Üstad Sezai Karakoç, Rabbine kavuştu. Allah (cc) rahmet eylesin. Mekânı cennet, makamı âlî olsun.
Dünya ruhunu kaybetti.
Ortaya işlenmesi ve geliştirmesi gereken güçlü bir medeniyet mefkûresi koydu. Sanatıyla çığır açtı. Vahyin ışığını yansıtan Nebevî ahlâkıyla İslâm’ın izzetini, Müslümanın haysiyetini korudu.
Bu haftaki üç yazımda da Sezai Bey’i yazacağım. Önce bir çerçevesi sunması bakımından bir yazımı tozunu alarak paylaşmak istiyorum.
HAKİKAT ERİ, ÇAĞIN BİLGESİ VE DİRİLİŞ ÖNDERİ
Sezai Karakoç, bu dünyada yaşayan biri değil: Pergelini ötelere ayarlamış ayrıksı bir bilge. Elbette burada nefes alıp veriyor; ama iliklerine kadar içselleştirerek, hayat hâline, hakikat hâline getirerek alıp verdiği, ilettiği, hep ötelerin sesi ve nefesi.
Hayatı ve fikri, sanatı ve zikri, hep ötelerden sesleniyor bize: Ötelerin dünyasından her dem taze, hem dem yeni, hem dem yenilenen ve her dem yenileyen taptaze ruh üfleyen haberler getiriyor hepimize.
Sezai Karakoç, hakikatin en hakikatli, en arı duru, en diriltici sesi ve nefesi çünkü günümüzde: O yüzden, onun soluduğu nefesi soluyabilmek, verdiği sese kulak kabartabilmek, Allah’ın bir lütfu bize.
Zira Sezai Karakoç, nebevî hakikati soluyan, vahyin dile geldiği, bizi kendimize getirdiği nebevî dili konuşan, nebevî dille yaşayan, yaşayan en büyük “sanatçı-düşünür”ü çağrımızın, hakikatin diriltici çağrısına gebe “çağımız»ın.
Nebevî sesin ve soluğun çağımızdan çekildiği bu dondurucu kış mevsiminde, Hak aşkıyla yanan, hakikat ateşinde pişen bir çağdaş zamanlar bilgesi; çağın aşılmaz sanılan ağlarını birer birer aşan bir hakikat eri; Kitab-ı Kâinât’ın bütün cömertliğiyle meyveye durması için Kitab-ı Hakikat’in “bahçelerinden” devşirdiği hakikat meyvelerini bize cömertçe sunan bir diriliş önderi.
ÜÇ SEZAİ KARAKOÇ: DÜŞÜNÜR, SANATÇI, AHLÂK ANITI
Sezai Karakoç kim? Düşünür mü, sanatçı mı, ahlâk anıtı mı? Sezai Karakoç, bunların hiçbiri değil yalnızca. Hepsi.
Hem bu estetize, ayartıcı yok oluşlar çağında uykularımızı kaçıran, ufkumuzu açan, umudumuzu artıran, ufkumuza ufuk, umudumuza umut katan bir düşünür; hem bize hakikat deryasından diriltici, ruh üfleyici haberler getiren bir sanatçı; hem de esen sert rüzgârların önünde dimdik, bilgece durarak, bu savurucu rüzgârlara hayat bahşedici diriliş aşısı yapan bir ahlâk anıtı.
ÖNCÜLERİN ÖNCÜSÜ
Bir Hz. Nuh gibi, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeden hakikatin izini süren, insanlığı hakikatin hayat ve ruh bahşeden kurtarıcı gemisine çağıran; bir Hz. Eyüp sabrıyla hakikat sarayının taşlarını döşeyen; bir Hz. Musa metaneti ve bilgeliğiyle firavunların olmazlarını oldurtan, denizi ortadan yararak su üstünde hakikat şarkısını besteleyen; bir Hz. İbrahim dirayetiyle ve direnciyle insanın gözünü körelten, zihnini kötürümleştiren, ruhunu yok eden bütün putları yok etme mücadelesi veren ve nihayet, Efendimiz (sav) gibi, bütün zamanları seferber eden, bütün zamanların çocuğu olabilen, bütün zamanları kendi çocuğu kılabilen, bu dondurucu kış mevsiminin ortasında kanadı kırık bir kuş misali nefes alıp veremeye çalışan insanlığa rahmetin, merhametin ve hakikatin bütün susuzlukları giderici, bütün vicdansızlıklara son verici, bütün putları yere serici ruhunu dirilten bir öncü: Öncülerin öncüsü, Sezai Karakoç.
