Mustafa Sarıgül, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olmak istiyor. Arkasındaki desteğe bakılırsa şimdiden CHP'nin İstanbul Adayı diyebiliriz.
Bunun bir tertibin parçası olduğuna geçmeden önce, burada kısaca Sarıgül'ün siyaset anlayışından bahsetmek istiyorum.
Sarıgül bizim alışageldiğimiz sıradan bir CHP'li siyasetçi değildir. Hem de hiç değildir. Eskilerin tabiri ile “ nevi şahsına münhasır ” bir şahsiyet olup siyasette kendi tarzını oluşturmayı başarmıştır. Şu ya da bu şekilde yerel siyasette başarılı olmuş oylarını artırarak seçimleri kazanmasını bilmiştir. Tabii ki burada Şişli'nin kendine has özelliği belirgin rol oynamıştır ama konumuz olmadığı için oraya hiç değinmeyeceğim.
Sarıgül'ü içinde bulunduğu partiler üzerinden sakın yargılamayın. Yoksa hayatınızın hatasını yaparsınız. CHP ve DSP'nin içinde bulunmasına rağmen tamamen onlardan farklı bir tavır sergilemiştir.
Sarıgül, her şeyden önce, dindar bir profil çizmeyi başarmıştır. Bunu da diğerleri gibi “annem babam hacı” diyerek değil de hakkını vererek yapmıştır. Siyasi ilişkilerini bilmeseniz, onun için rahatlıkla mütedeyyin, muhafazakâr bir siyasetçi diyebilirsiniz.
O kadar ki, bir sabah namazında onu Eyüp Sultan’da cemaatin arasında görürseniz hiç şaşırmayın. Namazdan sonra kendisi gibi hacı olan yaşlılarla sohbeti hiç ihmal etmez. Cenaze namazlarını kaçırdığı, taziyeleri ihmal ettiği neredeyse görülmemiştir. Tüm bunları da adabına uygun olarak son derece inandırıcı bir şekilde yapar..
Kısacası, “ Düğün evinin tefçisi, cenaze evinin yasçısıdır.”
Sıradışı yapısı bununla sınırlı değildir, muhafazakâr kesimdeki siyasi rakipleriyle çok sıkı dostluklar kurabilmiştir. Başbakana “dünya lideri ” sonradan şaka dese de, Topbaş'a da “abi” demekten çekinmemiştir. Tam bir pragmatisttir. Klasik laiklik İslam tartışmalarına kesinlikle girmez, herkesin hoşuna gidecek ortadan şeyler söylemede üstüne yoktur.
Bu anlattıklarım Sarıgül'ün sıradışı yüzü.
Diğer yüzü, yani gerçek yüzüne de kısaca değinmekte fayda var. Sarıgül siyasi yaşamı boyunca hep merkez sol diye tabir edilen statükocu Kemalist partilerde yer almıştır.
Gerçek bir Atatürkçü ve su katılmamış bir Kemalist'tir.
Bu tarafını 28 Şubat süreci gibi dönemlerde göstermekten çekinmemiştir. Darbecilerle birlikte hareket etmekte bir beis görmemiştir.
Sarıgül'ü bu denli popüler kılan aslında bunlardan hiç biri değildir. Sarıgül'ü Sarıgül yapan içeride ve dışarda ki etkin ve yetkin kişilerle kurduğu çok derin ve girift bağlardır. Bunların başında şüphesiz Koç ailesi özellikle de Rahmi Koç gelmektedir. En son taziye vesilesiyle Süleyman Demirel'i ziyaret ederken görmüştük bu ikiliyi. Nedendir bilinmez o ziyaretten sonra Sarıgül'ün adaylığı daha sık dile getirilmeye başlanmış ve önünden dahi geçemez denilen CHP'ye bir çırpıda tekrar girebilmiştir.
Bu ve bunun gibi daha birçok örnekten Sarıgül'ün Koç'un başında olduğu İstanbul sermayesinin adayı olduğunu söylemek hiç de abartılı olmaz.
Sarıgül'ün adaylığı sıradan bir adaylığın çok daha ötesindedir.
Onun adaylığını Gezi ile başlayan süreç çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Malum, gezide hedef ne AK parti, ne Abdullah Gül ne de Bülent Arınç’tı. Tek bir hedef vardı, o da Recep Tayyip Erdoğan'dı. Erdoğan sız bir AK parti ve Türkiye tasarlandı ama hayata geçirilemedi.
Hedeflerinden hala vazgeçmiş değiller. Küçük bir taktik değişikliğiyle kaldıkları yerden devam ediyorlar. Eğer yerel seçimlerde AK parti çok önemli birkaç belediyeyi kaybeder ya da ciddi bir oy kaybına uğrarsa Başbakanı içerden devirebileceklerine inanıyorlar.
Bu planda ki en stratejik nokta kuşkusuz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıydı. Onlara göre, İstanbul'un kazanmak ya da karşı tarafa ciddi bir oy kaybına uğratmak için, muhafazakâr kesimden de oy alabilecek sıra dışı bir adayın bulunması gerekiyordu. Sarıgül bunun için tam biçilmiş bir kaftandı. Tüm şartları fazlasıyla taşıyordu. Alırsa İstanbul'u Sarıgül alabilirdi.
Peki, Sarıgül kazanabilir mi? AK partinin başarısı ve siyasi durum göz önünde bulundurulursa Sarıgül'ün kazanma ihtimali nerdeyse sıfırdır. AK parti rahat bir şekilde % 12 fark atar. Bu rehavete kapılmaya sebep olmasın. Kazanamaz ama ciddi bir şekilde çalışılmazsa ve Sarıgül'ün muhafazakâr kesimden oy almasına müsaade edilirse zorlayabilir. Bu durumda farkı % 5’e indirmesi işten bile değildir. İnanın onlar için bu bile çok büyük bir başarı olarak algılanacak ve tertibin ikinci ayağının startını vereceklerdir.
İşte tüm bunlardan dolayı Sarıgül'ün adaylığını sıradan bir siyasi hadise olarak görmemek lazım. Başbakana karşı düzenlenmiş uluslararası bir tertibin en önemli ayaklarından biridir.
Benim düşüncem böyle, sizlerin düşüncelerini de yorumlarda görmek isterim.
Selam ve Dua ile..