Rize insanının karakter mayasında iklimsel, coğrafi, toplumsal ve tarihsel etkenlerin payından bahsedebiliriz.
Rize bir sebze-meyve cennetidir. Farklı iklim yapısı sebebiyle pek çok ürünün yetiştirme imkânı var. Dolayısıyla hem hayvani hem de çeşit çeşit doğal sebze ve meyveler sağlık ve zindelik yönünden bölge insanına katkı sağlamıştır.
Yer şeklinin aşırı engebeli oluşu, arazilerin dağınık oluşu, iletişim ve ulaşım imkânlarının zor oluşu bölge insanını birçok yönden etkilemiştir.
Mesela yüksek sesle konuşmak; uzak mesafeler arası irtibat aracıdır. Onca iletişim araçlarına rağmen halen birçok işi görmek için ıslık ya da yüksek sesle hitap kullanılır.
Mesela yüksek özgüven; yer şekli ve arazinin dağınıklığı sebebiyle yerleşim de dağınıktır. Evlerini belki bir dağın başında, belki bir vadinin kuytusunda, belki derenin hemen üstünde bir başına görebilirsiniz. İmece etkinlikleri yaygın olsa da bireysel iş başarma beceri oranı hayli yüksektir.
Mesela yüksek mücadele gücü; normal şartlarda birçok insana başarılması güç olan pek çok iş Karadeniz insanı için rutin işler ayarındadır. Mantığını keşfettiği her iş onlar için kolaydır. Doğaya meydan okurcasına bir yaşam savaşı veren bu insanlar gurbet hayatında lider vasıfları, iş biliciliği, özgüvenleri, doğallığı ve içtenliği ile hayranlık uyandırmaktadırlar.
Mesela sportif ve dinamiktirler. Coğrafi etkenler sebebiyle sürekli hareket halinde olmak zorundadırlar. Sürekli mücadele halinde olmadan bu coğrafyada hayat sürmek pek mümkün değildir. Üstelik uyuşuk ve tembel karakterler bölge insanı tarafından yadırganır, ayıplanır.
Mesela üretken ve pratik zekâlıdırlar. Hayat şartlarının zorlukları zihni sürekli zinde tutar. Yeni yeni ihtiyaçlar doğar ve bölge insanları bu ihtiyaçları karşılamak için ezberlenmiş yaşamla yetinmez. Sorunları çözmek ve ihtiyaçları karşılamak için akla hayale gelmeyecek birçok pratik yöntemler geliştirirler. Hatta günümüzde dahi Karadeniz insanının pratik zekâsı ve orijinal keşifleri zaman zaman ulusal haber gündemi olmaktadır.
Rize’nin iklimi değişkendir; bir günde dört mevsimi tatmak mümkün. İnsanı da iklimi gibidir. Gülüşüne kanmamak gerekir, birazdan öfkelenmeyeceğinin garantisi yok. Öfkesine de aldanmamak gerekir, çünkü birazdan neşelenecektir. Fakat insanının içi dışı birdir. Doğallığının içinde samimiyet vardır. Kibirli bir toplum diyemeyiz insanına çünkü kendi kusuru ile dalga geçebilecek özgüvene ve samimiyete sahiptir.
MS 6. yüzyılda yaşamış olan Bizans tarihçisi Agathias bölge halkından bahsederken Lazlar üzerinden tespitlerde bulunuyor ve: "Lazlar, büyük ve gururlu bir halktır ve onlar, oldukça önemli başka kavimlere hükmetmektedirler. Kolkhislerin antik isimlerine bağlı olmaları ile abartılı bir şekilde gurur duyuyorlar; muhtemelen kibirli tavırları da bu yüzdendir." diyor. Lakin bu bir kibir değil, geçmişine bağlılık ve saygı kültürünün tezahürü olsa gerektir.
Nitekim daha evvelden de ifade ettiğimiz üzere; “Doğu Karadeniz insanı değişimlerini mevcutlarını kullanarak gerçekleştirmeye meyyaldir. Eskiyi büsbütün terk etmiyor. Bu yüzden bölgede Rum, Ermeni, Türk kültürünün, hatta Ortodoks ve Pagan (çok tanrılı inanç) inançlarının figür ve etkilerini görmek mümkündür.” tespitini tekrar etmekte fayda var.