Sibel Üresin; aile ve evlilik danışmanlığı yapan davranış bilimleri ve iletişim uzmanı bir kadın. Toplumda var olan sorunları irdeleyen ve çözüm önerileri sunan entelektüel bir kimliğe sahip.
Sibel Üresin, “kadın haklarını korumak adına” bir görüş serdetti. Akabinde “bir kaşık suda fırtınaların koparmak” değimi gerçek oldu…
Kadınların toplumda meta(eşya) olarak kullanılmasının önüne geçilmesi, gayrimeşru(yasal olmayan) ilişkilerden doğacak çocukların önüne geçilmesi, kadının kendi haklarının korunması ve resmi kayıt altına alınması…
Üresin, bu gayeyle “çok eşlilik yasal olsun” görüşünü bilimsel bir yaklaşımla ortaya attı. Sadece bir görüş beyanında bulundu. Bilimsel bir tezi ileri sürdü. Fakat muarızlar bir kaşık suda fırtınaları koparıverdiler...
kimler mi? istisnasız her kesimden…
Hani bilimsel yaklaşımın özünde önyargısızlık vardı! Hani “bilimsel araştırma ve yaklaşım etiği” tevazudan geçerdi. Hani nezaket akıllılıktı. Hani, akıllı olan, aklını çalıştıranlar mütevazı olurdu. Oysa Sibel Üresin’e gösterilen davranış modelinin akılla, bilimsel yaklaşımla, edebi nezaketle uzaktan yakından alakası yoktu. Bilimsel yaklaşımın adı “yobazlık” olmuşta da haberimiz yok…
Sibel Üresin, ‘niçin bu duruma düştü’ diye sorarsak, sebebi son derece insancıl olduğunu görürüz. Kadınların her kesimce mağdur edildiğini söyledi. Nesebi gayri sahih çocuklar olmasın kaygısını taşıdı. İmam nikâhı adı altında veya metres hayatlarıyla kadınlar sokağa düşmesin, meta olarak kullanılmasın istedi. Kadın olma onuru paspas edilmesin, hukuki zeminde muhafaza altına alınsın, erkek egemen kayırmacılığa bir önlem olsun diye bir çözüm önerisi getirdi…
Doğru veya yanlış, "bilimsel etik yaklaşımı" böyle mi olmalıydı?
Soruna odaklanacaklarına, sorun üretmeye, infial oluşturmaya çalıştılar…
“Demokrat geçinenler”; hani “çok seslilikten, demokrasiden, fikir ve ifade hürriyetinden, özgürlüklerden” bahsedenler, ne oldu?
“Feminist geçinenler”; kadın haklarının yılmaz savunuculuğunu feminist edebiyatı ile yapanlar, içinde bulunduğunuz karamsar ruh halini erkeklere özenerek "kadınlığı erkeklerin insafına" kurban ettiniz...
“Liberalim diye geçinenler”; nerede sizin liberalliğiniz? Eşcinsel evlilik tartışmalarının olduğu bir dönemde, hoşgörünüze ne oldu...
“Laikçilik yapanlar”; ağızlarından çıkan her sözü umumun görüşüymüş gibi dayatırsınız, sonra da her zamanki gibi laikliği devreye sokmaya çalışırsınız. Sizin iflah olacağınız yok…
“Müslüman aydınlar”; doğrusu kompleks yapılarını anlamakta şahsen güçlük çekiyorum ve onları Cumhur’a havale ediyorum…
“Aydınım diye geçinenler”; soruna odaklanıp çözüm üreteceklerine hastalık üretiyorlar. İnsanların özgür düşüncelerine ipotek koymaya yelteniyorlar…
Bir görüş serdedildiğinde bunu kendilerine sövgü kabul eden aklı evveller var! Her görüş kabul görecek diye bir kural yok ki! Karşıt görüş diye bir yaklaşımın olması “diyalektik” bir yaklaşımdır. Diyalektik olmadan fikir olur mu, bilim olur mu?
Sibel Üresin’in “çok eşliliğin yasallaşması” görüşüne karşı alternatif görüşlerde ortaya atılabilinirdi. Ne gezer! Söylediklerini cımbızla alıp saldırı oklarına hedef yaptılar.
Bu olay bana rahmetli Erbakan Hoca’yı hatırlattı. Erbakan Hoca’ya seçim zamanında bin bir iftiralarla karalama kampanyaları tezgâhlanırdı. Bunlardan bir tanesi de “Erbakan Hoca iktidar olursa Dört Karı verecek” propagandasıydı. Nihayet Erbakan hoca koalisyon ortağı olur ve kendisine sorarlar. Hocam bizim bu dört karı meselesi ne oldu, artık iktidar ortağısınız? Hoca’da bir an önce bu kanunu çıkartacaklarını, üstelik 449 oyla çıkaracaklarını söyler. Bunun üzerine Hoca’ya sorarlar. Hocam, 450 milletvekili var, neden 449 milletvekiliyle çıkarıyorsunuz bu yasayı? Hoca; akşam eve gidince karılarınıza yalan yemin edebilesiniz diye cevap vermiş…
Bunu şunun için anlattım. Aslında herkes sorunu biliyor ve görüyor. Buna rağmen soruna el atmak istemiyor ve devamlı saldırıyor. Muhalefet olsunda ne olursa olsun mantığıyla yaklaşım var. Çözüme veya soruna odaklanma yok! Muhalefet etmenin yolunu inkârda görüyor. Tabii, aydını böyle olunca vatandaşta aynı dili kullanmaya başlıyor. Örnek olunacak yerde ördek misali vakvaklamakla meşgul olunuyor. Meselelere “reaksyonel davranış modeli” ile yaklaşım var. Her şeye muhalif olma hastalığı var…
Kısaca samimiyet yok, samimiyet!
Bize de el insaf demek düşüyor.