Bu topraklarda kopartılmak istenen vaveylayı anlamak için sağduyulu solcu, sağduyulu milliyetçi, sağduyulu İslamcı, sağduyulu demokrat olmak lazım…
Gezi Parkı olayları neticesinde etrafı yakıp yıkmayı “devrimcilik” zannedenler yanılıyorlar. Çokyüzlü oyuncuların sahne aldığı bu kalkışmayı yine halkın sağduyusu bitirecektir…
Türkiye’yi çözüm sürecinde “mezhep temelli” bir iç karışıklığa sürüklemek isteyenler, bütün fırsatları değerlendireceklerdir. Yani Anayasa çalışmaları da çözüm sürecinin en önemli adımı olacağını bildikleri için boş durmayacaklar. Bu sözümüzde her zamankinden daha çok iddialıyız. Gezi Parkı olayları da bu minvalde değerlendirilmesi gerekir!
On gündür devam eden eylemlerde “Hem apolitik gençler sahnede” deniyor hem de “devrimcilikten” bahsediliyor. Olayları Tahrir meydanındaki Arap Baharı’na benzetenler var!
Yok, yok böyle bir şey?
Giderek yalnızlaşıyorlar…
Bu geçlerin temsilcileri olduğunu söyleyen heyet, devletten taleplerini sıralamış. Türkiye sanki işgal olmuşta sömürge valisinin direktiflerini devlete dayatıyorlar. Apolitik gençlerin isteklerine bakın hele;
Kanal İstanbul, 3. Boğaz Köprüsü, 3. Havaalanı, enerji santralleri projeleri hayata geçirilmeyecek, alkolizmle mücadele edilmeyecek…
Eeee, başka…
Alternatif sunuyorlar mı?
Hayır.
Halkın menfaatine bir tek madde var mı?
Yok.
Hiç olmazsa şu kredi kartı faizleriyle ilgili bir talepleri olsaydı ya!
Bulamazsınız, çünkü senaryoda böyle bir talebe yer yok!
Bir de Başbakanın üslubuna takılmaları yok mu, emin olun trajikomik bir durum var. Başbakan kreş yönetmiyor, ülke yönetiyor, haberleri yok!
Başbakan Türkiye’nin %50 halkın güle oynaya almadı. Başbakanın-bakanların asıldığı bir ülkede kelle koltukta mücadele verdi. Halkın içinden geldiğini ifade etmek için “Kasımpaşalıyım” dedi ve oyları öyle topladı. Politika üretemeyince Taksim’in eşcinsellerine sahip çıkarak oy toplamadı. İnanca, değerlere küfrederek milletin gönlüne taht kurmadı. Seçim meydanlarında başörtüsü dağıtarak inanç sömürüsü yapmadı. Dindar bir adamın doğallığında siyaset yaptı ve halkın gönlünde taht kurdu…
“Sultanlık, padişahlık” halkın gönlünde taht kurmaksa “diktatörlüğün” ne anlamı olur ki! Ne derlerse desinler…
Meydanlarda terör estirenler, yakıp yıkanlar, kâğıt toplayan çocuğu köprüden atanlar, yüzlerce polisimizi yaralayanlar, komiserimizi şehit edenler, camileri bira şişeleriyle kirletenler, başbakana küfredenler, namaza gidenlerin dinine diyanetine ağza alınmayacak sinkaflı küfürler yağdıranlar…
Bunlara “çapulcu” denmeyecekte ne denmesi lazım?
Bu tarumara rıza gösterenleri hangi kefeye koyacağız?
Çapulculuğu masum göstermeye çalıştılar. Halk ne yaptı? Tayyip Erdoğan’ın yanında sessizliğini bozdu ve meydanlara sığmaz oldu. Onlar yakıp yıkmıyor, küfretmiyor, izzet ve şereflerine halel getirmiyor…
İnsanın aklına; “Bunlar apolitik gençler ise politik gençleriniz nerede?” diye sorası geliyor!
Halk, bunların “masumiyet” palavralarına inanmıyor. Emin olun kendileri de inanmıyorlar. Kendilerini ifade etmekten dahi yoksundurlar. “Biz çapulcuyuz” savunma refleksleri, işledikleri günahları zımnen kabul ettiklerini gösteriyor. Normal şartlarda bu sözden alınganlık göstermeleri gerekirdi. Ama anormal bir hareketten normal bir sonuç çıkaramıyorlar. Algı düzeyleri buna manidir. Alkol içerek kendi aralarında tartışanları gördük. Ellerinde alkol şişeleriyle vatana millete hayrı dokunacaklar diye düşünenler varsa vah olsun onlara! “Bunlar münferit olaylardır” diye bu halka yutturamazsınız…
Her zaman söylüyoruz; bunlar Türkiye’de siyaseti tükettiler. AK Parti karşısında ne bir fikir ne de bir proje üretemez oldular. Askerden medet umar hale geldiler, askerden karşılık alamadılar. Yargıyı kullanmak istediler, referandumla perişan oldular. Şimdi sivil diktatörlüğe önayak oluyorlar!
Mesele “ağaç” meselesi olmadığını herkes biliyor. ABD’deki eylemciler, Yunanlılarla kol kola yürüyorlar. Kıbrıs’ta serhat boyunda Rumlarla sırt sırta vermişler Türkiye’ye mesaj veriyorlar. İngiltere’de Abdullah Öcalan posterleriyle destek çıkıyorlar...
Bu oyun değil de nedir Allah aşkına!
Batının bütün şer odakları Tayyip Erdoğan’ı yedirtmek için iştah kabartıyor. Doğunun mezhep temelli “takıyyeci” diplomasisi “Türkiye karışsın” diye ağzını açmış bekliyor. Doğu ve Batı girdabında “baronlar” fırsatı ranta devşirmek istediler. Tayyip Erdoğan da uluslararası güçlerin yerli işbirlikçilerine karşı “ben fakirin hakkını yedirtmem” diyor. Halk ise; “bu topraklarda bir başbakanı idam ettiniz, birini de zehirlediniz, bu sefer Tayyip Erdoğan’ı yedirtmeyiz” diyor. Durum böyle olunca halk, meydanlara fevc fevc akın ediyor…
Bundan böyle baronlar düşünsün, Robin Hood geri döndü!