Ve Ramazanın sonuna geldik. Bu gece Kadir gecesi. İçinde “bin aydan daha hayırlı bir gece”yi barındıran Ramazan ayı sona eriyor. Kur’an ayında, Kur’an gecesindeyiz. Şimdi yaşayan Kur’an olma zamanıdır. Zamanı ve Mekanı Kur’an penceresinden sorgulama zamanıdır. “İman ettik” dediğimiz kitapla yüzleşme zamanıdır. Bu vesile ile Kadir gecemizi tebrik ediyorum.
Şimdi Bayram vaktidir. Bayram Ramazanın sona ermesinden değil, Ramazan’ın ruhaniyeti ile donanıp, cehennem ateşinden kurtulmanın bayramıdır aslında.
Biz mi orucu tuttuk, oruç bu bizi tuttu. Biz mi Ramazanı kutsadık, Ramazan mı bizi kutsadı.
Ramazan sadece açlık değil. Arınma’dır aslında. “oruçlu” oruçlu olduğunun farkındadır. Beklenen bu farkındalığın Ramazan ayı ile sınırlı kalmamasıdır. Ramazanın ruhaniyetinin bütün zamanı kuşatmasıdır beklenen.
Aslında “Savm” sadece Ramazanla sınırlı değildir. Peygamberimiz “Savm-u Davud” yapardı. Yani bir gün oruç tutar bir gün yerdi. 3 aylarla sınırlı da değil. Ya da her ayın başında, ortasında, sonunda oruç tutarak da kendimizi bu anlamda “diri” tutabiliriz.
Ramazanın ifade ettiği anlam, “açların halinden anlamak”dan çok daha öte, anlamlı ve önemlidir. Maalesef birçok konuda din vicdani bir sorumlulukla sınırlandırılmaya çalışılıyor sanki. Din, seremoni, ritüel ve ikonalara indirgenmeye çalışılıyor..
Mesela “Ramazan eğlencesi” diye bir şey icad edildi. Bayram da öyle, oyun ve eğlenceye dönüştürülüyor sanki. Media bu konuda sorunlu. STK’lar da büyük ölçüde vicdani bir konu olarak yaklaşıyor konuya. Vicdan kötü bir şey değil de, din vicdandan ibaret bir şey değil.
Bizim zamane Osmanlıcılığı biraz Lale devri Osmanlıcılığı. “Ottoman Nargile Cafe”ler her yerde. “İkon”laştırılan Osmanlı arması, “Hiç” ya da “edeb ya hu” yazılı bir levha, lale figürlü bir minyatür, bir de taş plak koydun mu, ya da bir ney de olabilir. Al sana Osmanlı! “İç bade, sev güzel var ise aklı şuurun”...
Birçok kişi Ramazandan kilo alıp çıkıyor. İsraf diz boyu. Hani nefs terbiyesi filan diyoruz da, ne o şekerden vazgeçiyor yurdum insanı, ne de sigarasından. Şeytan bağlı iken Teravi’ye devam ediyor, sonra vakit namazlarını bile kılmıyor.. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu. İbadetin çok olanı değil, sürekli olanı makbuldür. Bunu bir kenara not edelim.
Eğer Ramazan içinde, oruçlu iken sahip olduğumuz disiplin bırakın Ramazan sonrasını, iftar sonrasına bile uzamıyorsa siz neyin bayramını yapıyorsunuz ki! Yine sigara içeceksiniz, yine israf, yine torpil, yine rüşvet, yine dedikodu, yine yalan, yine iftira.. O zaman biz bu işten ne anladık.
Eğer bu disipline sahip değilsek, o orucun bize faydası olmaz. Sadece bir tören düzenlemiş olursunuz. Diyet yapmış olursunuz. Yoksa o iş bir ibadet, kulluk görevi olmaz. Allah için aç kaldığınızdan dolayı cennete girdirilecek değiliz ve Allah’ın bizim açlığımıza ihtiyacı yok!
