İnsanlar hep hayatları boyunca seçim yapar. Eş, okul, iş, arkadaş, marka seçersiniz. Her seçiminizin bu dünyada bir karşılığı olduğu gibi, bir de ahirette karşılığı vardır. Bu yazı, parti seçiminizin dünyada olduğu gibi ahiretteki karşılığı ile ilgilidir.
Birinci kural: Kim ne yaparsa karşılığını eksiksiz olarak görecek. İyilikse iyilik, kötülükse kötülük.
İkinci kural: Toplum neye layıksa ya da imtihanı ne gerekiyorsa o olacak. Kim ne yaparsa yapsın sonuç değişmeyecek. Allah neyi murat ediyorsa, hayır da olsa, şer de olsa o gerçekleşecek. Allah bir şeyi murat etti mi, onun esbabını da yaratır. Eğer bir toplum sapıtmışsa, onların başına zalimleri musallat edebilir. Onların eli ile sapkınları cezalandırabilir. Ya da sapkın ve zalim bir topluluğu cezalandırsın diye, onları mazlum ve zayıf bir topluluğa saldırtır ve fakat onlara yardım eder de onlar eliyle o zalimleri cezalandırır. Bazen hırsızları, zalimleri bir kavme musallat eder ve onların hırsızlıklarını ve zulümlerini artırmaları için onların işlerini kolaylaştırır. Bu şekilde hem o zalimlere gazabını artırır ve hem de o zalimlere karşı sessiz kalanları onların eli ile cezalandırabilir...
Allah’ın rızası yolunda direnenlere gelince onlar mahzun olmayacaklar. Ötekilere gazabını artırmak için mazlumlara zulümleri bir süre için serbest bıraksa da, o mazlumlara sabırla direnmelerinin karşılığında bu dünyada da, ahirette de onları ödedikleri bedelin karşılığını on katı, yüz katı, hatta 700 katı ile geriverecek. Eğer bu mükafata mazhar olanlar, zenginlik ve zaferden sonra tekrar sapıtır, haddi aşarlarsa, Allah o verdiklerini geri alır ve onların işlerini sarp dağlara sardırır. Allah'ın laneti onlara gazabı şeklinde geri döner.
İsrailoğullarını hatırlayın! Denizi geçtiler, çölde aç ve susuz kalınca, onlara gökten bıldırcın kebapları, kudret helvaları ikram edildi, kayadan onlar için tatlı su çıkartıldı. Ama onlar haddi aşıp, Allah’ı görmek isteyince gözleri geçici olarak görmez oldu. Sonra onlara “tevbe et, kurban kes” denilince, “sıradan bir danayı kurban edeceğimize O'na altından bir buzağı yapıp takdim edelim” dediler! Akıllarınca Allah’ın gazabından korunmak için ona şükranlarının ifadesi olarak böyle bir takdimi sunacaklardı. Bu Allah’ın lanetine sebeb oldu da, Sina’dan Kudüs’e, 10 günlük yolu, başlarına 3 peygamber olmasına rağmen 40 yılda “tihan eylediler”.
Başınızda 3 peygamber birden olsa ve size önderlik etseler, siz Allah’a sizden istendiği gibi bir kurban yerine altından bir buzağı da sunsanız, Altın varakla süslü mabed’ler de yapsanız, Allah o mabedi düşmanlarınızın eli ile ya da tabii afetlerle başınıza geçirir, yerin dibine batırır. Bukağılı şeytanlar ve cinlere mabed yaptırır da peygamberine, mabedin uluları Allah’ın ipini bırakıp birbirine düştüklerinde, bir zalimi onların başına musallat eder, sonra da o zalimi zelil eder.
Hiç kimse, dua, zikir, ayin ya da herhangi bir şekilde Allah’ı belli bir şeyi yapmaktan men edemez ve başka bir şeyi yapmaya mecbur bırakamaz. Allah, dilediğini yapmakta muhayyerdir. O Kadir-i Mutlak, yani mutlak iktidar sahibidir. O “ol” der ve o şey olur. Kadere, rızka ve ecele hükmeden de O’dur. Onun ortağı da yoktur.
Partiler, adaylar çalışıyor da ne oluyor derseniz, onlar kendi sırtlarında ya kendi cennetlerine tuğla, ya da kendi cehennemlerine odun taşıyorlar. Allah onların yaptıklarını, söylediklerini, kalplerinden geçeni, akıllarından geçeni, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuştuklarını biliyor. Rızası dışında hesabı olanların işlerini sarp dağlara sardıracak. Onları iki cihanda zelil edecek. Eğer onlara iktidar verip, yedikleri, usulsüzlükleri, ehliyetsiz ve liyakat’sız kişilerle kurdukları ortaklıları görüp de, onlara dokunmuyorsa, bu onlara ikramı değil, gazabını artırmak içindir.
Birileri çalmadan, zulmetmeden nasıl cezayı hakkedecek. Birileri bu haksızlıklara, zulme, sömürüye sabırla direnmeden nasıl cennete girdirilecek. Bazı zararları, bir takım günahlarının kefareti olacak belki de. Ya da o zararların karşılığının fazlası ile ödeneceği bir gün var. Aslında kim ne yapıyorsa kendine yapıyor. Hiçbir şey gizli değil Allah’ın indinde.
