Rize’de çay molası

Aydan ÜSTKANAT

Birkaç hafta önce Rize’deydim. Hiç sararmayan, yaprağı dökülmeyen çay bahçelerinde dolaştım. Çayın tarihinden nasıl demlenmesi gerektiğine pek çok yeni bilgi öğrendim. Ciğerlerim oksijene boğuldu, gözlerim bayram etti, bol bol da tavşan kanı çay içtim.

Kendine iyilik yapmanın en iyi yolunun yaşamında kedi, köpeğe yer vermek olduğundan yüzde yüz eminim. Hiç hayvanı olmayanlara vakit kaybetmeden bir barınağa gidip evlat edinmelerini şiddetle öneririm. Bir süre sonra ne demek istediğimi anlayacaklardır. Ama tabii bu büyük, hayatın geneline yayılan kocaman bir iyilik... Hani havam değişsin, ruhum aydınlansın diyorsanız bunun için Rize yaylalarını tavsiye ederim!

Birkaç hafta önce Doğadan’ın davetlisi olarak Rize’deydim. Yolculuk, bence en güzel pisti olan (manzara anlamında tabii, teknik olarak bilemem) Trabzon’a uçağımızın inmesiyle başladı. Pist, denizle dip dibe ama Rize’ye doğru hareket ettiğimizde yol üzerindeki yapılaşmanın, bu manzarayı bozduğunu görmek hüzün vericiydi. Bölgede yapılaşma gerçek bir facia. Fakat dağlar yemyeşil, doğası inanılmaz derecede güzel. Yaklaşık bir buçuk saatlik kara yolculuğundan sonra Ayder Yaylası’na ulaştık. Buranın doğa güzelliğini hayal edemezsiniz. Yine kötü yapılaşma ve kötü tesisler var ama doğa o kadar güzel ki! Ciğerlerim oksijene boğuldu, gözlerim bayram etti, derelerde çağlayan su sesi ise duyduğum en güzel melodilerden biriydi.

Ertesi gün doğruca Doğadan’ın çay bahçelerinden birine gittik. Paketlerin üzerindeki bahçeye gideceğimiz söylendiğinde “Hadi canım, gerçek miydi o?” dedim. Uzunca bir tırmanıştan sonra oraya vardığımızdaysa şaşakaldım. Yüzde yüz gerçekmiş!

Çay, 12 ay boyunca yeşil kalan ve yaprak dökmeyen ender bir bitki türü. O yüzden, bu bölgedeki tüm yayla sırtları kartpostaldan fırlamış gibi. Muhteşem bir manzara! Kendimi kaybetmiş bir şekilde bahçede dolaşırken “İnsanoğlu tuhaf!” diyordum kendi kendime. Sürekli yeşil kalması için neler verebileceğimiz nice ağaç, bitki sararıp soluyor her mevsim. Ama 5 bin sene önce Çin’de biri çıkıp hep yeşil olan bu bitkiyi tam tersine kurutmaya karar veriyor. Sıcak suya atıp demliyor. Ve o harika içeceği keşfediyor! Yani çayı...

Bursa’da yetişmemişti

Üretiminde ortalama 2 bin metrelik rakım yüksekliği, bitki için uygun büyüme koşullarının başında geliyor ama toprak ve nem oranı da bitkinin kalitesi açısından önemli. 1883’te Bursa’da yetiştirilmeye çalışan çay bitkisi, istenildiği gibi sonuç vermiyor ama Cumhuriyet döneminde Rize’de nihayet yüzleri güldürüyor. Bitkinin ortalama ömrünün 70 yıl olduğunu düşünürsek dünyada en çok siyah çay tüketen ülke olarak şimdiden bir plan yapmamız gerek sanırım.

Siyah çay sofralarımıza gelene kadar beş farklı işlemden geçiyor. Yapraklar önce kurutuluyor, ardından kırılıp 90 derecede 15-20 dakika kadar nemli ortamda bekletiliyor. Kalite kontrolünden sonra paketlenip hazırlanıyor.

Etiket standartı getirilmeli

Çayın üç çeşidi var ve bunlardan sadece biri Türkiye’de yetiştiriliyor. Mutlaka porselen demlik kullanmak, yerli çayı en fazla 15, diğer türleri beş dakika demlemek, demlikteki çayı biraz nemlendirmek, suyun kireçsiz olması ve demlerken kaynama derecesini geçmesi lezzet için altın kurallar olsa da satın alınan çayın kalitesi çok önemli. Peki bizler, çayın kalitesini nasıl anlayacağız? Maalesef bazı içecekler gibi çayda etiket standardı yok. Yani satın aldığınız çay hangi bölgeye ait, çeşidi ne? Yazılmıyorsa bilemiyorsunuz. Deneme yanılma yapıyorsunuz. Bir tüketici olarak içtiğim çayın türünü, bölgesini, kalitesini görerek satın almak isterdim.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.