Ramazanın sonuna geldik. Bari, bir günahımızı, eksikliğimizin farkında varalım da ondan kurtulalım. Mesela sigara içenler sigaradan kurtulsalar..
Ramazan bu dünyada hayatımızda hiçbir değişikliğe sebeb olmuyorsa, öbür dünyada da hakkımızdaki hüküm açısından bize bir faydası olmayacak. Aynı şey Salad / Namaz, Hac, Kurban için de geçerli.
Allah, gerçekten Ramazanı hakkı ile idrak eden, İtikafa giren, Umreye giden kardeşlerimin ibadetlerini kabul etsin.
Eğer Ramazan içinde yapamamışsak bile, bundan sonra şu kitapları bir okuyalım: Akaid. Usulü Tefsir, Usulü Hadis, Usulü Fıkıh. Kur’an-ı Kerim’in lafzı ve meali. Aman ha, meal’i vahiy’le özdeş görmeyin. O meal, onu yapanın aklı ile sınırlıdır. O kişinin o ayete ilişkin fikrini ifade eder. Riyazüssalihin, ya da güvenilir bir hadis kitabı. Bir fıkıh kitabı, Siyer, İslam tarihi ve Peygamberler tarihi.
Sakın ola aklınızı kiraya vermeyin, tek bir kaynağı, İslam’ın mümkün olan en doğru tek yorumu olarak kabul etmeyin. Muhkemler açısında değil de Müteşabih ayetlerin yorumunu tek’e indirgeyecek olursanız, o işte hayır olmayabilir.
Vahyin hakikati ile yüzleştiğimizde dünyanın bu mihnetinden ve cefasından ruhen kurtulur insan. Sonuçta sizi gören, duyan, bilen, rızka, kadere, ecele hükmeden, “ol” diyince olduran, “öl” diyince öldüren, din gününün sahibi, rahman ve rahim olan bir Allah var. O zaman ne gam!
Değil mi herkes kaderini yaşayacak. Değil mi rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Kim ne yaparsa yapsın, hayır ya da şer, sonunda olan Allah’ın iradesidir. Biz ise O’nun rızasına talibiz. Ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. O zaman niye kendini boş yere perişan eder ki insan. Çabamız, Allah’ın rızasına ulaşma yönünde olmalı. Yoksa olacak olan olur!
Stres denilen hastalık, nefsin marazıdır aslında bu anlamda. Niye telaşlanıp durur ki insan! Size hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Kim bilir, başımıza gelenler günahlarımızın, cahilliğimizin bir kefaretidir. Hem değil mi ki Allah bizi zorluklarla imtihan ederek sabrımız ve mücadele azmimizle bizi mükafatlandırmak ve bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor belki.
Hani, O bizi, sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden bulacaktı. Elestü bezminde böyle ikrar vermedik mi! Niye her gün yüzlerce kez “Bismillah” ve Elhamdülillah”, “Allahu ekber”, “Sübhanallah” deriz ki! Ağzımızdan çıkanı kulağımız duyuyor mu! “Amenna ve saddakna” dediğiniz, “hani iman ettim, tasdik ederim” dediğiniz kitapta yazılanlardan haberiniz yok mu! Yoksa neye iman ettiniz ki!
Neyse! Bir Ramazanı daha uğurluyoruz. Bakalım Ramazanın ruhaniyeti kendi hayatımıza, ülkemize, bölgemize, İslam dünyasına nasıl yansıyacak. Sandıkta Ramazan etkisi ne olacak. Madem biz Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz, bakalım Ramazanın dünyaya etkisi ne olacak. Haydi şimdi kaldığımız yerden Şeytanlarla savaşmaya devam. Bugün bizim için yeni bir başlangıç. Nefsimize taht kurmuş oturan Şeytan ve onun işbirlikçileri ile savaşa hazır olalım. Euzubillahimineşşeytanirraciym, bismillahirrahmanirrahiym. Selâm ve dua ile..