Sevgili Cüneyt kural hatası başka takdir hatası başka

Köşe yazılarında ‘özel isim’ kullanmak en sevmediğim konu; herhalde gazeteci olmadığım içindir.

Türkiye’nin en çok konuşulan gazetecilerinden biri bir seferinde karşılaştığımızda benim AB meselesine yaklaşımıma çok yakışıksız bir eleştiri getirince ben de kendisine ‘sen bir gazete yazısını özel isim kullanmadan tamamlayabilir misin’ diye bir hakaretle cevap vermiş idim.

Anlayıp, anlamadığını hala bilmiyorum.

Ben de dönem dönem sert yazılar yazıyorum, hatta bazılarını çok kızdırdığımı da biliyorum ama özenle üzerinde durduğum konu mümkün olduğu ölçüde ‘özel isim’ kullanmamak; ‘özel isim’ kullanmadan da sert, eleştirel üslup olabiliyor.

Cüneyt Ülsever’in nominal sorularına bir kez daha cevap vermek ve bir daha da bu konuya dönmek istemiyorum.

1- Cüneyt kriz konusunda ve siyasal iktidarın ataleti konusunda neden yazmadığımı soruyor; herhalde yazılarımı yeterince izlemiyor zira bu konuda defalarca yazdım, yarın 23 Mart tarihli gazetede bir kez daha yazacağım.

2- Cüneyt, George Friedman’ın Türkiye-AB ilişkileri ve Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlenmesini istediği rol konusundaki fikirlerine neden cevap vermediğimi soruyor; Friedman’ın bu görüşlerine daha doğrusu herzelerine neden cevap vermem gerektiğini doğrusu anlamadım, bu ‘güvenlik uzmanının’ söylediklerinin kamusal bir yanı yok, bir ağırlığı olduğu da çok kuşkulu, ABD’nin yeni görüşlerini yansıtmadığı da ortada. Bizdeki ‘güvenlik uzmanlarını’ yakından tanıdım, çok ciddiye alınacak yanları yoktur; galiba George Friedman da çok farklı değil.

3- TÜBİTAK’ın Darwin’i sansür ederek büyük bir ayıp ettiğini yazdım; bunun ötesinde bir değerlendirme ciddi bir bilim felsefesi meselesini günlük gazetelere taşımak olur ki, çok doğru bulmuyorum. Zaten, Darwin konusunda, TÜBİTAK’ın ayıbı sonrası, hem sözde merkez medyada hem de sözde muhafazakar basında bilim felsefesi konusunda uzmanlaşmış insanların sayısı beni doğrusu çok şaşırttı ve basınımız konusunda göğsüm kabardı.

4- ‘Bizim mahallede’ (ne demekse) bazı şeyleri yazmanın olanaksız olduğu görüşüne ise katılmak mümkün değil; başkalarından değil sadece kendimden örnek vermem gerekirse, Konya ilimizde beş yıldızlı oteller dışında düzgün bir yerde bir kadeh rakı içmenin olanaksızlaştığını ben yazdım (star gazetesi) ve sözde merkez medyanın sözde yazarları mal bulmuş magribi gibi bu yazımın üstüne atladılar, günlerce kullandılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tesislerinde alkollü içki servisi yasağını, üniversiteli kızlara uygulanan türban yasağı kadar ‘saçma’ bulduğumu da defalarca yazdım (star gazetesi).

Cüneyt Ülsever’in kendi düzeyine gerçekten uymayan kolaycılıklara kaçmaması beni sevindirir idi.

Sevgili Cüneyt Ülsever yazısını ‘merkez medyada görüşmek üzere’ temennisi ile bitiriyor; ben de esasen, bu polemiğe neden olan yazımda, tam da bu konuyu merkez medya tanımlamasını gündeme getirmiş idim; Cüneyt, gerçekten, Hürriyet gazetesinin merkez medya özelliklerini taşıdığını düşünüyor mu, bilemiyorum. Polemik çıkmasını istemediğim için özel isim vermek istemiyorum ama Hürriyet gazetesinde köşe sahibi en azından yedi-sekiz isim var ki, bu isimlerle merkez olmak mümkün değil. Tekrar ediyorum, Balbay günlükleri meselesiyle bu konu bir kez daha netleşti, darbe girişimlerine, muhtıralara sıcak bakmak siyasi bir pozisyon değil, olsa olsa suçtur ve bir suçun bu kadar aleni işlendiği yerlere merkez medya demek olanaksızdır. Bu medyada Cüneyt Ülsever’in, Hasan Cemal’in, M.Ali Birand’ın da olması suç unsurunun ağırlığını hafifletmiyor.

Türkiye’nin en çok normalleşmeye ihtiyacı var.

AK Parti siyasette çok hata yapıyor, bu doğru, ama futbol-hakem tabiriyle belirtmek gerekirse bu hatalar takdir hataları.

Oysa, AK Parti karşıtı cephenin önemli bir bölümü kural hatası yapıyor.

Futbolden bilirsiniz, hakem takdir hatası yapabilir, bu nedenden eleştirilir, ama aynı hakem kural hatası yaparsa maç tekrarlanır.

Türkiye son senelerde siyaseten meşru ama eleştiri gerektiren takdir hatalarıyla maçın tekrarını gerektiren illegal, gayrimeşru kural hataları arasında sıkışmış durumda.

TSK, CHP, yargı ve merkez medyanın önemli bir bölümü istikrarlı bir biçimde kural hatalarını sürdürüyorlar.

Kural hataları tarih olursa bizler de da takdir hatalarını daha çok eleştiririz.

Darısı bu ‘normal’ günlere.