Mesela Abdulkadir Aksu’nun bu süreçte düne dair söyleyecek hiçbir şeyleri yok mu?
Gördük, Meral Akşener’in, Şevket Kazan’ın mesela 28 Şubat ile ilgili söyleyecek sözleri yok.. Mesela Çevik Bir niye konuşmaz, düne dair..
Konuşması gereken o kadar çok isim var ki! Ama susuyorlar..
Mehmet Ağar neden konuşmaz.. Mehmet Eymür, Veli Küçük konuşursa “yer yerinden oynar” deniyor.
Üzeyir Garih’ten Necip Hablemitoğlu’na, ya da Gaffar Okan’dan Hrant Dink’e, Danıştay baskınından Cem Ersever’e kadar birçok faili meçhul dosya yeniden açılmalıdır. Buyurun Uğur Mumcu’dan Bahriye Üçok’a,Sivas’tan Başbağlar’a kadar hepsini yeniden masaya koyalım.
Belki gelecekte birilerinin soracağı sorulara ilişkin mesela Gül ve Arınç da hatıralarını yazmalı.. Şu geldi, buna gittik değil, halkın merak ettiği dönemleri ile ilgili önemli olaylar hakkında söylenmesi gereken çok şey olmalı.
Mesela Tezkere, mesela Kozmik Oda konusu..
Aslında Ahmet Necdet Sezer’in o döneme ilişkin söyleyecek hiçbir şeyi yok mu?
Sırları ile gömüleceklerse, o dünyada o sırlar onları bırakmayacaktır, onu hatırlatalım.
Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tecrübeler birikimidir.. Tarih toplumun ortak hafızasıdır.. Halka ait gerçekleri halka vermeyenler aslında toplumun tarihini çalmış oluyorlar.. Belki etkileri devam eden sırlar bir süre daha gizli kalabilir. Ama bir toplumun geleceğini ilgilendiren bir gerçeğin ebediyyen gizli kalması için susmak doğru bir tercih değil. Allah bizden “adil şahidler” olmamızı istiyor..
Biz hep kendi tarihimizin hırsızı olduk. Yabancı ülkelerin arşivlerinden tarih damıtmaya kalktık.. Çünkü bizim devlet adamlarımız arşivlerimizi bize yasakladılar ve kendileri ise ketum davrandılar, ser verdi sır vermediler.. Daha da kötüsü, genellikle bize yalan söylediler. Geçmiş algımızı değiştirerek geleceğimizi değiştirmeye çalıştılar..
Oysa gerçek herkes için en iyi olanıdır..
Biz, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’i kim öldürdü diye hep sormaya devam edeceğiz. Özal’ı, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Mehmed Bedri İncetahtacı’yı kim niçin şehid etti.
1980 sonrası bütün içişleri bakanları, kritik illerin valileri, Emniyet Genel Müdürleri, istihbarat müdürleri, jandarma komutanları şaibe altındadır..JİTEM vardı-yoktu, yıllarca bunu tartıştık. “Beyaz Toros” hikâyeleri anlatıldı.. Eroin ve silah kaçakçılığı arasındaki ilişkiyi çözmüştü Uğur Mumcu. Mayınlı tarlaya girmişti. Susturuldu. Sağ-sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt kavgası tezgâhtı.. Aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırdılar, onların kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet ürettiler..
6-7 Eylül olayları neyin nesi idi? Kanlı 1 Mayıs’ın arkasında hangi hainler vardı!
“Tavşana kaç, tazıya tut” diyenler kimlerdi. Bu postmodern, asimetrik savaşta “Kontrollü bunalım stratejisi” denen kirli ve kanlı bir oyunla kim neyi elde etmek istiyordu ve bunun yerli işbirlikçileri kimlerdi?
Biliyoruz artık, bu işin failleri, siyasi emellerini emperyalizmin emelleri ile şahsi çıkarlarını finans kapitalin çıkarları ile tevhid eden, medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi ve STK içinde yuvalanmış derin yapılar.
Gerçekleri bildikleri halde susmaya devam eden dilsiz şeytanlardan bu dünyada olmasa da öbür dünyada bunları soracak öğreneceğiz. Kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak. “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” denmiştir. Biz biliriz ki bir “din günü” vardır. “Mizan” vardır ve “ilahi adalet” vardır. Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bir gün bize gösterilecektir.. Bu dünyada kim ne yaptı ise “miskale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde karşılığını görecektir.. “Zulm ile abad olunmaz”, eğer olduğunu sanıyor ise “zulm ile abad olanın ahiri berbad olur” bunu da bilmesi gerekir!
Kim neyi, ne için istiyorsa, eğer bunu meşru yoldan elde etmiyorsa, sahip olduğu şey onu mutlu etmeyecektir.. Ulaşmayı murat ettiği şeyden uzaklaşacaktır.. Onlar okyanusta bulutlu bir gece vakti, fırtınalı bir denizde pusulasını kaybetmiş yelkenlinin kaptanı gibidir. Onlar deniz kenarında kumdan saraylar yapan, sonra bir dalga gelip hepsini götürdüğünde çaresiz bir şekilde eli böğründe kalan çocuklara benzer..
Ölen öldü, peki ya onların yakınları.
Hâlâ yaşayanlar, ne zamana kadar susacaklar.. Konuşmak isteyenler bildiklerini internet üzerinden hak sahiplerine ulaştırabilirler.. “Zulüm karşısında susanlar, zulme rıza göstermiş olurlar ve zulme rıza da zulümdür..” “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” denmedi mi?
Hani yaşadığımız zamana ve mekana şahidlik eden “adil şahidler” olacaktık.. Hani Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktık. Hakk’ın hatırı, halkın hatırından üstün olacaktı hani. “Allah’ın bildiğini kuldan saklamayacaktık”, başkalarının hayatlarını etkileyen bilgiler konusunda. Birilerinden korktukları için susanlar şunu bilsinler ki, Allah (c.c) bu anlamda en çok korkulmaya layık olandır. O zalimlerden mazlumların intikamını alacak olandır..
Biz bu dünyada sadece yapıp söylediklerimizden değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, söylememiz gerekirken söylemediklerimizden de hesaba çekileceğiz. Bu dünyada bu konudaki tasarruflarımızın sonunda ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla taşıyacağız ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyacağız..
Kalu bela zamanında Bezm-i Elest’te Allah’a verdiği sözü, başkalarına verdikleri, zulme sebeb olan sözlerin üstünde tutanlar bu yaptıklarının hesabını verecekleri gün gelmeden keşke hakikati söyleseler de zulmün devamının vesilesi olmasalar.. Karar kendilerinin. Selam ve dua ile..