SEZAİ KARAKOÇ’TAN ÖNCE VE SEZAİ KARAKOÇ’TAN SONRA
O yüzden bütün insanlığa seslenebilecek hakikat medeniyeti fikrinin ilk sahih ve sahici kurucusu Sezai Karakoç’tur: Üstad Sezai Karakoç’tan önce, sadece Batılı kavramlarla ve perspektiflerle düşünmeye çalışan ama her çırpınışında bir kez daha düşen ve düşüren kişiler vardı sadece.
Medeniyet fikri, ilke kez Sezai Karakoç’la birlikte, Yaratıcı tasavvuru ekseninde, bütün hayatı ve varlığı kucaklayan, bütün insanlığa vahyin varedici, hakikatten haberdâr edici doyumsuz hakikat yolcuğunu muştulayan asıl kaynağına, asil menbaına, durmadan akan, herkesi ve heryeri sulayan pınarına kavuştu ve bize hakikatli ama aynı anda hem sade hem de derûnî bir hakikat fikri, insan/lık fikri, millet fikri, devlet fikri, sanat ve hayat düşüncesi ve ufku armağan etti bize.
O yüzden bir “Sezai Karakoç”tan önce”, bir de “Sezai Karakoç’tan sonra” var artık.
HAKİKAT ŞARKISININ BESTECİSİ
O yüzden, bütün insanlığın düşünce ve sanat, ahlâk ve hakikat tarihinde en mümbit ve en muhkem yolculuğu o yaptı çağımızda. Ve bizi en derin, en temel ve ilk kaynakla o buluşturdu, bizi komşu yaptı ona.
O yüzden hem bize, hem de başka dünyalara seslenebilecek kanatlandırıcı dili o kurdu. Çağrısı çağını kuracak çağlayanı, çağlaya çağlaya akan nehri andıran muazzam ve muazzez nebevî dili o inşa etti ve armağan etti bize.
O yüzden Sezai Karakoç’un düşüncesi gibi, şiiri ve estetiği de, hep ötelere ayarlı, mülk âleminin yok edici duvarlarını, boğucu sınırlarını ve derin nefes almayı zorlaştırıcı sınırlamalarını aşarak melekût âleminden devşirilmiş derûnî ve sarıp sarmalayıcı, derin nefes aldığı için, hepimize çağları aşan bir ses bahşeden hakikatin şarkısını besteledi.
SEMBOL NE, İMGE NEREYE DÜŞER?
O yüzden Sezai Karakoç’un şiiri, imaj şiiri değildir. Sembolün şiiridir. Hakikatin ipuçlarının, izdüşümlerinin şifrelendiği, gizlendiği, beslendiği, bestelendiği her dâim keşfedilmeyi bekleyen, yeniden keşfedilebilen sembolün şiiri.
İmaj, şiirin düşmanıdır. İmaj, yüzeydir sadece: Hakikatin üstünü örten kabuk. O yüzden şiiri öldürür imaj. Sadece şiiri değil, hayatı da, hakikati de.
İmaj, zamanın sesidir sadece. Sembolse, sesin zamanı.
İşte bu nedenle, Sezai Karakoç, sanatıyla, düşüncesiyle ve ahlâkıyla yalnızca zamanın sesi değildir; aynı zamanda ve daha çok da zamanları aşan sesin aşkın nefesi, hakikatin diriltici, ruh bahşedici derûnî sesinin zamanı’dır.