişik bölgelerine iskân edilecekti. Toplumsal disiplini bozan halk ya da aileler de mecburi iskân politikasına dâhil edilmekteydi. Aslında 1915 Tehcir Kanunu da bu minvalde bir tedbir parçasıydı.
Anadolu, tüm bu nüfus hareketlilikleriyle tam bir kültür ve millet harmanı yaşamış oldu. Belki de bu harmanlanma halimizle tam bir millet olmuşuz. Doğulu batılının kaderini paylaşarak, güneyli kuzeylinin türküsünü söyleyerek biz demenin onuruna kavuştuk.
Rize bölgesinde de durum pek farklı değildi. Bölgede Türk, Rum, Ermeni, Musevi, Ortodoks halklar mevcuttu. Malazgirt Savaşından sonra yeniden Türk göçleri yoğunlaştı. Fakat asıl maksatlı yerleşimler 1461’de Pontus Rum İmparatorluğunun çöküşü ile başladığı için bölgenin etnografik, demografik ve teolojik yapısı bu dönemden sonra bariz bir şekilde değişmiştir. Bu arada zikretmekte fayda var, Osmanlı iskân politikalarında birincil hedef olarak Türkleştirmeyi değil, İslamlaştırmayı temel almıştır. Doğu Karadeniz iskân politikası yönü ile Balkanlardan farklı değildi.
Netice itibariyle Doğu Karadeniz halkı zaman içinde yeni bir kimlik kazandı. Hem Türkleşme hem de İslamlaşma yönünde önemli bir değişim yaşadı. Fakat Doğu Karadeniz insanı değişimlerini mevcutlarını kullanarak gerçekleştirmeye meyyaldir. Eskiyi büsbütün terk etmiyor. Bu yüzden bölgede Rum, Ermeni, Türk kültürünün, hatta Ortodoks ve Pagan (çok tanrılı inanç) inançlarının figür ve etkilerini görmek mümkündür. Bölgeye gelen veya yerleşen toplumlar kendi kültürlerinin kazanımlarını bölgeye taşımışlardır. Bölge insanı kendi kazanımlarını elinde tutmak suretiyle cazip gördüğü bir kısım öğretileri benimsemede de mahsur görmemiştir. Bunun yanı sıra bölgeye yerleşen toplumlar da bölgenin kültürü ile harmanlanmışlardır. Etkileşim karşılıklı olmuştur.
Bugün Doğu Karadeniz kültürü gelenek ve görenekler açısından benzese de bölgenin coğrafi yapısı sebebiyle iletişim ve ulaşım zorluklarından kaynaklanana farklılıklar da söz konusudur.
Rize; Kemer Tünelinin doğusu ve batısı ile iki, bir de iç tarafta Çamlıhemşin-Hemşin-Senoz bölgesi ile üç merkezli kültür birleşiminden oluşan muazzam bir şehirdir.
Doğu Karadeniz Bölgesinin önemli halklarından biri olan Lazlar, Güney Kafkas kökenli bir millet olup Kolkhisler’in Karadeniz’deki egemenliği ile Rize-Batum bölgesine yerleşmişler. Lazların, Anadolu etnik orijininden ayrılan en bariz farkı konuştukları Lazca dilidir. Bunun dışındaki kültürel yaşam örgütü Anadolu motiflidir. Bu bölgede farklı millet ve kültürlerle etkileşimleri sonucu Kafkas kültürü ile Anadolu ve nihayet Türk-İslam kültüründen bir sentez çıkarmışlardır. Bu gün Lazlar kendilerine özgü karakteristik özellikleriyle ülkemizde sevilen, sempati duyulan bir millet olarak tanınmaktadırlar.