Salih zatlardan biri der ki, eğer bende bir yanlış görür de söylemezseniz, sizde hakkım kalır ve sizde hayır yoktur. Çünkü Müslüman Müslümanın kardeşidir ve velisidir. Birbirlerinden hesaba çekileceklerdir. Bu takdirde hem görevini yapmamış ve hem de beni şeytanın hilesine karşı korumamıştır. Eğer benim hatamı görüp, beni cehennem ateşinden korumak için biri beni ikaz eder, nasihatte bulunur ve onun sözüne itibar etmez, suratımı buruşturursam, bilin ki, bende hayır yoktur.
Ne “söz dinlemez bir topluluk” olduk.. “Beni nefsimle baş başa bırakma” diye dua eden bir neslin önderlerine ne oldu da, onların çocuklarını kimsenin kendilerine karışmasını istemiyorlar. “İstişare” ve “Şura”dan vaz mı geçtiler yoksa. “Din nasihatle kaimdir” diyen geleneğe ne oldu da, “kimse bana karışamaz” diyen insanlar türedi. Herkes “Ben” demeye başladı. “Benim dinim, benim mezhebim, benim şeyhim, benim ülkem, benim liderim, benim partim, benim şehrim, benim ırkım, benim tanımım, benim malım, benim soyum, benim aklım..” Böyle diyen varsa onlar kendi yoluna, ben “Allah’ın dini”ndenim ve insanları “Allah’a, resulüne ve kitaba” çağırıyorum, salih insanların yaptığı gibi!
“Ama ben de Müslümanım” diyenler olacaktır. O zaman siz de kendinize değil, Allah’a çağırın. O’nun rızasının tecellisinin vesilesi olmak için çalışın. Müslümanları kardeş bilin.
Bilin ki, siz onlara ne kadar uzaksanız, onlar da size o kadar uzaktır.
İnatçılık ekmeyelim. İnat şeytanın huyudur! İlk “Ben” diyen şeytandır.
Müslüman günde 40 kez, “Bana hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasib et, bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların” değil der.
“Benim dediğim, istediğim olacak” diyeni Allah o sözü ile imtihan eder. İhtirasla istediğiniz şey her ne ise, Allah sizi onunla imtihan eder. Onun için denmiştir ki; “Mallarınız, canlarınız, sevdikleriniz sizin için fitnedir”. Para, evlat, makam, iktidar, o her ne ise, bu böyledir. Kim ne ile gururlanırsa Allah onu o şeyle zelil eder. Allah’ın rızasına muvafık olmayan her şey, insanoğlunun kendi sırtında taşıdığı cehennem yakıtıdır.
Kur’an-ı Kerim’de defalarca, “Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” denir. Din nasihatle kaimdir. Nasihat ya iyiliğin terakkisi ya da bir yanlışın eleştirisini ifade eder. Eleştiriden kaçmak, aynı zamanda istişareden ve şuradan kaçmak anlamına da gelebilir. Kuşkusuz, hakaret, tehdit, galiz söz, nasihat de değildir, eleştiri de. Eleştiri mükemmeliyete giden yolda zaafların ve yanlışların önüne geçmek için zarurettir.
Bakın öğüt dinlemeyenler, aslında kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşmaktadırlar.
Bir ayette de şöyle buyurulur: “Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir.” Kur’an-ı Kerim’de sure sayısında 114 yerde “Öğüt” anlamına gelen kelimeler kullanılır.
Kimileri için sen istediğin kadar anlat, gözleri var görmez, kulakları var duymaz kalpleri var hissetmezler. Anlatsan da bir anlatmasan da, ama siz Hz. Yunus’u hatırlatın öğüt vermeye, tebliğ etmeye devam edin. Taif’e giden peygamber gibi olalım. “Bununla beraber Allah dilemedikçe onlar öğüt alamazlar. Koruyacak da O’dur, bağışlayacak da”. (74-56)
Bakın, ben şeytana yardım etmezsem, şeytan bana hiçbir zarar veremez. Şeytan, Allah’ın koruması altındaki muttaki kullarına hiçbir zarar veremez. Allah’ın koruma alanı dışına çıkanların ise vay haline. Ya da Allah bizim ellerimizle onları cezalandırmak için onların işbirlikçilerini başımıza musallat edebilir. Niye böyle düşünmüyoruz. O “Ben” dediğimiz yerdeki nefsinizi kontrol altına alın. O “Benlik” duygusu sizin gizli kapınızın anahtarını şeytana verebilir.. Sizi nefsinize hoş gelen şeylerle sizi aldatabilir.
Bu sözüm başta kendi nefsim olmak üzere, sultanlara ve âlim ve hikmet sahibi olarak tanınan zatlaradır. Kadınlara, erkeklere, gençlere, ihtiyarlaradır.
Bakıyorum da şimdi insanlar öğüt verenlerden uzaklaşıyor, kendilerini övenlerle birlikte oluyor. Hatta kendini alkışlatmak için ekipler oluşturuyor. Artık “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” diyen münadiler de yok!
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez. (…) Kim O›na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da verecektir. Allah’a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir şekilde azab edecek ve onlar Allah’tan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.”
Sakın yeryüzünde kibirlenerek yürümeyin, zenginlik gösterisi de yapmayın. Kibir hastalığına yakalanıp yakalanmadığınızı anlamak isterseniz, meşru ve ölçülü bir eleştiri karşısında öfkelenip öfkelenmediğinize, o sözü söyleyeni, yazanı susturmak ve hatta cezalandırmak isteyip istemediğinize bakın. Yeter ki, dilinizi yaralayıcı bir şekilde kullanmayın. Güzel söz ve hikmetle söyleyin ne söyleyecekseniz.
Elinize, dilinize, belinize sahip çıkın.
Sözü olana verecek bir kulağın, kulağı olana söyleyecek bir sözün olsun.
Müslümanları “ihvan” bilin, erdemli, ilim ve hikmet sahibi insanlar ve mazlumlarla ittifak kurun, değer üreten herkesle nimet-külfet dengesine dayalı itilaflar kurarak onların kalplerini İslam’a ısındırmaya çalışın. Onlar için güzel bir örnek olun.
2-216: “Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysaki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Siz Allah’ın rızasını isteyin, onu bulmak için istişare ve şura yapın. Unutmayın cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşeli olabilir.
Selam ve dua ile.