İnsanlar yaptıkları ve yapmaları gerekirken yapmadıkları, söyledikleri ve söylemeleri gerekirken söylemedikleri her şeyden hesaba çekilecekler. Kim ne yaptı ise “misgale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde karşılığını göreceği bir gün var.
Birileri aslında dünyalık karşılığında ahiretini satıyor. Onları bilip de onları destekleyenler yok mu. Onlar da onlara yardım ve yataklık yapmaktan suç ortağı olacak. Öyle kişiler var ki, hangi parti olursa olsun bu kişileri vitrinine koyar, onlara söz verir de, insanlarda dünyevi hesaplarla onları alkışlarda, bu haksızlıklar karşısında susmaktan daha vahim bir cürüm olur. Hele size kaderinizi değiştirmekten söz edenler, sizin yaşadığınız şeylerin kader olmadığını söyleyenler var ya onlara meyletmeyin, sonra onları yakacak ateş size de dokunur. Hayır da şer de olsa, olan her ne ise o kaderdir ve Allah’ın iradesi içindedir. Zalimlerin başınıza musallat olması kaderdir, ama bu o zalime boyun eğmenizi, sessiz kalmanızı gerektirmez. Aksine Allah’ın rızasına kavuşmak için o zalimlere karşı direnmeniz gerekir. Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir. Şeytan da Allah’ın iradesine tabidir. Onun için biz, “ve bil gaderi, hayrihi ve şerrihi, mineallahu teala” diyoruz. Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin, istişare ve şura yapın, ama aklınızı kiraya vermeyin, emin olmadığınız konularda insanları yönlendirmeyin, sonuçtan siz de sorumlu olacaksınız. Siyaset velayet değil vekalet müessesidir. Oy verdiğiniz kişiye vekalet vermiş oluyorsunuz. Onun yaptığı her iyilik ve kötülükten size de bir pay vardır.
Bizler, sözü dinler doğrusuna tabi olur, yanlışına karşı çıkarız. İş konusunda da öyle. Bir kavme, topluluğa olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmez. Bizden biri haksızlık yaptığında ve o haksızlığın sonucu insanlara zarar veriyorsa, onları alenen, eğer yaptığı yanlış ahvali şahsiyesine ait bir yanlış ise, onu yanlışından vazgeçirmek için ikaz ederiz. Sakın büyük günahları alenen ve tekraren işleyen, yaptıklarından pişmanlık duymayan fasık’lar ve münafıklara yaklaşmayın ve onları kendinizden uzaklaştırın. Onların itibar gördüğü yerlerden uzak durun.
Kamu malını ganimet, ötekilerin kızını cariye zanneden, münafıklığı, yalancılığı takiye zanneden, Allah’ın rızası yolunda şartları ve tarafların sorumlulukları belirlenmiş bir konuda ahid’leşen ve söze sadakatı cenneti satın almanın vesilesi kabul eden insanların biad’ı birilerinin bir başkasına genel olarak, her sözüne anlamadan da olsa, üzerinde düşünmeden “iteat sözü” zannedenlerden uzak durun.
Aman ha! Din ve devlet büyüklerinizi mutlaklaştırmayın, daha doğrusu hiç kimseyi idol edinmeyin. Bu onları İlah ve Rab edinmek demektir. Ve masiyet’te iteat yoktur. Mahkeme kadıya mülk değildir. Bizim geleneğimizde kamu malı yetim malı hükmündedir. Kul hakkının en yoğun olduğu alandır. Eskiden belediye’ye “şehremaneti” derlerdi. Yani Şehrin emanetini devralan kişi hükmündeydi Belediye! Emanete hıyanet yoktur. Tekparti, darbeler derken, nereden geldiğimiz belli, Şimdi YE babam YE! Beled’i YE, Adl’i YE, Mülk’i YE, Mal’i YE, Osmanlı’da da vardı bu, Rüşti YE, İbtidai YE, Harbi YE, Umum’u YE, Nakli YE, Umum’u YE, Milli YE, Ruhi YE, Sarrafı YE, Bakkalı YE, İlmi YE, Sarrafı YE, Pişmani YE!.. Bu kadar yiyince herhalde insan doyar. Fuzuli “Şikayetname”sinde ne diyordu, Kanuni döneminde: “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar”. Aman birileri sizi ''vatan millet'' diye ya da Allah’la aldatmasın. Unutmayalım, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. İyi niyetinizin kurbanı olmayın. Allah İsrailoğulları’ndan kendine Altın buzağı sunmalarını değil, bir sığırın kurban edilmesini istedi. Şeytan onları iyi niyetleri ile aldattı. Ödüllendirileceklerini, bağışlanacaklarını sanıyorlardı, Samiri’nin sözüne uydular ve Lanetlendiler. Ha bu bize, ders olsun. Ders almazsak dert alırız.
Selam ve dua ile.